28 Aralık 2004 23:00
Adana, ikinci kentim
Istanbul'da doğduğum, yaşamımın büyük bir bölümünü orda geçirdiğim, birçok güzel dosta ve öğretmene orada sahip olduğum ve acısıyla-tatlısıyla yığınla olayla iç içe bulunduğum için doğal olarak İstanbul'un bende ayrı bir yeri vardır.
Kargaşasıyla, keşmekeşiyle İstanbul, yine benim İstanbulumdur. Ama bir de Adana var. Nasıl "İstanbul" denilince içimi bir garip özlem kaplarsa, "Adana" denilince de sanki burnumun direği sızlar. 4-5 yıl kaldım Adana'da. Ama bu bile yetti, kendimi biraz da Adanalı görmeme
1953'te Adana'ya yerleştik. Ve ben Tepebag Ortaokulu'nun üçüncü sınıfına gitmeye başladım. Adana'nın içinde ufacık, tepemsi bir tümsek vardı. Okulumuz onun üzerindeydi.
1954'ün ilk aylarıydı. Adanalıların 30-40 yıldır karşılaşmadığı bir doğa olayı oldu. Kar yağdı, ama sadece Tepebağ'a. Öğretmenlerimiz, "Çocuklar kar görsünler," diye bizi bahçeye çıkardılar. Arkadaşlarım sevinç içindeydiler, yere bile değemeden eriyen kar taneciklerini gördükleri için. Ben İstanbul'da ve Ankara'da karın en görkemlisini gördüğüm için, biraz da şaşkınlıkla izliyordum, arkadaşlarımın mutluluğunu.
Sait Hocaydı, Türkçe öğretmenimiz. Biz Tepebağlılar "Hopsait" derdik arkasından. Beni yazı yazmaya itenlerden birisi de Hopsait'ti. Ve 1954 yazında, yani 14 yaşındayken gazeteciliğe ve yazarlığa, ayrıca Birinci sigarasına başladım. Çoban Yurtçu'nun yönetimindeki Bugün gazetesinde muhabirlikle giriştim işe. Birbuçuk sayfalik yangin haberim 3 satirla da yayinlanmiş olsa, yine de gazetecilikten kopmadim. Sonra, halen Türkiye'nin gerçek en eski gazetesi olan Yeni Adana'da yazmaya başladim.
Bir gün Abidinpaşa Caddesindeki Yeni Adana'nın yayın yerine gittim. Çetin ve Yalçın Remzi Yüreğirlerle Hakkı Gülmen vardı. 15 yaşının verdiği havayla, "Ben gazetenizde yazmak istiyorum" dedim. Ve iki-üç gün sonra ilk köşe yazim çikti, bir filmin eleştirisiydi. O günlerde gün olmuştur, tam 7 film seyretmişimdir, karanlikta elimdeki defterlere not alarak. Bu 7 filmi, sabah 10-13 arasi Erciyes Sinemasi'nda (2 film), 14-17 arası Asri Sinema'da (2 film), 19'da yazlık Çamlı Sinema'da (1 film), 21'de yazlık Erciyes'te (1 film) ve 24'ten sonra yazlık Işık'taki özel gösterimde. Işik Sinemasi, Fitaş'ındı. Fitaş o dönemde, yabancı filmler konusunda Türkiye'de söz sahibiydi. Ve oynatılacak filmler Adana'da seçilirdi, özel gösterimlerde. Sanırım ben Adana'ya ilk "film eleştirme" işini getirdigim için, o özel gösterimlere davet edilirdim. Sagolsunlar bana da düşüncelerimi sorarlardi. "İş yapar" ya da "Yapmaz" konusunda söylediklerim genellikle tuttu, biri dışında. "Zarak Han" diye bir film izledik. "Bu film tutmaz" dedim. Öylesine teknik yanlışlıkları vardı ki. Örneğin savaş sahnelerinde, savaşanların arasındaki kameralar bile belli oluyordu. Fena halde yanıldım. Çünkü Zarak Han, sadece İstanbul sinemalarında 7 hafta afişlerde kaldı.
