02 Aralık 2011 07:33

İki Durum Birlikte Değerlendirilemez

Günümüzde bedelli askerlik tartışmaları sürüyor. Hükümet, buna ilişkin bir adım attı ve 30 bin TL veren  biri, bir gün bile askerliğini yapmadan tezkeresini alabilecek. Ülkede bunun için yasa çıkarılırken, vicdani retçiler de adım atılmamasından şikayetçi. Biz de bu durumu vicdani retçi Mehmet Tar

Paylaş
Aşkın Köşker

Vicdani reddi nasıl tanımlıyorsunuz?

Vicdani ret evrensel ve uluslararası hukukta kabul görmüş en geniş anlamıyla kişinin dini, ahlaki, felsefi, siyasi ya da herhangi bir nedenle askere gitmeyi reddetmesi demektir. Tek başına bir sivil itaatsizlik eylemi olarak görülebilirse de özellikle politik temellere dayanan vicdani ret, kişinin ideal dünyayı/dünyasını yaratma çabasında -elbette bu ideal dünya savaşsız, militarizm ve ona içkin tüm tahakküm biçimlerinden arınmış bir dünyaysa- kullandığı araçlardan bir tanesidir. Kişinin var olagelen ilişkiler ağı ve normların dışına çıkma çabasıdır. 20.Yüzyılla birlikte devletler sisteminin haklar manzumelerinde görünür olmaya başlayan vicdani ret, asıl meşruiyetini doğal hukuktan almaktadır ve bahsedilen “dışına çıkma çabası” total ret kavramıyla karşılık bulmuştur. Total ret kısaca, kişinin askerlik yerine öngörülen iş ya da hizmetleri de reddetmesidir.

Sizce vicdani ret yasası nasıl olmalı?

Vicdani ret konusunda yapılacak düzenleme, uluslararası ve evrensel normlara uygun olarak; vicdani ret hakkının herkes için ulaşılabilir ve kullanılabilir temel bir hak olduğu göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Cezalandırıcı ya da hakkın kullanımını engelleyici / caydırıcı nitelikte düzenlemeler AİHM tarafından defalarca cezalandırılmış, Avrupa Konseyi ve BM belgelerinde bu niteliklerde olmaması açıkça belirtilmiştir. Sivil alternatif hizmetler gerçekten sivil bir nitelik taşımalı; hizmet alanları halihazırda o alanlarda istihdam edilmiş emekçilerin haklarında gerilemelere yol açacak ya da iş kaybına yol açacak şekilde olmamalıdır. Bunun yolu da vicdani ret hakkını kullanan kişilerin kamu kurumlarında ucuz iş gücü olarak istihdamı yerine sivil toplum alanına yönlendirilmesiyle gerçekleştirilir. Bu seçenek aynı zamanda yurttaş-devlet ilişkisinde de bir paradigma farklılığı yaratacaktır. Bireyin borcu devlete midir, yoksa birlikte yaşadığı insanlara ya da üzerinde yaşadığı dünyaya mıdır? Eğer dünya ve insanlara ise, zaten vergilerle beslenen bir araç olan devletin, varlığının gerekçesi olan görevleri için birilerini borçlandırması manasızdır. Avrupa’da sivil hizmet uygulamalarına sendikaların muhalefeti, özellikle emek örgütleri tarafından iyi incelenmelidir.

Türkiye’de çıkacak yasanın içeriği sizce hak mı yoksa ceza mı olur?

Halihazırda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin geçtiğimiz Eylül ayında Türkiye’ye süre vermesiyle gündeme gelen bu konu Başbakan’ın üç bakanını yalanlamak pahasına yaptığı, konunun hiçbir zaman gündemde olmadığı açıklamasıyla rafa kalkmış görünüyor. Ancak AİHM’in  şubat 2006’da Osman Murat Ülke kararında Türkiye’den istediği düzenleme henüz yapılmış değil. Temmuz 2011 Bayatyan-Ermenistan davası ise AİHM’in önemli bir içtihat değişikliğine gittiğini gösteriyor. Daha önce vicdani reddi Sözleşmenin (AİHS) 9. maddesi (dini inanç, vicdan ve ifade özgürlüğü) kapsamında değerlendirmekten kaçınan mahkeme büyük daireden çıkan bu içtihatla vicdani reddin temel bir insan hakkı olduğunu açıkça kabul etmiş oldu. Aynı kararda ülkede bu konuda bir düzenlemenin olmamasının kabul edilemez olduğu da vurgulandı. 22 kasım 2011’de -hoş bir tesadüfle Başbakan’ın vicdani ret gündemi olmadığına dair açıklama yaptığı gün  görüşülen Yunus Erçep Türkiye davasında ise Türkiye tekrar mahkum edilmiştir. Bayatyan kararının tekrarlandığı kararda Türkiye sözleşmenin 6.  maddesinden (etkin ve adil yargılanma hakkı) de mahkum edilmiş, mahkeme vicdani redcilerin askeri mahkemelerde yargılanamayacağına hükmetmiştir. Bu mahkumiyet askeri mahkemelerin adil olmayacağını söylemenin yanında vicdani reddin sivil haklar alanında olduğunun da bir teyididir.

