17 Eylül 2009 00:00

12 Eylül Darbesi 6

12 Eylül darbesinin hemen arkasından dönemin TİSK Başkanı Halit Narin, “Şimdiye kadar biz ağladık onlar güldü. Şimdi sıra onlarda” diyerek darbenin asıl hedefinin işçi sınıfı olduğunu dile getirmişti.

Paylaş

Barakalardan naylon poşetlere
12 Eylül darbesinin hemen arkasından dönemin TİSK Başkanı Halit Narin, “Şimdiye kadar biz ağladık onlar güldü. Şimdi sıra onlarda” diyerek darbenin asıl hedefinin işçi sınıfı olduğunu dile getirmişti.
1980 askeri darbesi hiç kuşkusuz yükselen işçi sınıfı mücadelesini baskılamak, kazanılmış hakları yok etmek ve emperyalizmin ve iş birlikçilerinin hayata geçirmek istediği neoliberal politikaların önünde engel olan işçi sınıfının örgütlülüğünü yok etmek için yapılan bir darbeydi. Bunun en basit örneği, darbe öncesinde grev yerlerine barakalar (gecekondular) diken işçi sınıfı, darbenin ardından 29 yıl geçmesine rağmen şimdi yağmurdan korunmak için ancak naylon poşet dikebiliyor.
1961 Anayasası’nda yer alan sendikal hak ve özgürlükler, işçi sınıfının mücadelesi sonucu Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığı yaptığı dönemde çıkartılan Grev ve Lokavt Kanunu ile geliştirilmişti. Bu değişikliğin ardından ise işçiler sahneye çıkmışlardı. Bu esneklikleri alabildiğine özgürlük olarak kullanan işçiler, hızla örgütleniyorlardı.
Türk-İş’e bağlı bazı sendikaların ayrılarak kurduğu DİSK, başta özel sektör olmak üzere işçilerin adresi olmaya başlamıştı.
DİSK dolayısıyla işçi sınıfı mücadelesi hızla yükselirken, iktidara gelen Adalet Partisi (AP), bunun önüne geçmek için sendikalar yasasında bir değişiklik yapmayı düşünüyordu. Tek tip sendika düzeni oluşturmak isteyen AP iktidarı, işçilerin sendika seçme hakkını ortadan kaldırarak DİSK’i yok etmeyi hedeflemişti.
15-16 HAZİRAN SENDİKAL HAKLARI KORUDU
274 ve 275 sayılı Sendikalar Yasası’nın yürürlükte olduğu bir dönemde yapılmak istenen değişikliğe karşı iki günlük eylem ve yürüyüşlerin ardından tasarı geri çekilmişti. 15-16 Haziran, sendika yasasında yapılmak istenen değişikliğe karşı işçilerin önemli mücadele günlerinden ikisiydi.
12 Eylül 1980 asgari darbesiyle birlikte değişen sendikalar yasasını, geriletilen işçi sınıfı mücadelesini o dönemde Hür Cam-İş Sendikası’nda genel merkez yöneticiliği yapan Zeki Yıldırımer ile konuştuk. 15-16 Haziran’da işçilerin devlet güdümlü bir sendika yaratma mücadelesine karşı yapıldığını söyleyen Yıldırımer, “Bu yasa ile DİSK’in, daha doğrusu yükselen işçi sınıfı mücadelesinin önüne geçmek istiyorlardı. Türk-İş’i daha da güçlendirmek istiyorlardı. Neden? Çünkü Türk-İş devlet politikalarına uygun kurulmuş ve geliştirilmişti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı, DİSK’li ve Türk-İş’li işçiler boyun eğmediler ve 15-16 Haziran direnişini yarattılar” diye konuştu.
Yıldırımer, DİSK’in bu yükselişinin 1980 darbesine kadar sürdüğünü, darbe ile DİSK’in kapatıldığını ifade etti.
NOTER ŞARTI YOKTU
“Örgütlenme o zamanlarda daha kolaydı. Biz mesela o dönemlerde üye giriş fişini elimize alıp soyunma odasında bile üye yapabilirdik. İşçi üye fişini doldurduğu andan itibaren sendikanın üyesi oluyordu. Noter şartı yoktu; işkolu, fabrika barajı yoktu. O dönem işyeri sendikası bile oluyordu. Mesela sendika bir fabrikada örgütleniyor, sadece o işyerinin sendikası olarak bile toplusözleşme imzalayabiliyordu. bir konfederasyona bağlı olsun ya da olmasın, toplusözleşme imzalayabiliyordu” diyen Yıldırımer, bakanlıktan yetkiyi aldıktan sonra sendikanın toplusözleşme imzalayabilir yada greve çıkabilir bir duruma geldiğini, ancak şimdi bu sürecin yılları bulduğunu ifade etti. İşverenlerin ‘80 darbesi öncesinde de itirazlarda bulunduğunu, ancak süreci çok uzatamadıklarını aktaran Yıldırımer, iki sendika arasında uyuşmazlık olduğu bir zamanda referandum yapıldığını ve yetkili sendikayı işçilerin seçtiğini söyledi.


