Evde, işte, sokakta kadının adı yok!
Mantığa bakın. “Adalet mülkün temelidir.” Sahiden öyleymiş. Baksanıza tecavüz edenle tecavüze uğrayandan mülk inşa etme fikrine girişmiş. Kadını bir meta olarak gören bu anlayış için tecavüz bir namus sorunundan öte bir şey değildir ve evlilikle bu sorun çözülebilir! Adalet böylesi çarpık zihniyetlere teslim edilemeyecek kadar değerlidir. Kadın düşmanlığı güden, akıllara zarar bu öneriler kervanına Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti’nin ileri gelenlerinden sonra hâkim ve savcıları da katılınca, ‘Ya Adaleti sizden kim koruyacak?’ dedirtiyor.
Kadın tecavüze uğradı ve dava açıldı. Mahkemeler başladı. Öyle tecavüz nedeniyle, neden mahkemelerin işlerini zorlaştırıyorsunuz. Altı üstü bir tecavüz, evlenin size tecavüz eden adamla. Siz de kurtulun, mahkemeler de!Nasıl bir mantıktır bu!
Şaşırdınız mı? Şaşırmayın! Bakın haber ne diyor; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca (HSYK) organize edilen ‘yargının hızlandırılması ve sorunların tespit edilmesi’ amacıyla yapılan toplantılarda hâkim ve savcılar ilginç ve tartışmalı önerilerde bulundu. İş yükünün azalmasını isteyen hâkim ve savcıların önerisi: 'Kadın tecavüz edenle evlenirse davalar düşer, iş yükü azalır.’ (!)
Gelen öneriler dudak uçuklatan cinsten; buna benzer bir yaklaşımda olan bir diğer öneriye bakın birde; “Adli Tıp’tan cinsel suçlarla ilgili daha hızlı rapor alabilmek için ‘beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı’ araştırması yerine sadece ‘beden sağlığının bozulup bozulmadığı’ araştırılmalı. 15 yaşından küçüklere karşı rızaen cinsel ilişki suçlarının ceza miktarları düşürülmeli, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 434. maddesindeki uygulama yeniden hayata geçirilmeli.”Telepati olsa gerek, ama bu telepati kimin için, nasıl yapılıyor tartışılır…
Yazık ki Kadının Hala Adı Yok
2004 yılı öncesinde Türk Ceza Yasası, kadına karşı işlenen suçlara cezayı gerekli görmüyordu demek abartılı olmaz. Kadın aile içinde şiddete, baskıya, tehdide, tecavüze maruz kaldığında yasalar nezdinde kimse suç işlemiş olmuyor. Kadın evden kovulup kapının önüne bırakıldığında, mağdur olan kadından başka suçlu ve sorumlu yok. Kadına kocası tarafından tecavüz edildiğinde, yasalar işlenen suçu fiili “tecavüz” olarak kabul etmiyor. Tecavüz eden eş değil, bir yabancı ise ve mahkeme süreci başlamışsa; yasalar, tecavüz eden ile tecavüze uğrayanın evlenmesini teşvik ediyor. Suçlu ve mağdur evlenirlerse suç ortadan kalkıyor, tecavüz eden hiçbir ceza almadan evli bir erkek olarak yaşamına devam ediyor. Kadınlar namus temizlemek için öldürüldüklerinde ise, cinayeti işleyenin yapması gereken tek şey, cinayeti töre sebebi ile işlediğini mahkemeye bildirmek. Çünkü töre sebebi ile işlenen cinayetlerde sekizde bire varan oranlarda ceza indirimi yapılıyor. Yani töre yasalar tarafından saygıyla karşılanıyor ve böylece töre cinayetleri teşvik ediliyor.
