19 Şubat 2004 23:00

'Bizim sorunumuz halkı birleştirmek'

EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel, 3 Kasım'da oluşturulan Emek, Barış, Demokrasi Bloku'nun Kürt ve Türk halkının ortak mücadelesinin temellerini atmak bakımından önemli bir deneyim olduğunu söyledi. 3 Kasım'dan sonra yapılması gerekenler açısından ise meselenin sadece ÖDP'nin ya da SHP'nin eksikliği olmadığını vurgulayan Tüzel, "Esaslı bir çalışma olmazsa, 3 Kasım'ı çok da aşan bir şey olmaz" dedi.

Hükümetin 'değişim' yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu değişim gerçekten halkın beklediği bir değişim mi? Çürüyen bir yapı var, bu doğru. Bunu değiştirmeye dönük bir takım rötuşlar yapılıyor. Avrupa Birliği projesi, Yerel Yönetimler Yasası, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı... Bütün bunlar bir değişim adına yapılıyor ama sonuç olarak uluslararası güç merkezleri, emperyalist devletler, finans merkezleri ile bağ içerisinde olan, onların istediği yasal değişiklikleri yapma çabası içerisinde olan bir yönetimin halktan yana bir değişim yapmasını beklemek herhalde tezat olur. Esas itibariyle Türkiye'nin yıllardır ciddi sorunları arasında yer alan Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu gibi birçok meselede ciddi çözüm getirmeyen bir takım düzenlemeler yapılıyor. Dolayısıyla sorun bizim açımızdan bu değişimin içerisinde yer alıp, olabildiğince bunu lehimize çevirmek mi olmalı? Yoksa bu gidişatı anlamak, sadece ulusal planda değil uluslararası planda da sermayenin onun kurumlarının, Amerika gibi büyük güçlerin yapmak istediğini anlayıp buradan aydınlatmak mı olmalı? Bu anlamıyla değişimin dinamiklerinin esas olarak üretici güçler, işçiler, emekçiler olduğunu, esas itibariyle bu güçlerin değişimde rol oynamasını beklemek gerekir diye düşünüyoruz.

3 Kasım seçimlerinde blok olarak yüzbinleri topladınız. Blok barajı aşıyor denildi. Olmadı. Güçbirliğinin geleceğine nasıl bakıyorsunuz? 6 partinin yan yana gelmesi elbette olumlanacak bir şey. 3 Kasım'a göre kapsam itibariyle de daha geniş. Ancak, şunu da görmek gerekiyor. 3 Kasım'da eksik olan ve 3 Kasım'dan sonra yapılması gerekenler açısından mesele sadece ÖDP'nin ya da SHP'nin eksikliği değildi. Dolayısıyla bugün onların katılmış olması elbette kucaklayacağımız kesim itibariyle bir zenginlik sağlamıştır. Anlaşılmamız açısından, Kürt sorunu açısından, demokrasiden yana güçler açısından şüphesiz öne doğru atılmış bir adımdır. Ancak, esaslı bir çalışma olmazsa, tabanda bu birliktelik sadece güçbirliği olarak kalırsa 3 Kasım'ı çok da aşan bir şey olmaz. EMEP olarak, özellikle halkı birleştirmek istiyoruz. AKP'ye, DYP'ye ve başkaca partilere oy vermiş, yerel yönetimlerde hizmet beklentisine girmiş; yolsuzluklardan bunalmış ama bunun değişeceğini de ümit etmeyen halkın birleşmesini biz esas alıyoruz. İşte, "Ben AKP'li bir belediye başkanı edinirsem buraya hizmet gelir. Merkezden buraya kaynak akar" türünde inanışlar hâlâ çok yaygın. Yani şimdiye kadarki egemen belediyecilik anlayışı böyle olduğu için farklı türden halkçı demokratik bir yerel yönetimi yaşayamadığı için böyle bakıyor. Dolayısıyla bunu yapabilecek bir güç olarak karşılarına çıkmamız önemli. Diğer yanıyla hakikaten Kürt sorunundaki gerici ilkel yaklaşımlara karşı daha güçlü duruş, daha güçlü bir çalışma imkânı verecek. Bu yönüyle faydaları olacağı şüphesizdir. Baykal'ı tutumları nedeniyle eleştiren gönlü burada olan CHP tabanıyla da birleşen, AKP'den de fayda gelmeyeceğini gören sokaktaki vatandaşı kucaklayabilen bir güç birlikteliğinin olmasını arzu ediyoruz.

