04 Ocak 2014 06:00

Avrupa'da 2014 kime ne getirecek?

Avrupa’nın Gündemi'nde bu hafta 2014’e girerken Avrupa ülkelerindeki beklentiler ve değerlendirmeler yer alıyor.

Avrupa\'da 2014 kime ne getirecek?
Paylaş

Yeni bir yıla girerken genel bir dünya panoramasının yanı sıra tek tek ülkelerdeki toplumsal güçler bir önceki yılın ekonomik, siyasal, sosyal başarılarını ve sıkıntılarını ve bu yıla dair hedef ve beklentilerini kendileri açısından değerlendiren açıklamalarda bulundu.
Financial Times’a göre, 2008’de başlayan krizden bu yana büyüme sorunu yaşayan gelişmiş Batılı ülkeler açısından 2013’te okun yönü değişmeye başladı ve bu yıl daha olumlu gelişmeler kaydedilmesi öngörülüyor. Ancak 2014’te Batılı yatırımcıların kendi iç piyasalarını daha cazip bularak, Türkiye, Brezilya gibi ülkelere aktarmış oldukları sermayelerini geri çekmesi olasılığının “gelişmekte olan piyasalar”ı zora sokmasından korkuluyor. Bu konuda belirleyici bir diğer güç ise Çin olacak.
2014 aynı zamanda “Büyük Savaş” olarak anılan Birinci Dünya Savaşı’nın da 100. yıl dönümü. Savaşın nedenleri, sonuçları, sorumluları, suçlularına dair tartışmalar yeniden alevlendi. Almanya’dan seçtiğimiz makalede de savaşın sorumluluğu konusunda Avrupa’nın bütün büyük güçlerine pay biçildiğine dair bir konsensüsün oluştuğu ifade edilerek sorunun cevabı Avrupa entegrasyonunun yanında ve karşısında olanlar açısından cevaplanıyor.
Öte yandan Fransa’da Cumhurbaşkanı Hollande’ın 2014 yılı hedefi, bütçe açığını AB’nin belirlediği sınırlara çekmek amacıyla ‘kamu bütçesini azaltmak’, yani daha fazla kemer sıkmak. İşsizliğin azaltılmasına dair daha önce verilen sözlerin gerçekleşmediği ise kriz gerekçe gösterilerek kabul ediliyor.
Yani öyle görünüyor ki sermaye ve temsilcileri 2014 yılını en kârlı biçimde geçirmek için gereken bütün tedbirleri aldı, alıyor. Bu tedbirlerin üzerinde uygulanacağı kesimlerin ise bu duruma sessiz kalmayacağını bir önceki yılın gelişmelerine dayanarak söylemek falcılık olmayacaktır.


2014 GELİŞMEKTE OLAN PİYASALAR İÇİN ZORLU BİR YIL OLACAK

Financial Times
Başyazı


Mali krizden bu yana küresel ekonomi iki farklı hızda seyretti. Gelişmekte olan ülkeler, Çin’in doymak bilmez hammadde açlığından aldıkları güçle hızla ilerlerken, borç sorunu nedeniyle uygulanan kesintiler Batı’yı geride tuttu.
Fakat son bir yıldır bu manzara değişiyor. Gelişmiş ekonomilerde piyasaya güven kısmen yeniden inşa edilmeye başlarken, malların fiyatlarındaki düşüş, gelişmekte olan piyasaların hassas noktalarını açığa çıkardı. IMF ekim ayında Endonezya ve Brezilya gibi ülkelerin büyüme tahminlerini aşağı çekti. 2014’te olumlu haberlerin zengin ülkelerden geleceğine inanılıyor artık.
Özellikle Amerikan ekonomisinde ümit verici gelişmeler yaşanıyor. Konut piyasası güç kazandı; iş gücü piyasası canlandı; tüketici harcamaları artıyor. Şimdilik yatırımlar geriden seyrediyor olsa da. İngiltere de tüketimdeki ani artışlar ilerliyor; ama düşük faiz oranlarına rağmen bankalar hâlâ işletmelere çok az kredi veriyor.
Doğu Asya’da Japonya,15 yıllık deflasyondan çıkmaya başladı.

SICAK PARA KAÇACAK MI?

