18 Ocak 2015 04:35

Gaye Coşar’ın anısına: Varoluşumuzun ülkesidir hüzün

Gaye’yi yitirdiğimizde içimizi yakan acının yerini kalıcı bir hüzne, dahası yakamızda asılı duran hüznün anlamlarına bir yeniden daha ağırlığınca ekleneceğini biliyorduk. Ve asla azalmayacağını...

Paylaş

Ozan ÇETİN

Kimse hüzünlü olmasın diyor Cansever, sırası değil hüznün daha. O, mutlaka “gidenler”in ardından yazdığı ilgili şiirinde bir başka duyarlığı da anlatmak istiyordu bizlere. Ancak şunu da sormalıyız kendimize: Hüznün hayatlarımızda tuttuğu, kimilerine göre şu meşum anlam nedir?
Gaye’yi yitirdiğimizde içimizi yakan acının yerini kalıcı bir hüzne, dahası  yakamızda asılı duran hüznün anlamlarına bir yeniden daha ağırlığınca ekleneceğini biliyorduk. Ve asla azalmayacağını... Bilmeliyiz. “Hayatın tüm damarlarında anbean yeşerecek” olan anısı kadar, bize bıraktığı o iflah olmaz boşluğu da... Tanımalıyız. Kendimiz kadar dostların ve sevdiklerimizin ölümlü varlığını tanımak özgürlük persfektifimizi geliştirecektir çünkü. 
Çünkü varoluşumuzun ülkesidir hüzün. Bize vicdan sahibi “insan” olduğumuzu anımsatan; ondan beslenen, gelişen ve büyüyen varlığımızın nişanı. Payesinde insan olmaya dair ne varsa taşıyan bu kötülükler dünyasında, dahası öyle pervasızca ve vicdansızca, ve tüm ne varsa yine insana yaraşır, onu kuşatıp yok ederken bu bezirgânlar saltanatı, belki de çoğun sarılabileceği yegâne yalnızlığıdır insanın. Hüzün... İnsanlık maceramızın kederli ince tülü! 
Hayatlarımızın kendi içinde toplamı, hüznün ta kendisinden başka bir şey değil midir yani? Anne rahminden ayrıldığımız anda başlayan trajediyi, ölüme değin doldurulamayacak olan o “bahtsız” derin boşluğu doldurabilmek için çırpınıp durmaz mıyız ömrümüz boyunca? Asla geri gelmeyecek annenin tarifsiz ve koşulsuz güvenli limanına yakın bir liman aramaz mıyız? Kaçıp gitmek istemelerimiz, birini sevmek istemelerimiz, bir inanca bağlanmamız, kıskançlıklarımız, öfkelerimiz ve evet aşk da tam da bundan beslenen edimler ve duygular olmalı. Tüm bu kovalamaca, tüm bu direyiş ve tüm bu arayışlar başka neden olabilir ki? Dostlara ve yoldaşlara sımsıkı sarılışımız bundan olmalı.
Onları yitirmenin verdiği ince sızı ya da kahır...
Sarıp sarmalarken bizi yaşamın döngüsü, sebepsizce düşüvermemiz çocukluğun o engin düşüne, boşuna olabilir mi? 
Gaye, bu hüzünler toplamı içinde her birimizin hayatına dövüşken bir kardelen gibi girdi. Kederin ve mihnetin sebebini bilirmişçesine, sanki bunun için bilinçli edimler yetiştirmiş gibi kendine, bunları da aşabilen bilge bir çocuk gibi yaşadı dünyayı. Kimin çoğaltarak ve üreterek; kimin değiştirerek ve severek, ve evet güzel gözlerinden eksilmeyen hüzünle... Gülümsemek değil, gülmek değil; o, kadim çağlardan yankılanan dev bir kahkahayla var etti kendini.
Onun bize armağan ettiği boşluk değerlidir bunun için. İnsanı ve hayatı yeniden anlamamızı sağlayan kıymetli, kocaman bir boşluk işte! 
Muhteşem yeteneklerinin ardında bu bilge çocuksuluk vardır Gaye’nin. Partiye bağlanış biçiminde, mücadeleye atılışında, işini kavrayışında, insana ve yaşayan her şeye duyduğu yufka yüreklilikte, dostlarına ve yoldaşlarına sarılışında, ailesine yeniden kavuşmasında her şeyden önce çocukluğunu eyleyebilmesindeki ustalık vardır.
Onu hepimiz için vazgeçilmez kılan bu ustalığıydı. 

(...)

Yalnızca sohbetlerin konusu olabilecek karlı bir cenaze töreniyle uğurladık Gaye’yi. Kütahya, Simav, Demirciköy’de. Yağmur kar beyazının üzerine olanca güzelliğiyle yağarken saçma sapan bir şey yaptık, üzerini toprakla örttük. 
Saklamamız lazımdı onu! Başka ne gelirdi ki elimizden?
Her şeyi atlattığımızda, babasıyla ancak konuşabildik. Son 4-5 yıldır barışıktılar. 
Geçtiğimiz yaz ailesiyle epey zaman geçirmişti. Gaye’nin köydeki evlerinin bahçesinde yetiştirdiği domatesleri, dalından koparıp nasıl naif bir gurur ve sevecenlikle kahvaltıya getirdiğini gülümseyerek anlattı Mehmet Amca: “Bunları ben yetiştirdim, yemez misiniz?” 
Ve ekledi: “Bizimle karlı tepelere bakarak yılbaşı geçireceğini söyledi, ancak sözünü tutmadı...”
Eğer hayatlarımızdan anlamlı bir hikâye yaratacaksak –çünkü zaten nedir ki bir ömür!– Gaye’nin yapabildiğini öğrenmeliyiz. 
Saygı ve hasretle... 
“birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri kentleri ve kasabaları ve köyleri çevirdik senin adına kapıları tutmaktan artık herkesin nasır oldu elleri olsun daha da tutarız sen varsan düşüncemizde ama gel tutarız karaları ve denizleri ve yaşayan yürekleri

(...)

... senin hüznün bir yazgıdır, bir eski zamandır”

(...)
Münacat / Turgut Uyar

ÖNCEKİ HABER

Kara Murat hanginiz?

SONRAKİ HABER

Yaşasın ifade özgürlüğü!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...