Yeni Türk Ceza Yasası, tecavüz suçunun cezasının evlenme ile ertelenmesini kaldırıyor, töre cinayetlerinin cezasını müebbet hapis olarak belirliyor. Bu kez namus cinayeti işleyen suçlunun mahkemede töreleri arkasına alması değil, cinayeti töre sebebi ile işlediğini gizlemesi gerekiyor. Töre denilen şey; elle tutulur, gözle görülür, ispat edilebilir bir şey olmadığından da, gizlenmesi elbette zor olmuyor. Üstelik cinayeti işleyenin mahkemede “namusumu temizledim” demesi bile işlenen cinayeti töre cinayeti olarak değerlendirmeyi gerektirmiyor. Çünkü yasalar “töre cinayeti” ile “namus cinayeti” ni ayrı tutuyor ve namus temizleme cinayetleri için müebbet hapsi gerekli görmüyor. Yasaların “töre cinayeti” ile “namus cinayeti” arasında fark olduğunu kabul etmesi, cinayeti işleyenin faydalanacağı bir boşluk yaratıyor.
Yıllardır ceza yasalarında kâğıt üzerinde yapılan değişikliklere rağmen, kadınlara karşı işlenen suçların hep cezasız kalması ne uğrunadır?
Kapitalist düzende kadının emeği, ücretli çalışma ile katıldığı toplumsal üretim alanında ve hiçbir ücret almadan çalıştığı ev içinde sömürülür. Kadınlar sermaye sahiplerinin en kolay sömürdüğü kesimi oluşturduklarından, toplumsal üretim alanında kadın emeğinin sömürüsü yüzyıllardır en ağır biçimde sürüp gider. Hiçbir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı çalıştırılan, her an işini kaybetme tehdidi ile en ağır çalışma şartlarına razı edilen, hiçbir gerekçe gösterilmeden işten atılan, eşit işe eşit ücret alamayan, sermaye düzeninin dönemsel ihtiyaçlarına göre, yeri geldiğinde ucuz emek gücü, yeri geldiğinde işsizler ordusunun bir parçası olarak konumlandırılan insanlardır kadınlar.
İşte tam bu noktada, aile içi şiddeti onaylamak ve desteklemek zorundadır kapitalist düzen. Namus cinayetlerine anlayışla göz kırpmak zorundadır. “Töre” gibi feodalite kalıntısı kavramları yardıma çağırmak zorundadır. Kâğıt üzerinde kadınların lehine olacak bir takım yasal değişiklikler yapmak zorunda kalsa bile, kendi yasalarını boşa düşürecek boşluklar yaratmak ve bu boşlukları değerlendirerek kadına karşı saldırısını sürdürmek zorundadır. Çünkü sermaye sahipleri çok iyi bilirler; emekçi kadının özgürleşmesi sermaye düzeninin felaketi olacaktır.
Aklının namusunu cahilliğiyle koruyan adamların ikinci el yiğitliğinden utanıyorum! Namusun güvenlik bekçisi sadece kadınlarmış gibi yapan adamların tek tip kahramanlığından da utanıyorum!
Zaman namus miladıysa erkeğin kadına yaşattığı cinsel gamsızlığın miladını kim belirleyecek! Sırf namus koleksiyoncusu olsun diye tecavüzüne uğradığı adamlarla zorla evlenen kadınları onurlarından eden zihniyet çok mu namuslu! Ya da bunu normalleştiren zihniyetin varlığı ve bu zihniyetlerin varlığını destekleyen zihinler mi namuslu! Böyle mi düşünüyorsunuz?
“Dokolte Giyene Tecavüz Sürpriz Olmaz.”
İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker'in "Dekolte giyene tecavüz sürpriz olmaz. Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz.’’demesi, tam bir fiyaskodur. Toplumumuzda hala, ’’Kadınlar hak etmiştir.’’ düşüncesini savunanlar var tıpkı bu eğitimci gibi! Sorunun odağında kim var? Kadın var. Namusun bekçisi yine kadınlar olmalı, tecavüze davet eden kadın nede olsa, o halde evlenmelerinde de bir sorun yok tabi. Dekolte giyinip, erkekleri baştan çıkarmıştır, geç saatte dışarı çıkmıştır. Bu yüzden hak etmiştir! İki bin on bir yılında bile hala, din adamları bu konuyu konuşuyorlar. Bir din adamı: ’’Vay efendim, tabii ki, açık giyinenlere tecavüz ederler.’’ gibi yorumda bulunuyor. . Kimse, kimseye zorla tecavüz etme hakkına sahip değildir. Yok böyle bir zihniyet! Tecavüzü normalleştirmekte böylesi bir durum olsa gerek.