Gelişmiş ekonomiler içerisinde en kötü performans Avro Bölgesi’nde. İşsizlik tehlikeli düzeyde seyretmeye, ekonomik aktivite de başta Fransa ve İtalya’da olmak üzere hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor. Fakat ekonomik krizin en ağır yaşandığı İspanya ve İrlanda’da toparlanma başladı. Hâlâ dağ kadar borçları olsa da en azından ekonomik daralma durdu. Avro Bölgesi’nin atması gereken adım bankacılık sistemini sağlam temellere oturtmak.
ABD Merkez Bankasının (Fed) teşvikleri azaltma kararı Amerika’yı ve Avrupa’yı fazla etkilemeyecek görünüyor. Bundan asıl gelişmekte olan piyasalar etkilenecek. Yurt içi tahviller yeniden cazip hale gelince Batılı yatırımcılar ‘egzotik’ bölgelere yatırdıkları fonları geri çekmeye başlayacak. Büyük cari açığı olan ülkeler açısından bu büyük sorun yaratabilir. Türkiye’ye dikkat edin; bu ay patlak veren siyasi kriz nedeniyle hisse senetleri düşmeye başladı bile.
Gelişmekte olan ülkeler bakımından asıl belirleyici olacak güç Çin. Hükümet büyümeyi yüzde 7’nin üzerinde tutma konusunda son derece kararlı. Fakat aynı zamanda kredi yaratma konusunda da ipleri elinde tutmak istiyor. Bu dengeyi sağlamak zor olacak ve ani düşüş yaşanabilir. İmalatçıların sıkıntısını daha da artıracak olan bu durum belirsiz bir yılı zorlu bir yıla dönüştürebilir.

(Çeviren: Aynur Toraman)


YENİ YIL MESAJI: FRANÇOİS HOLLANDE’IN EN SON ŞAKASI

Politis Dergisi
Michel SOUDALS

ELYSÉE Sarayı’ndan gelen kulis haberlerine göre François Hollande yeni yıl mesajında mücadele ve gelecekten bahsedecekti. Geleneksel yılbaşı konuşmasında, belirtildiği gibi Cumhurbaşkanı kemer sıkma politikalarının daha fazla hayata geçtiği bir gelecek için mücadeleden bahsetti.
Geçen yıl, “Mali ticari işlemler vergisi nihayetinde Avrupa düzeyinde hayata geçecek.” diyordu, ama 2015’e ertelenen bu vergiye en fazla karşı çıkan, Ekonomi Bakanı Pierre Moscovici oldu. Yine, “Gelecek banka yasası bizleri spekülasyonlardan koruyacak.” diyordu, ama La Defense Mahallesi’nde bulunan Societe Generale bankasının son katında hâlâ dalga geçmeye devam ediyorlar.

İŞSİZLİK AZALDI MI?

Devlet Başkanı her şeyden öte, işsizliği 2013 yılı bitmeden azaltma sözü vermişti. Ama sözünü tutamadı ve François Hollande da konuşmasında bunu kabul etmek zorunda kaldı. Ama krizin beklenenden daha fazla derin ve güçlü olduğunu gerekçe olarak kullandı. Bunu duyan ve yılı devasa kârlarla kapatan borsacılar herhalde gülmekten geçememişlerdir.
“Krizi” göstererek François Hollande işsizliği azaltabilmek için mucizeler beklenmemesi gerektiğini açıkladı. Ona göre “Sonuçlar kesinlikle zaman alacak ama şimdiden görünmeye başlandı”. Sonuçlar görünüyor mu? Nerede?
Somut ilanlar konusunda ise Cumhurbaşkanı kasım 2012’de karar verdiği “Rekabet Paktı”ndan sonra, ki bunun yol açtığı sonuçlardan birisi 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe girecek olan KDV’nin artırılması, şimdi de şirketlere “sorumluluk paktı” sunacak, yani bir anlamı ile emeğin maliyetinin azaltmasının (ve dolayısıyla da alım gücünün de düşmesi) ikinci aşaması.