Bütün bu bilgiler ışığında hükümetin vicdani reddin bir hak olarak kabulünden hareketle bir düzenleme yapması beklenebilir. Fakat gerek Adalet Bakanı, gerek Savunma Bakanı’nın açıklamalarından ve gerekse medya kanalıyla oluşturulan beklentiden hareketle salt ceza rejimine dayalı bir düzenleme beklenebilir. Bu düzenleme Türkiye’ye en fazla biraz zaman kazandırabilir ve hükümet de bunu arzu ediyor olabilir. Ancak AİHM’nin kararları açıktır ve bunlara uygun olmayan bir düzenleme AİHM’de yeni mahkumiyetlerin yolunu açacaktır.

Vicdani reddin Kürt sorununun çözümü aşamasında etkisi nasıl olacaktır?

Türkiye’de vicdani ret hareketi sonradan farklı kesimler tarafından  benimsenmişse de; 90ların başında ülkedeki iç savaşa bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Savaşın tarafı/aracı olmama iradesi yaygınlaştıkça barışın konuşulması, hayata geçmesi olasılığı artar. Antimilitarizm ve antimilitarist redciler “barış” kelimesinden “silahlı çatışma olmaması” nı değil, toplumsal yaşamın tüm tahakküm biçimlerinden arınmasını kast ederler. Bu minvalde vicdani reddin yaygınlaşması birey-devlet, birey-ordu ve birey-birey ilişkilerinde yeni bir paradigmayı esinler. Kürt sorununun barışçıl çözümü için bu esine ciddi bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Bedelli askerlik kabul gördü. Para verip askerliği reddetmek yasalken vicdani redci olmak yasak. Bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bedelli askerlik ile vicdani reddin birlikte değerlendirilmesini sorunlu buluyorum. Bu tip değerlendirmelerde askerlik kurumu ve devlet merkeze alınıyor ve bu merkezden hareketle bir hak konusunda konuşmak tam da var olagelen değerler sisteminin devamına hizmet ediyor. Vicdani ret ise temel bir insan hakkıdır ve meşruiyetini bizatihi insanın kendisinden alır. Bedelli askerlik konusunda talepkar olanları anlıyorum ancak kişilerin var olan rahatsızlıklarını tanımlamakta yaşadıkları bir tür sığlık olarak görüyorum. Bedelliye destek verirken vicdani ret konusunda karşı çıkışlar yapan siyasetçileri ise insan hakları, dolayısıyla insan düşmanı olarak görüyor; hizmet etme iddiasında oldukları insanlar yerine statükonun bekçiliğine soyunmaları dolayısıyla iki yüzlülükle itham ediyorum. Elbette vicdani ret ve bedelli askerlik konularının hükümet tarafından birlikte gündeme getirilmesi manalıdır. Bedelli askerliğin keskinleştireceği sınıfsal farklılıklardan doğacak toplumsal memnuniyetsizliğin vicdani ret ve vicdani redcileri soyut bit vatan hainliği söylemiyle şeytanlaştırma, dolayısıyla dikkatleri dağıtma stratejisinin bir parçası olarak görüyorum. Elbette bedelli askerliğin gündeme gelişinde hem ülkedeki iç savaş hem de ufukta görünen Suriye saldırısı sürecinde orta ve orta-üst sınıflardan doğrudan mağduriyet kaynaklı gelebilecek muhalefete karşı bir bastırma girişimi de sezilmekte. Bütün bunları düşündüğümüzde çelişkili görünen durum, başka bir açıdan oldukça mantığa uygun görünüyor.

ÖNCEKİ HABER

Uygulamalı din dersi!

SONRAKİ HABER

Bedel Ödemek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa