Beyazıt'ta 160 bin yurttaş buluştu: "Tam bağımsız, demokratik Türkiye mücadelesinin ateşi hiç sönmedi"
CHP'nin her hafta iki kez yaptığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitingi bu kez Beyazıt'taydı. Mitinge 160 bin yurttaşın katıldığı açıklandı.
CHP'nin her hafta iki kez yaptığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitingi bugün Beyazıt'ta gerçekleşti.
Mitinge çağrı yapan İmamoğlu, dün İstanbul Üniversitesi'nin veritabanından silinen diplomasını sosyal medya hesabından paylaşarak, "Bu akşam saat 20.30’da Beyazıt Meydanı’nda buluşuyoruz. Diplomanı al da gel" ifadelerini kullanmıştı.
Emek Gençliği: İşçi gençlik el ele, genel greve
Emek Gençliği, Beyazıt Meydanı’ndan TÜPRAŞ işçilerine selam gönderdi. Emek Gençliği, “Geleceğimizi birlikte kazanacak, iktidarın önümüze koyduğu barikatları hep birlikte devireceğiz” dedi.
Miting alanı karartıldı
CHP milletvekili Ali Mahir Başarır, miting öncesi yaptığı açıklamada aydınlatma cihazlarının alana alınmadığını söyledi.
Başarır "Işıklarımızı sokmadılar. Onlar bu alanı kararttığını mı sanıyorlar? Türkiye'yi karartanlar ülkeyi karartanlar burayı kararttığını mı sanıyor? Ne yaparlarsa yapsın o güneş doğacak" ifadelerini kullandı.
"Yok sayılan söz hakkı dayanışma ve kararlılıkla umuda dönüştü"
Mitingde ilk söz alan İstanbul Üniversitesi öğrencisi Eren oldu. Eren şu ifadelerde bulundu:
“İrademize sahip çıkmak için, 19 Mart’ta olduğu gibi bugün de buradayız. İmamoğlu’nun diploması üniversitemizin kayyım rektörü tarafından hukuksuzca iptal edildi. Bu adaletsizliğe sessiz kalmadık ve barikatı yıktık. 19 Mart, biz gençlerin yok sayılan söz hakkının dayanışma ve kararlılıkla umuda dönüştüğü gündür.”
Eren’in konuşması boyunca yurttaşlar sık sık “rektör istifa” sloganı attı.
"Denizlerin bıraktığı yerden biz devam ediyoruz.
Onlar korkmadı, biz de korkmuyoruz"
Sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesinden Başak konuştu. Başak şu cümleleri kaydetti:
Bu süreç doğrudan özgürlüğümüze, anayasal haklarımıza yönelmiş açık bir saldırıdır. Biliyorlar ki biz sustuğumuz da değil, konuştuğumuzda tehlikeliyiz. Bu yüzden her yerde aynı baskı mekanizmalarını işletiyorlar. Gözaltılar, soruşturmalar, şiddet. 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyen 400 arkadaşımız gözaltına alındı. Yürümek, toplanmak, meydanlara çıkmak, yani en temel haklarımız bu iktidar tarafından tehtid olarak görülüyor. Biz, bu tehtidin hedefindeyiz ama biz, bu tehtidin karşısına korkuyla değil, dayanışmayla çıkıyoruz. Bu baskı politikası yalnızca meydanlarda değil, kampüslerde de tüm ağırlığıyla üzerimize çöküyor. Kimi zaman disiplin soruşturması, kimi zaman engellenen bir etkinlik, kimi zamansa doğrudan fiziksel şiddet. İTÜ’de yalnızca iki gün önce arkadaşlarımıza açılan soruşturmaları protesto etmek için bir araya geldik. Bu soruşturmalara karşı sessiz kalmak sıradakini beklemek anlamına gelirdi. Bu haklı buluşmamız özel güvenlik tarafından şiddetle bastırılmak istendi. Arkadaşlarımız darp edildi, yere düşenler tekmelendi. Bir kadın arkadaşımız bayıldı, birçok arkadaşımızın kıyafetleri yırtıldı. Darp edilen arkadaşlarımızın rapor almaları engellenmeye çalışıldı, karakola gidenler ise şikayetçi olarak değil, “şüpheli şikatetçi” olarak işlem gördü. Açık konuşalım, bu bir istismar değil, bu bir politika. Soruşturmaların ve polis baskının birlikte işlediği bir sindirme düzeniyle karşı karşıyayız. Bundan 53 yıl önce darağacında “Yaşasın tam bağımzsız Türkiye” diyen Denizlerin bıraktığı yerden biz devam ediyoruz. Onlar korkmadı, biz de korkmuyoruz.