ZEKİ YILDIRIMER KİMDİR?
1973’te Şişecam Fabrikalarına bağlı Teknik Cam Fabrikası işe başladı. Hem işyeri temsilciliği hemde sendikanın genel yönetim kurulu üyeliği yaptı. Fabrikada türk-İş7e bağlı Kristal-İş Sendikası örgütlüydü. Birkaç yıl içinde Paşabahçe Fabrikası dışındaki Şişecam’ın bütün fabrikalarına DİSK’e bağlı Hür Cam-İş Sendikası’nı örgütledi arkadaşlarıyla birlikte. 12 Eylül 1980’e kadar Teknik Cam Fabrikası’nda çalıştı. Darbe olduğu zaman Anayasayı silah soruyla değiştirme, sendikalar kanuna muhalefetle suçlanarak tutuklandı. 3 yıl cezaevinde kaldı.
DİSK yeniden açıldığında Cam Keramik-İş Sendikası’nı açarak Genel Başkan seçildi. Hala bu görevini sürdüren Yıldırımer, noter şartı, işkolu barajları ve örgütlenmenin önündeki engeller nedeniyle örgütlenemediklerini söylüyor.


DARBE 57 BİN İŞÇİYE İŞBAŞI YAPTIRDI
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde 57 bin işçi talepleri için grevlerini sürdürüyorlardı. Başta Maden-İş ile MESS arasındaki uyuşmazlık sonucu greve çıkan işçiler olmak üzere DİSK/Tekstil ile Tekstil İşverenleri Sendikası arasındaki uyuşmazlık sonucunda ülkenin dört bir yanında grevler devam ediyordu.
Ayrıca 130 bin işçinin grevi ertelenmişti. Grev ertelemeleri o dönemlerde azami 90 gündü ve 90 günün sonunda grevi ertelenen işçiler greve çıkabiliyorlardı.
57 bin işçiye kısa bir süre içinde 130 bin işçi daha eklenecekti. Darbenin ardından grevleri yasaklanan işçiler, 15 Eylül’de işbaşı yaptılar.
24 Ocak Kararları ilan edildiğinde, Türkiye’de 3 bin işçi grevdeydi. 1980 yılında toplam 84 bin işçi greve çıktı.


HÜKÜMET GREVE KARIŞAMAZDI
Yıldırımer, “Grev konusunda da sendika ile işveren anlaşamadığı zaman uyuşmazlık zaptı tutuluyordu; arabulucu atanıyor, anlaşmazlık giderilemezse sendika kararını alıp asıyordu. Birkaç ay sürmezdi bu süre. O zaman greve çıkınca bugünkü gibi çadır kuramazsın, sadece nöbetçiler durur diye bir şey yoktu. Biz mesela cam fabrikasında 4 aylık grev yaptığımızda, çadır değil resmen baraka kurduk. Orada yemeğimiz pişti, işçilere eğitim verildi. İşçiler geldi gitti. O zaman Maden-İş’in, Tekstil’in, Kimya-İş’in grevleri vardı. Birbirimizi ziyaret ettik” diyor.
Hükümetlerinde grevlere çok müdahale edemediğini belirten Yıldırımer, “Mesela biz 4 ay grevde kaldık, hiçbir engelle karşılaşmadık. Bugüne bakarak konuşursak o zamanki grevler daha büyük ve yaygın grevlerdi. Bugün küçük çaplı grevlerde bile hükümetin ertelemesi söz konusu oluyor. Zaten belli işkollarında grev yasağı var, grev hakkı olanları da erteleyebiliyor. Mesela cam fabrikalarındaki grevi ülke sağlığını tehlikeye soktuğu için erteleyebiliyor. Ne alakası var ülke sağlığı ile?” diye konuştu.
1980 darbesiyle sendikalar yasasının değiştirildiğini, işkolu barajının getirildiğini, noterin şart koşulduğunu söyleyen Yıldırımer, örgütlenme hakkının anayasal hak olduğunun söylendiğini, ancak bu hakkı kullanan işçilerin başına gelmeyen kalmadığını kaydetti.
TABAN SÖZ SAHİBİYDİ
1980 darbesinden sonra sendikaların yapılarının da değiştiğini belirten Yıldırımer, darbeden önce sendikalarda tabanın söz sahibi olduğunu belirterek, “Yasaya göre sendika genel merkezleri temsilcileri atıyordu ama işleyiş böyle olmuyordu. Taban temsilcisini seçiyordu, genel merkez de bunu atıyordu. 1980 öncesinde sendikalarda demokratik işleyiş daha iyiydi. Önceden genel merkez ile şube et ile tırnak gibiydi. Çünkü her iki taraftaki yöneticiler de tabanın istediği doğrultuda hareket ediyordu. Ha, muhalefet olmuyor muydu? Oluyordu tabii ama bugünle kıyaslarsak tartışmalar daha demokratik oluyordu. Sendikamdad sendikalarda yürütme kurulunun dışında ayrıca genel yönetim kurulu oluyordu. Genel yönetim kurulunda işyerlerinden temsilciler vardı. Hem genel merkez yöneticiliği hem de işçilik yapıyorduk” dedi.
Gökhan Durmuş
ÖNCEKİ HABER

France Telecom’un intiharları engelleme çabası

SONRAKİ HABER

Özgürlük için

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...