15 Mayıs 2013 10:16

Üç masal boyu yol aldık

Üç masal boyu yol aldık Melek Özlem Sezer ile Sakarya Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde. Üç masal içinde gördük alt metinleri, beynin gizil objelerini, öznelerini; bilinç altının, üstünden ustalıkla gizlediklerini. Ne yazar konuştu sadece ne de biz dinledik. O sordu biz düşündük

Üç masal boyu yol aldık
Paylaş
Ecem Erarslan


Pamuk Prenses ne kadar prensesti? Neden yamalıydı giysileri? Cadı neden seçmişti yaşlı olmayı, içine girilecek onlarca kılık varken? Sorguladık, bilip de göremediklerimizi.

Kadınları konuştuk sonra, kadınlığı aciz kılan gelenekleri. Nermin’i düşündük, katlanmayı seven bir kadındı Nermin. Melek Özlem anlattı onu bize, düşündükçe tanıdık Nermin’i. Nerminler ne çoktu değil mi? Konuştukça fark ediyorduk etrafımızdaki Nerminleri… Sahi Nermin(ler) bu kadar çok şeye katlandığında sağlıklı bir kadın olabilir miydi? Katlanmak, yorulmak, beklemek… Bu kadar mı gerekliydi? Kadınlık denen olguya ermenin gereği miydi tüm bunlar? Kadın olmak hep “güzelliği tasnif edilmeye gerek duyulmayan” beyaz atlı prensleri mi beklemekti? Sorulacak ne çok soru var değil mi, çok soru sorduk biz de kendimize. Ve çok soru sormamız gerektiğini farkettik. Oysa ne kadar romantikti kurtarılmak için saçlarını uzatan Rapunzel ve tüm şeffaflığıyla karşımızda duran o cam mezarda prensini bekleyen Pamuk Prenses…

KIRMIZININ
DAVETKARLIĞI

Masallarla örülü yolculuğumuza ara ara toplumsal duraklar veriyorduk, sonra yeniden sürüyordu masallar kırmızının davetkârlığında. Renkleri de düşündük masallar boyunca, anlamları üzerine tahminler yürüttük, anlamlar yükledik kırmızıya, yeşile. Çağrışımlar önemliydi ve bu çağrışımların bize nerede nasıl kazandırıldığı. Bir takım duygular kazanıyorduk masallarda renklerle ve pek çok şey gibi bunun da farkına varmıyorduk. Düşünsenize, boyama kitaplarında masal karakterleri olur. Sadece çizilmiştir ve renkleri bize bırakılmıştır. Çok daha güzel renklerde bir elbisesi olmaz mıydı Pamuk Prenses’in? Daha da önemlisi sepette getirilen elmaları sarıya neden boyayamadık?

ROMANTİZM KILIĞINDAKİ DEHŞET

Çocukken yüklemediğimiz anlamları farkettik söyleştikçe. Romantizm kılığına girmiş dehşete tanık olduk. Hem görememiştik perde arkasında saklı kalan anlatıları hem de yanlış tanımıştık romantizm denen olayı. Öyle ki romantizm, adeta beklemekti! Üstelik çocukken ne çok şey öğrendiğimizi ve öğrendiklerimizi ne kadar özensizce kaldırdığımızı farkettik beynimizin tozlanmış raflarına. Oysa o zaman düşünmediğimiz sorgulamadığımız şeyleri şimdi fark etmek nasıl da geç kalmışlık hissi veriyordu çocukluğunu özlemiş ruhlarımıza.

“Şimdiki çocuklar da bir alem efendim.” diyoruz bir çocuk basit sorgulamalarla bizi bunalttığında. Ne iyi yapıyor o çocuklar. Her ne kadar teknoloji döneminin getirilerinin bilinçsizliğini “çocukluk” katili olarak yaftalasam da, şimdiki çocukların o çok küçük detayları “sorgulayarak” bizleri şaşırtması içten içe mutlu ediyor beni.

Özlediğimiz bir çocukluk vardı uzakta. Melek Özlem Sezer o güzel tonlamasıyla masallar anlatırken hatırladık onu. Üniversite öğrencisiydik hepimiz ve masallar sadece çocuklar içinmiş gibi çocuklaşmıştık söyleşinin başında kulak kesildiğimiz masallarla. Koşar adım “masal çağımız”a döndük, hatırlama mücadelesinde galip geldik.  Henüz yirmili yaşlarda olan bizlere ne uzun gelmişti o dönüş yolu, ayrılmak istememe duygusu gözlerinden okunuyordu masallara kulak verenlerin. Düşünmek özgürlüktü ve biz masallar üzerine hiç düşünmemiştik. Şanslıydık bu etkinliğe katıldığımız için. Özgürlüğü, düşünmeyi ve sorgulamayı denemiştik. Denemiştik en azından ve şaşkınlıkla seyretmiştik masallarda olup biteni.

Oysa anladık ki,
“Kırmızı çilli kargalar” ancak kırk yaşında özgür kılıyordu insanı!

ÖNCEKİ HABER

Alay da biziz mektep de biziz

SONRAKİ HABER

Çağlayan'da polis terörü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...