Tecavüz fiilini gittikçe gündelikleştirmek, bunun komikliğini yapabilmek için gerçekten şuursuz olmak lazım.
Bir süredir böyle. Yeni yayın dönemiyle birlikte yeni bir tecavüz dönemi başlıyor. Futbol tartışmalarına benzer, tecavüz mü değil mi tahlilleri... Yüzlerce kez basılan aynı tecavüz fotoğrafları... Cinayetin, insana dair birçok suçu içinde barındıran savaşların, soykırımların filmi, dizisi yapılabileceği gibi tecavüzün de yapılır. Popüler sinemanın ve ondan daha da popüler kıstaslarla kendini var eden televizyonun, canlı türümüzün zaaflarını sömürdüğü bir hakikat. Ama tüm bunları tüketirken insanlığını muhafaza etmek de çok üzgünüm ki insana ait bir mesuliyet.
Tecavüz Normalleşiyor !
Daha geçen yıl konusu açılan ‘İffet’ adlı dizinin gösterimiyle kafamı sağa çeviriyorum tecavüz, sola çeviriyorum tecavüz. Bitmiyor iffet komiklikleri.
En korkuncu ne biliyor musunuz? Normalleşiyor. İnternet üzerinde insanların birbirleriyle yazıştıkları için en samimi hallerini döktükleri birtakım sosyal paylaşım sitelerini, türlü forumları, ulusa seslendiklerini varsaydıkları sözlükleri bu gözle gezdim biraz. Tek kelimeyle, inanamadım. Ve her yerde tecavüz fiili kimi zaman ‘çok beğenmek’, kimi zaman ‘istediğinde elde etmek’ manalarında, en gündelik meseleler için nasıl gönül ferahlığıyla kullanılıyor... Bu insanlar tecavüzün ne olduğunu gerçekten biliyor olamaz. En sık işlenen ama en az şikâyet edilen, yaş, meslek, statü, her tür kriterden azade herkesi mağduru edebilecek bir suç olduğundan belki çok yakınlarındaki gerçek acının farkında değiller.
Temizlenmek için derisini kazıyan kadınlar... Şikâyetçi olabildiyse bedeni delil olarak kullanılan, gerçekten rızası olmadığına ikna etmeye çalışan kadınlar. Günlerce kanayanlar, kusanlar, boşluğa bakanlar. Zaman kavramını yitirenler, kâbussuz uyumayanlar. Uzun süre sevdiğiyle dahi sevişemeyen, tenine dokunduramayanlar. Tecavüzcüsünün çocuğunu büyüten kadınlar. Aslında bunu hak ettiğini düşünmeye başlayanlar, intiharı aklına düşürenler. Bu travmayı iki yılda atlatabileni de var, ömür boyu acısıyla yaşayanı da. Tecavüzden bu kadar rahat konuşabilmek, komikliğini yapabilmek için tecavüz edenlerden utanmıyor olmak gerek. Ve de en azından bir saniye, sizin ya da sevdiğiniz birinin de başına gelebileceğini tahayyül etmemişsiniz demektir. Bunu normalleştirerek, dahası tecavüze uğrayan ve tecavüz edenin evliliğini destekleyen zihinleri benimsemek, bir insanlık ayıbı, vicdani eksikliktir!
Çevremize ve yabancı ülkelere baktıkça, 'savaşlar dâhil şiddetin her türlüsünden arınmış bir dünyada yaşamak ne güzel olur' diye düşünmekten kendini alamıyor insan.
Çünkü böyle bir hayat, kadının en doğal hakkı...
Çünkü böyle bir hayat, her uygar erkeğe daha çok yakışır...
Kim bilir, gelecekte bir gün belki bizden sonrakiler soluyabilecekler böylesine sağlıklı ve nefis havayı. Birbirini isteyen kadınıyla, erkeğiyle daha yaşanılır bir hayat...
Evrensel'i Takip Et