10 Nisan 2016 01:45

Hakikat arayışçıları, iktidar müptelaları ve ölüm seviciler...

Sertaç Kayar Bağlar’da 2016 yılının Metin Göktepe en iyi fotoğraf ödülüne layık görüldü. Kayar bölgede gerçekleri yazmak için gazetecilik yapan isimlerden biri ... Musa Anter, Ferhat Tepe, Metin Göktepe gibi... Kayar nasıl şartlar altında gazetecilik yaptıklarınız yazdı. (Fotoğraf: Sertaç Kayar)

Paylaş

Sertaç KAYAR*

Gazetecilik zor meslektir elbet. Hele ki savaş varsa ve siz de bu savaşın ortasında çalışıyorsanız daha zordur. Hakikatin peşindeyseniz ateşten gömlek giymek gibi bir şey, iktidarın peşindeyseniz iktidar müptelası olmak gibi bir şey. İkisi arasındaki fark, biri hakikati açığa çıkarma, diğeri hakikatin üstünü örtmektir. Biz hakikatin arayışına çıktık. Uzun ve soluksuz bir yoldan geldik. Çok vurulduk, çok hırpalandık, çok işkence gördük, çok tutuklandık, çok hakarete uğradık ama yılmadık, zira ustalarımızdan öğrendik bu mesleği ve yılmak hakikate ihanettir deyip devam ettik ve ediyoruz. Musa Anter, Ferhat Tepe, Cengiz Altun, Metin Göktepe ve daha niceleri geçti bu yoldan ve yılmadı hiçbiri. Onlardan gelen bir mirastır şimdi omuzlarımızda. Peki nedir bu denli kendine bağlayan hakikat?

Düşünün ki ortasında kaldığınız savaşın halka açılan bir gözüsünüz. Düşünün onca ölümlere tanık etmiş ve ölümün kahredici o duygusunu her an yüreğinizde capcanlı hissediyorsunuz. Düşünün ki Sur’da, Silvan’da, Bismil’de, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Şırnak’ta, Yüksekova’da yaşanan onca trajediye tanıklık ediyorsunuz. Çocuk yaşta vurulanlar, bastonlu yaşlılar, genç bedenler... Düşünün Silopi’de katledilen 55 yaşındaki Taybet İnan anneniz, düşünün Cizre’de çocuk bedeni günlerce buzdolabında saklanan 10 yaşındaki Cemile Çağırga sizin kardeşiniz. Düşünün ki Sur’da katledilen 57 yaşındaki Fatma Ateş sizin komşunuz. Düşünün ki aynı mahalleyi paylaştığınız komşularınız ellerinde sadece valizlerle göç yolunda. Ve düşünün ki bunları yaşayanlar yıllardan bu yana aynı ölümleri, aynı baskı ve zulmü, aynı göçü yaşayan halkınız. İşte o zaman kendi can derdinize, boğazınıza, üstünüze, başınıza, kısacası kendinize gömülüp bunlara göz yumabilirsiniz? Evet bölgedeki gazeteciler olarak çalışma psikolojimiz bu. Gazeteciler olarak gördük, yaşadık, tanık olduk ve sizlere ulaştırmaya çalışıyoruz.

ÇEKMEYECEKSİN, YAZMAYACAKSIN SIN SIN SIN...

Elbette ki kolay olmuyor. Hele ki barış istemenin dahi suç sayıldığı bu savaş sürecinde bölgede gazetecilik yapmak zor iştir. Mesela bu süreçte polisi çekmeyeceksin. Yüzü kapalı da olsa çekmeyeceksin. Ben çektim mesela. Sur yasağı konulmadan önce onlarca zırhlı araç ve yüzü maskeli polisleri çektim. Çekmemle silahın üstüme doğrultulması bir oldu. Sadece doğrultmak mı değil tabi, o soğuk namluyu dizlerimde hissettim. “Sileceksin” denilip çok sıradan 3 kare fotoğrafı zorla sildiler. Yine denedim ama sonuç hep yüzü maskelilerden geri döndü. Yani çekmeyeceksin. Harabeleri çekince “Teröristler yaptı” diyeceksin, katledilen sivilleri yazınca “Teröristler öldürdü” diyeceksin. Devlet demeyeceksin, çekmeyeceksin, yazmayacaksın, sın da sın sın... Bizde de çok da büyük bir tınn...

İlk yasak ilan edildiği günlerde Silopi’deyiz. Mahalle içine girmemizle silahların peş peşe patlaması bir oldu. Hemen bir sokak ötede kurşun yağmuru var. Fotoğraf çekme telaşıyla sokak başında duvarın dibine girer girmez karşıdaki duvara saplanan kurşunları görünce yaşamamanın bu kadar ince bir çizgi üzerinde olduğunu iliklerime kadar hissettim. “Ben gazeteciyim, elimde fotoğraf makinesi var niye bana ateş edilsin ki?” sorusunu karşısında bir anlık saflıkla bana mı yoksa duvara mı ateş edildiğinden emin olmak için fotoğraf makinesini sokağın başından çıkardım ki çıkarmamla ateş edilmesi bir oldu ve elimdeki fotoğraf makinesinin sarsılması ile bana ateş edildiğinden emin olup bir evin içine girdim. O an yaptığım saçma sapan testi düşünüp güldüm kendime.
Ve Sur...
+ Elindeki ne?
- Objektif.
+ Niye bu kadar uzun?
- Uzun yapmışlar demek.
+ Dalga geçme.
- Zoom’dur yani uzağı yakınlaştırır.
+ Bir daha buralarda kullanma, roket sanılıp kazaya kurban gitme!
Kaza mı? Olsa olsa bu savaşın kurbanı oluruz, tıpkı, sizin gibi, bizim gibi, onlar gibi...
Ve Silvan, Sur kıl payı ölümlerden döndüğümüz kentler. Belki de Taybet ana öyle bir sokaktan geçerken hedef gözetmeksizin ateş edilip katledildi. Ya da Cemile, Fatma ana ve daha niceleri...

YALANLARA ORTAK OLABİLİR MİSİNİZ?

Şimdi bu gerçekleri bire bir yaşayıp savaş naraları atanların yalanlarına ortak olabilir misiniz? Susabilir misiniz bu travma karşısında? Siz de dahil, herkesin potansiyel bir “Terörist” görüldüğü bu topraklarda çığlıklara kulağınızı kapatabilir misiniz? Ölümü kutsallaştırıp ölüme sürükleyenlerin yalanları, bin bir türlü hileleri o kadar çıplak ki burada herkes görür, bilir ama herkesin kendince uydurduğu bir kılıfı vardır. O kılıf da kendi yetmeliklerinin arkasına sığınıp bir devleti bir örgüt, bir örgütü bir devlet olarak görerek, devletin vatandaşlarına karşı sorumluluklarını görmez.
O değil de hayatında girmediği ve adını dahi duymadığı sokakları haritalar üzerinden anlatıp, “Temizlik” deyip ölüm naraları atan yok mu, söyleyin onlara buradan size bakınca çok komik görünüyorsunuz.
Evet, ya hakikatten şaşmayıp savaşa karşı barışı savunup var olursunuz, ya da savaş müptelası olup körüklediğiniz ateşte yanarsınız.
İyi ki doğdun Metin, sizlerle büyüyoruz...

*sertackayar@gmail.com
@sertacamed

ÖNCEKİ HABER

Sevgili Metin durumumuz budur

SONRAKİ HABER

Heyecanın sakinliği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...