Bloktaki birlikteliğin EMEP'e kazanımları oldu mu? Bu birliktelik size ne getirdi ne götürdü? Şüphesiz oldu. Yalnız ondan önce şunu belirteyim; 3 Kasım'dan sonra bu çalışmayı devam ettirebilseydik ve gerçek anlamıyla özgürlükçü, bağımsızlıkçı, demokrasiden kardeşlikten yana bir halk hareketine dönüştürebilseydik, bugün yerel seçimlere çok daha güçlü bir şekilde katılacaktık. Buna rağmen elbette 3 Kasım seçimleri bize çok şey kazandırdı. Çünkü sınırlı da olsa yan yana gelen güçler ki, burada esas olarak ana güçler EMEP ve DEHAP'tı. Daha önce de yan yana geldik ama seçim çalışmalarında halkın karşısına beraberce çıkmak, Türk ve Kürt kesimine bu kardeşliği anlatabilmek, gerçek çözüm yolunu gösterebilmek 3 Kasım'ın ana esasıydı. Hakikaten önemli bir adımdı. Birbirimizden çok şey öğrendik. Varsa, ki şüphesiz vardı, yargılarımız, önyargılarımız bir ölçüde kırıldı. Bu blok güçleri açısından öğretici olduğu kadar, seslendiğimiz halk açısından özellikle Kürtler açısından da bence benimsendi. Ama ne var ki, antidemokratik mevzuat, buna benzer şeyler bizim gerçek anlamıyla bir halk temsiliyetini parlamentoya taşımamıza engel oldu. Hani derler ya, 'macun tüpten çıktı bir kez' bu adım atıldı. İnanıyoruz ki, bunu yaşamış ve bu başarıyı görmüş güçlerin bundan daha geri bir noktaya düşmesi çok olası değildir. Ve bugün yine güç birliği içerisindeyiz. Şüphesiz bu yakınlaşmanın taban açısından bir anlamı var. Bunların kıymetini ve değerini bilip devam etmek gerekiyor. Yani bizim bu güçbirliğinde DEHAP'ın SHP listelerinden girme kararını çok hoş karşıladığımız, çok içimize sindirdiğimiz, benimsediğimiz söylenemez. Ama öte yandan bu bir tercih. Ve sonuç itibariyle Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin yanında olmamız ve bu mücadelenin daha devamının gelmesi açısından da, itiraz etmediğimiz ve yine de yan yana olacağımız bir süreç. Alınmış bu kararın gerekçesi ne olursa olsun yaşanarak bunun artısı eksisi görülecek. Buna da şans tanımak, bunu da görmek, buradan çıkacak deneyleri yine beraberce sindirmek, paylaşmak bunlar olacak şeyler. Bunlar engel değil.

3 Kasım'a bakarak değerlendirdiğinizde, 28 Mart sabahında nasıl bir tablo bekliyorsunuz? Dün olmadığımız bir takım yerlerde 29 Mart'ta olacağımız tabi ki söylenebilir. Bugün sadece blok güçleri ya da güçbirliği itibariyle Doğu veya Güneydoğu'daki belediyelerin ötesinde bunlarla birlikte batıda da çok büyük sanayi kentlerinde, beldelerde de bu güçbirliğinin kazanması mutlaka bekleniyor. Hiç şüphesiz bu birliktelik bir heyecan ve beklenti yaratmıştır. Yani en azından bizi sol yerine koyan da emek güçleri yerine koyan da kim ne gözle, hangi cepheden bakıyorsa baksın, bu kesimler açısından umut verici, daha iyi bir seçim sonucu çıkacağı umudu, beklentisi hiç şüphesiz var. Ama 3 Kasım'dan çıkardığımız bir sonuç da yan yana gelişimiz arzu edilen sonucu sağlamadıysa, bugün de bir çok yerde seçimlere güçbirliğiyle giriyor olmamız daha çok oy alacağımız, AKP'yi zayıflatacağımız anlamına gelmez. Yani bu tamamen bizim kalan kısa süre içerisinde tam bir seferberlikle seçim kampanyasına denk düşen bir tarzda vatandaşla, halkımızla bire bir yan yana gelerek, bütün sendikal güçleri de yanımıza çekerek, canlı bir çalışmayı sürdürmemize bağlı. Yoksa sadece güçbirliğinin adı, kullandığı sloganlar belirleyici olmayacaktır. Bunun ne kadar karşılık bulacağı bizim başarımıza bağlı.

