12 Ocak 2016 14:25

Akademisyenler uyardı: Barış gelmezse toplumsal yarılmanın sonu yok!

'Üniversitelere karşı olan bu planlı ve sistemli saldırılar, toplumu ileriye taşıyabilecek, bütün bu savaş düzenine tepki verip barışın inşası için hereket edebilecek kurumlar olduğu için yapılıyor'

Paylaş

Birkan Bulut
Burcu Yıldırım
ANKARA

Barış için Akademisyenler, birçok üniversiteden topladığı imzalarla bölgede süren savaşın sona ermesini ve müzakere sürecinin yeniden başlamasını talep etti. Farklı üniversitelerden 1100 akademisyenin imza attığı bildirinin ardından Barış için Akademisyenler'den öğretim üyelerine sorularımızı yanıtladı. Akademisyenler, bölgede süren savaşın dersliklerine kadar gelerek toplumsal kopuşu derinleştirdiği ve bunun önü alınamaz sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundular.  

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Öğretim üyesi Doç Dr. Betül Yarar, Türkiye'de herkesin savaş koşullarından doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiğini söyledi. Özellikle hükümetin müzakere sürecini durdurması ve şiddetli bir saldırıyla bölgede varlık göstermesinin şiddetin de karşılık bulmasına neden olduğunu ifade eden Yarar, hükümetin kendi vatandaşlarının can güvenliğini ve barış içinde yaşam hakkını koruyacak legal siyasi özne olması gerektiğini söyledi.   Barış için Akademisyenler Platformu'nda barış ve müzakere sürecine dönülmesinin ilkelerini kabul ettiklerini belirten Yarar, “Farklı görüşler olabilir ama bu konuda hem fikiriz. Bu nedenle hükümeti hukuksuz bir şekilde yürütttüğü savaş stratejisinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Bunun dışında müzakere sürecinin yeniden başlatılmasını ve bizlerin de tarafsız gözlemciler olarak aktif rol alabileceğimizi söylüyoruz. Savaşın etkin olduğu yerlerde de bizim uluslararası gözlemcilerle olarak yer alabilmemizi talep ediyoruz” dedi. 

HOCALAR TEHDİT EDİLİYOR

Ülkede düşmanlık kültürü ve siyasetinin giderek derinlik kazandığına dikkat çeken Yarar, bunun sorumlusunun hükümet olduğunu vurguladı. Hükümetin yeniden bu siyaseti gözden geçirmek zorunda olduğunu ifade eden Yarar, “Çünkü toplumsal yarılmalar giderek artıyor. Sadece ülkenin doğusu ile batısı arasında değil. Hükümetin bu siyaseti savaş stratejisi olan herkesi harekete geçirdi. Toplum AKP yanlısı olan olmayanların yanı sıra çatışma zemini bulan örgütlerin de harekete geçmesine neden oldu. Ankara katliamı, Suruç katliamı gibi örneklerde de yaşadık. IŞİD gibi bir gücün yeniden güçlenmesine sebep oluyor bu gelişmeler. Hükümetin kendi taraftarları üzerine kıldığı meşruiyet, diğer kesimleri düşman kıldığı sürece yeni hukuksal dönüşümlerle bunu güçlendirme arayışında. Ankara Üniversitesi ve diğerlerinde pek çok hocanın tehdit aldığını biliyoruz. Öğrencileri tarafından şikayet eden hoca örnekleri ortada. Dolayısıyla bir düşmanlık kültürünün de önünü açtı. Muhalif fikirlere sahip olduğu için insanlar kendini tehdit altında hissetmemeli bu ülkede. Üniversiteleri farklı bir şekilde örgütlenmeye zorlayan gelişmeler, farklı siyaset biçimleri konusunda da insanları zorluyor. Bu politikalartın Türkiye'ye hayır getirebileceğini düşünmüyorum” diye konuştu. 

TÜRKİYENİN GELECEĞİNE SAHİP ÇIKMAK İSTİYORUZ

Türkiye'nin geleceğine sahip çıkmak istediklerini söyleyen Yarar, “Bunun için az fırsatımız kaldı.  Savaşın da derinleşmesi, Türkiye halkları arasındaki kopuşun daha da derinleşmesi önü alınmaz sonuçlar doğurabilir. Daha kötüsü olamaz derken her gün daha kötüsüne tanık oluyoruz. Hükümetin bu politikalarına ve farklı tür siyasi araçlara dur demeliyiz. Uluslararası hukuk kurallarını da çiğneyen bu savaşın karşısındayız. Bunu ötesinde genel olarak savaşın karşısındayız. Kürt halkının böyle bir savaşı hak ettiğini kimse düşünmez. Savaşın çözüm olmadığını Türkiye halkı çok iyi biliyor” dedi.

O İLÇELERDEN GELEN ÖĞRENCİLERİMİZ VAR

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'nden Araş. Gör. Sedat Yağcıoğlu da ülkenin açık bir savaş halinde olduğunu ve bundan bağımsız steril bir bilgi üretme, paylaşma sürecinin mümkün olmadığını söyledi. Toplumsal kutuplaşmanın sadece bölgedeki savaştan dolayı olmadığını belirten  Yağcıoğlu, üniversitelere, sınıflara kadar ulaşan ulaşan bir toplumsal kırılma halinde olduklarını dile getirdi. Ülkede açık ve kirli bir savaş olduğunu kaydeden Yağcıoğlu, sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte kentlerde halkın çok ciddi baskı  altında tutulduğunu söyledi. Yağcıoğlu, yasakların sürdüğü ilçelerden gelen öğrencilerinin de olduğunu dile getirdi. “Beytepede kadınlar meydanı vardır. Kadınlar tarafından inşa edilen, 10 Ekim Ankara katliamından sonra Şebnem Yurtman'a ithaf eilen bir meydan ve bu süreçte 3 kez saldırıya uğradı. Özellikle son saldırı çok planlı bir saldırıydı. Çünkü saldırıda hem kadınlar meydanına, hem Berkin Elvan'a hatta Soma-Ermenek hatıra duvarına saldırı gerçekleşti. Saldırıdan sonra Kürdistan'da gördüğümüz “PÖH, JÖH” gibi devletin kontra istihbaratı, kolluk güçlerine ait yazılamalar görüyoruz. 'niversitelere karşı olan bu planlı ve sistemli saldırılar, toplumu ileriye taşıyabilecek, bütün bu savaş düzenine tepki verip barışın inşası için hereket edebilecek kurumlar olduğu için yapılıyor. Hem akademisyenlere, hem öğrencilere bir baskı süreci var. 'Hiçbir üniversite aidiyeti olmayan 40-50 kişi, yanlarında kesici aletlerle güvenlik koşulları yüksek bir üniversite olan Hacettepe'ye nasıl oluyor da girebiliyor' diye sorduğumuzda açıkca planlı olduğunu görüyoruz Akademisyenler olarak başlattığımız müzakerelere rağmen bu süreci kolay sonlandıramamamız bu savaşın kampüslerdeki boyutu olmuş oluyor” dedi. Yağcıoğlu, tüm üniversite bileşenleri olarak barış için bir araya gelinmesi gerektiğini söyledi. (Ankara/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Davutoğlu: Canlı bomba yabancı uyruklu DEAŞ mensubu

SONRAKİ HABER

'Korku ikliminde bu imzalar çok değerli'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...