KAMU HARCAMALARINDA KESİNTİ YAPILDI

Ve nihayetinde 2014 yılının temel rotasını da ilan etti: “Kamu harcamalarını azaltmak”. Yapısal bütçe açığını milli gelirin yüzde 3.7’sine indirme geçen senenin hedefleri arasındaydı. Ama beklenmedik harcamalardan dolayı büyük ihtimalle yüzde 4 civarında kalmıştır. Dolayısıyla AB’nin dayattığı bu zorunluluğu bu yıl gidermesi gerekecek ve dolayısıyla 2014 daha fazla kemer sıkma yılı olacaktır. Ekonomi bakanlığına göre, borcun azaltılması en azından yüzde 80’i devlet harcamalarının azaltılması ile sağlanacak. Eski Sarkozici söylemleri kullanarak “harcamalarımızı azaltarak daha iyi yapmalıyız” dedi ve “nihayetinde vergileri aşağıya doğru çekebilmek için” hükümetinin amacının “bütçe açığını azaltmak olduğunu” ifade etti. Söylediğine inanırsak, Başbakan Jean-Marc Ayrault’nun hayata geçirmeye çalıştığı “vergi reformunun amacı” tam da buymuş. Yani adına layık solcu bir hükümetin yapması gereken olan eşitsizlikleri azaltmayı hedefleyen adil bir zenginlikler paylaşımı üzerinden yükselen bir vergi reformunun tam tersi.
Ama kabul etmek gerekirse bir yerde Cumhurbaşkanının belirttiği bir şeyle hemfikir olduk: “Fransa başarabilmek için tüm olanaklara sahip”. Ama sorun, ülkenin olması gerektiği gibi yönetilmiyor olmasıdır.

(Çeviren: Deniz Uztopal)


2014

Frankfurter Allgemeine Zeitung

Jasper VON ALTENBOCKUM

2014 yılı, sadece tarihle ilgilenenler için 20. yüzyılın “ilk felaketi”ni anma yılı olmayacaktır. Yüz yıl öncesinde patlak veren Birinci Dünya Savaşı’nın nedenleri, suç ve sorumluluğu üzerine savaşımın bitiminden bu yana o denli tartışılmakta ki, bazıları İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının nedenini tam da bu tartışmada görmektedirler. Gelgelelim, “suç sorunu” artık yüz yıldır alışılageldiği gibi yanıtlanmamakta. Yıl dönümü anması şimdi bu gerçekle çakışmakta. Tarihçilerin üzerinde konsensüs sağladıkları yeni formül, oldukça kısaltılmış olarak şöyle ifade edilebilir: Bu savaşı çıkartan Alman İmparatorluğu değildi, tersine bu felakette Avrupa’nın bütün büyük güçlerinin aynı ölçüde büyük payı vardı.
Avrupa entegrasyonunun savunucuları buradan şu sonucu çıkartabilirler: Avrupa fikrini hiçbir şey bu denli iyi ve kalıcı bir biçimde; o zaman başarısız olan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen öz yıkım karşısında Avrupa’yı fiziki ve kültürel bakımdan hayatta kalmanın projesine dönüştüren bu ortak sorumluluk kadar haklı çıkartamaz. İster küreselleşmenin ekonomik açıdan üstesinden gelinmesi talepleri, isterse sosyal devlet düşüncesi olsun, hiçbiri bu “kuruluş miti” kadar baskın değildir. Diğerleri daha çok pratik politika için çıkartılması gereken sonuçlardır yalnızca.
Avrupa entegrasyonunun eleştirmenleri ise yüzlerini geriye dönmüş olarak şunu soracaklar: Suç sorusu acaba neden bu kadar uzun bir süre ve ayrıca yanlış bir biçimde Almanya’nın aleyhine yanıtlandı? Almanya hep küçük tutulmak mı istendi? Hâlâ öyle değil mi? Sonunda buradan da artık bir sonuç çıkartılması gerekmiyor mu?
İşte Avrupa politikasının bu iki Alman kutbu Avro krizi olgusu karşısında kaba bir biçimde peydahlanıyor. Ve kuşkusuz, dünya savaşının yıl dönümü olan bir yılın mayısında yapılacak Avrupa seçimleri bu eğilimleri bir kez daha güçlendirecektir. Ama bu arada şu gözden kaçmamalı ki, Avrupa’nın “büyük güçleri”nin dertleri, her zaman kıtanın dertleri değildir. Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nın kargaşasından bağımsız bir devlet olarak çıkan Letonya, geçtiğimiz çarşamba günü avroya geçişini kutladı. Uzun bir zamandır düşlenen bir rüya Riga’da gerçekleşti; birçoğuna göre, bağımsızlık tamamlanmış oldu. Bu nedenle, Avrupa Birliği’ne yönelik bazı olumsuz yargılamalar, onunla bağlantılı yüz yıllık umutlar karşısında, usun bir anı için susmaları gerekir.

(Çeviren: Gazi Ateş)

ÖNCEKİ HABER

Hep başkaları kusurlu

SONRAKİ HABER

Bu hastane insan sağlığına zararlı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...