Güçbirliği 28 Mart'tan başarılı çıkarsa halka nasıl bir hizmet götürecek? Yapacağımız çok iş olacak. Öncelikle edindiğimiz belediyelerde hakikaten sözümüze uygun bir belediyecilik, bir yerel yönetim sınavı vermek çok önemli. Halkın seni anlaması, benimsemesi, güvenmesi, politik bir güç olarak, birleştirici bir güç olarak benimsemesi bu sınavlardan da geçmesi gerekiyor. Hizmet kavramının altını çizmemizdeki neden, karşısında mücadele ettiğimiz güçlerin, -bunun en saf temsilcisi AKP'dir- hizmet deyip de, içinde her tür melanetin olduğu kaynak israfı, borçlanma, uluslararası sermayeye borçlandırma gibi peşkeş çekmeler, çevre katliamlarına seyirci kalmalar, birçok şey sıralanabilir. Yani bunların karşısında gerçekten halkın beklediği hizmeti yapacağımızın vurgusunu yapıyoruz. Bunun ayrımsız, AKP'li seçmene de, bilmem işte MHP'li seçmene de ayrımsız bir şekilde bu hizmetin götürüleceğini anlatmak bizim açımızdan önemlidir diyorum. Şimdiye kadar hizmet denilip de sonunda işte sokakları çamurdan geçilmeyen, çevre katliamlarının yapıldığı, ya da hizmetlerin taşeronlaştırıldığı, işçilerin atıldığı, maaşların ödenmediği belediyeler bugün bir gerçeklik. Bunlara savaş açacağımızı, bunlara izin vermeyeceğimizi bugünden söylemek, önemli. Bu güçbirliğinin diğer partiler karşısındaki farkı bu olacaktır.

AB üyeliği için bazı adımlar atılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu adımların zorunluluktan atıldığı ortada. Artık böyle gitmeyeceğini, uluslararası platformlarda kendilerini savunamadıkları ortada. Bu nedenle bazı adımlar atılıyor. Ama bunu yapan iktidarın başı kendisine mikrofon uzatıldığında, Kürt sorununu inkâr eden bir anlayışa sahip olduğunu saklamıyor. 'Sorun olarak görmezseniz, sorun yoktur' diyerek, Kürt olgusunu Kürt halkının varlığını inkâra dayanan bir anlayışı barındırabiliyor. Bu düzenlemeler zoraki düzenlemeler olduğu için toplumsal hayatta da karşılığını bulması zor oluyor. Yani geleneksel, otoriter, baskıcı, üniter devlet yapısını her vesileyle öne çıkartıp bunun altını çizen bir anlayışın Kürt halkının kimliğini, siyaset yapma hakkını kabul etmesi de o kadar kolay olmuyor. Buralarda direnç noktaları zaten vardı. Onlar varlıklarını koruyorlar. Hâlâ kendi varlığı için bir tehdit unsuru olarak görme olgusu kendisini koruyor. Ama kaçınılmaz bir şekilde bu haklar elde edilecek ve kullanılacak elbette. Bizim parti olarak gözettiğimiz şey şu; yasal düzenlemeler elbette önemli ama, esas olarak konuyu Türkiye halkının anlamasına önem veriyoruz.

Tepki almasına rağmen özelleştirme devam ediyor. Burada bir terslik yok mu? Bu zayıflığın nedeni ezilen yoksul işçi, emekçi kitleleri birleştirmede yaptığımız yanlışlıklardır. Yani Türkiye'de işçi hareketi açısından ciddi anlamda zayıflamalar, güç kayıpları, hak kayıpları var. Niye böyle? Sendikacılara sorarsanız, işte eli kolu bağlı, yasalar izin vermiyor. Bizim parti olarak özellikle '90'lı yıllardan bu yana 'bahar eylemleri' üzerine kurulan bu mücadelemizin inişli çıkışlı olması tabi anlaşılır ve beklenir bir şey ama bunun nedenlerini iyi sorgulamak lazım. Bugün işçi sınıfının ve onun etrafındaki mücadeleci unsurların eğilimlerini, beklentilerini iyi gözlemek durumundayız. AKP'nin icraatlarında ezilen, yoksul, işsiz kesim açısından iyileştirme denilebilecek zerre kadar bir uygulama yok. Türkiye'deki egemen burjuva politikaları o kadar sinmiş ki, bunun bir çırpıda bir saf değişikliğine yol açması hakikaten kolay değil.

Evrensel'i Takip Et