Adana'lı dostlarım, Tepebağ Ortaokulu'ndan Erkek Lisesi'ne geçerken, "Üzülmedim" desem yalan olur. Çünkü bir avlu içindeki iki binasıyla çok güzel bir yerdi. Biraz harabe de olsa, gerçekten güzel bir çevreydi. Onyıllar sonra bir arkadaşım Tepebağ Ortaokulu'nun ilk yapıldığı yıllardaki resmini (yanda) verdi. Haşmetli bir yapıymış. Bizim dönemimizde böyle değildi. 1990'larda Adana'ya Yeni Adana Gazetesi'nin davetlisi olarak gittiğimde, eski okuluma uğradım. Benim gibi yaşlanmıştı Lisede Nurer Uğurlu'yu, Anibal Akdamar'ı, Erol İşisağ'ı, Tuncer Uçarol'u, Turan Ceyhun G.yi ve başka yeni yazarlari tanidim. Bir de kodaman yazarlari, Ömer Nida, Kadir Pencapligil, Sadi Sarma, Fevzi Yetiker ve Faruk Ergöktaş gibi. Aralarinda Yilmaz Güney'ler vardı, ilerde Türkiye sanat tarihine adını kazıyacak olanlar da, Şükrü Üstün gibi tiyatrocular da, Suzan Ustanlar da, Macit Filordunlar da Ali Kemal Şenadamlar, Yalçin Dailer dişinda, eski adi "Hacı Can" olan, sonra "Hacı"yı atıp, yerine Ceyhun koyan "Ceyhun Can"ı hiçbir zaman unutamam. İki kitabı vardı Ceyhun Can'ın. O gün de, bugün de onur duyuyorum, bu iki kitap Habora Yayınları arasında yayınlandı: "Soy Savaşi" ve "Umut Devrimci Savaşta" İkincisini düzenciler toplattı, hem de apar topar. Doğal olarak ben 20 tanesini kaptırdım, ama kalanını sakladım, Ceyhun'un şiirleri yok olmasin diye. Kitap düşmanlarinin yasalarini dinlemedim
Adana'lı dostlarım, Tepebağ Ortaokulu'ndan Erkek Lisesi'ne geçerken, "Üzülmedim" desem yalan olur. Çünkü bir avlu içindeki iki binasıyla çok güzel bir yerdi. Biraz harabe de olsa, gerçekten güzel bir çevreydi. Onyıllar sonra bir arkadaşım Tepebağ Ortaokulu'nun ilk yapıldığı yıllardaki resmini (yanda) verdi. Haşmetli bir yapıymış. Bizim dönemimizde böyle değildi. 1990'larda Adana'ya Yeni Adana Gazetesi'nin davetlisi olarak gittiğimde, eski okuluma uğradım. Benim gibi yaşlanmıştı Lisede Nurer Uğurlu'yu, Anibal Akdamar'ı, Erol İşisağ'ı, Tuncer Uçarol'u, Turan Ceyhun G.yi ve başka yeni yazarlari tanidim. Bir de kodaman yazarlari, Ömer Nida, Kadir Pencapligil, Sadi Sarma, Fevzi Yetiker ve Faruk Ergöktaş gibi. Aralarinda Yilmaz Güney'ler vardı, ilerde Türkiye sanat tarihine adını kazıyacak olanlar da, Şükrü Üstün gibi tiyatrocular da, Suzan Ustanlar da, Macit Filordunlar da Ali Kemal Şenadamlar, Yalçin Dailer dişinda, eski adi "Hacı Can" olan, sonra "Hacı"yı atıp, yerine Ceyhun koyan "Ceyhun Can"ı hiçbir zaman unutamam. İki kitabı vardı Ceyhun Can'ın. O gün de, bugün de onur duyuyorum, bu iki kitap Habora Yayınları arasında yayınlandı: "Soy Savaşi" ve "Umut Devrimci Savaşta" İkincisini düzenciler toplattı, hem de apar topar. Doğal olarak ben 20 tanesini kaptırdım, ama kalanını sakladım, Ceyhun'un şiirleri yok olmasin diye. Kitap düşmanlarinin yasalarini dinlemedim
Evrensel'i Takip Et