10 Nisan 2016 01:43

Değinmeler

Paylaş

Adnan ÖZYALÇINER

FIRTINA
Havalanması için mutfağın penceresini açtığımda apartman aralığına çatıyı çatırdatan, ıslık çalan bir fırtınanın kulakları sağır edecek sesi doluyor.
Televizyon açıldığında Doğu-Güneydoğu’nun savaş alanına döndürülmüş kentlerinin, ilçelerinin yıkıntılar içinde kaçan, göçen insan yüzleri, ölenler öldürülenler, taşınan genelde taşınamayan yaralılar... Resmi bildirilerde sayıdan ibaret insanımız.
Öte yandan, bombalı saldırılar sonucu, hem de başkentte, Ankara’nın tam göbeğinde, ölenlerin, yaralananların gene sayı hesabı dökümü. Sayıdan ibaret insanımız.
Tam bir kaçış içinde herkes. Bir oraya, bir buraya koşup duruyorlar. Kaçacak yerleri yok ama. Kendilerinden bile.
Bahar geldi diyerek sokağa çıkıyorum. Tam bir kış havası. Apartmanın çatısını döven fırtına, soğuk soğuk, ıslak ıslak yüzüme yüzüme vuruyor.

ÖLÜM KOL GEZİYOR
Kent merkezlerindeki patlamalarla –en son İstanbul- Güneydoğu’da iki tarafça da inatla sürdürülen iç savaşla ülkemizde ölüm kol geziyor. Bu durumu kışkırtanlar, şiddete başvuranlar nice suçluysa, aynı kışkırtıcılıkla, şiddetle önlem almaya kalkan ülke yöneticileri daha mı az suçlu?
Her zamanki gibi olan, suçsuz halka oluyor.

KIZILA KESMEK
Yaz, bugün yüzünü gösterdi. Güller, yazdan önce kızıla kesmişti. Doğu illerinde karın kanla kızıla boyandığı o günlerdeki gibi.

BİTİMSİZ
Daracık sokaklarını, kapılarının kapatıldığı dev surların çevirdiği bir kent burası. Gökyüzü yok. Güneş ışımıyor, ay doğmuyor, yıldızlarsa hiç mi hiç görünmüyor. Gecesi de, gündüzü de karanlık. Ortalıkta paslı kedilerle buzdan köpekler dolaşıyor.
Kimi zaman büyük bir patlama oluyor. Işık saçan, alev püskürten büyük bir patlama. Kenti bir an için ışıtan, aynı zamanda yakarak ısıtan patlamalar bunlar. Ardından paslı kedilerin pası kan olup akıyor, ellerimize, ayaklarımıza bulaşıyor. Çok geçmeden buzdan köpeklerin buzu, su olup akarak ellerimize, ayaklarımıza bulaşan kanı yıkıyor yeni bir patlamaya kadar.

TRAMVAY
Tramvayda yanıma kıranta biri oturmuştu. Tramvay duraktan hareket ettiğinde övgü dolu bir sesle onaylamamı beklercesine:
-Kırk yıl önce böyle bir rahatlık var mıydı? dedi.
Yüzü bana dönüktü. Biliyordum ardından yollar, köprüler, havaalanları diye sıralayacaktı. Hiç tınmadım, önüme bakmayı sürdürdüm.
-Ne o beyefendi, neden karşılık vemiyorsunuz, eskiden var mıydı bütün bunlar? diye üsteleyince soğuk bir tavırla:
-Bunlar yoktu evet, ama başka güzellikler vardı, dedim.
Şaşkınlıkla baktı.
-Ne gibi?
-İnsanlık gibi, kardeşlik gibi, barış içinde huzurlu bir yaşam gibi.
Hiçbir karşılık vermedi. Oturduğu yerde büzüldü kaldı.

YAZ GELECEK Mİ?
Yaz gelecek mi? Ağaçların çiçeklenmesine, otların yeşermesine karşılık gelecek mi, bilmiyorum. Toprağın ateşle altüst edildiği, gökyüzünün bile kanadığı günlerde gelir mi, bilmem.
Bu sabah, apartmanın ön bahçesinde kapıcının küçük tahtalar yonttuğunu gördüm. Yonttuğu tahta parçalarını toprağı kabartılmış, ıslak, küçük öbeklerin çevresine yerleştiriyordu.
-Nedir? diye sordum.
-Buraya diktiğim gül fidanları vardı. Birileri ezmiş. Onları korumaya alıyorum.
-Açarlar mı?
-Dokunan olmazsa açarlar.
Haklıydı. Dokunulmazsa açacaklardı. Yazın gelmesi için güllerin açmasını bekleyeceğim.

TURUNÇ GÜLÜMSEYİŞİ
Yol boyu turunçlar vardı eskiden. Dallarında salkım saçak, güneş gibi parıldarlardı. Olgunlaştıklarında yerlere saçılırdı üçü beşi. Bir ikisini alır, masamın üstüne koyar, kokularını içime çekerdim çalışırken. Şimdi yoklar. Belediye, ağaçları budamak bahanesiyle, onları kesmiş olmalı.
Sabah dolaşırken bahçelerden birinde, koca ıhlamurun arkasına gizlenmiş bodur bir mandalina ağacı gördüm. Top top meyveleriyle turunç –turuncu burdan geliyordur- rengiyle gülümsüyordu.

ÖNCEKİ HABER

Vicdanın hiç kapanmayan gözü

SONRAKİ HABER

Rakamlarla Ukrayna ordusunun Donbass ‘Macerası’ - 4

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...