Öğrenci Manifestosu okundu
Öğrenci Manifestosu’nu okumak için Koç Üniversitesi’nden Uğur sahneye çıktı. Uğur şu sözlerinin ardından Manifesto’yu okudu:
“Bizler, doğduğumuz günden Erdoğan’ın saray rejiminden başka iktidar görmemiş, yoksulluğun pençesinde varoluş mücadelesi vermek zorunda bırakılmış gençleriz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 ilinden, İstanbul Üniversitesi barikatlarına, ODTÜ’nün Devrim Stadı’na onurlu ve özgür bir gelecek için ekonomiden adalete dek her alanda mücadele etmek zorunda kalarak büyüdük. Bugün ise günlerce AKP’nin zindanlarında tutuklu kalan, sokaklarda işkence gören, tüm karanlığa karşı kampüslerden meydanlara umudu yeşerten gençler olarak çözülmesi gereken sorunlarımızı buradan dile getiriyoruz:
- Başta İBB Başkanı İmamoğlu olmak üzere tüm siyasi tutsaklar bırakılmalıdır.
- Kayyım atanan belediyeler seçilmiş başkanlarına iade edilmelidir.
- Barışçıl gösteri ve protesto hakkının kullanılmasını anayasaya aykırı şekilde engelleyerek anayasal düzeni, hak ve özgürlükleri hiçe sayan cinsel taciz, cinsel saldırı, eziyet ve işkenceye varan müdahalelerde bulunan polis memurlarıyla, bu emirleri veren başta İstanbul ve Ankara Valileri olmak üzere tüm devlet yetkilileri görevden alınmalıdır.
- Yalnıcza barışçıl eylemlere katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan ve tutuklanan yurttaşlar derhal serbest bırakılmalıdır. Toplanma ve gösteri hakının kullanılmasına yönelik Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin sağladığı güvencelere aykırı uygulamalara son verilmelidir.
- Taksim, Kızılay, Saraçhane, ODTÜ ve Çağlayan başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarda fiili olarak uygulanan toplanma ve gösteri yasaklarına son verilmelidir. Meydanları işgal eden ablukalar ortadan kaldırılmalıdır.
- Anayasada güvenceye alınan eğitim ve öğretim hakkına yönelik baskıların sona ermesi, eğitim ve araştırma faaliyetlerinin hiçbir siyasi ve idari baskı altında kalmaksızın yürütülmesi elzemdir. Bu bağlamda İstanbul Üniversitesinin aldığı diploma iptali kararının iptali, YÖK’ün üniversiteler üzerindeki baskılarının son bulması ve özgür, özerk üniversite taleplerinin kabul edilmesi gerekmektedir. MEB’in liseler üzerindeki baskıları son bulmalı, sürgüne gönderilen öğretmenler eski görev yerlerine iade edilmelidir.
- Günden güne artan kadın cinayetlerinin önemini gösterdiği üzere İstanbul Sözleşmesi yeniden uygulanmaya başlanmalıdır. Özel hayatı hedef alan, kadınların ve LGBT+’ların varoluşlarına saldıran ayrımcı politikalara son verilmeli, özel yaşam üzerindeki baskılar derhal son bulmalıdır.
- Depremde evlerini kaybeden Samandağ vatandaşlarına arazileri geri verilmeli ve yaşadıkları haksızlıklar konusunda soruşturmalar başlatılmalıdır.
- Rant ve talan için başlatılan Kanal İstanbul projesinden vazgeçilmelidir.
- İstanbul deprem tehtidiyle karşı karşıyayken şehri depreme dayanıklı hale getirmek için çalışması gerektiği halde tutuklu bulunan İBB yetkilileri ve şehir planlamacıları derhal serbest bırakılmalı ve görevlerine iade edilmelidir.
- Bu süreçlerdeki hukuksuz kararları alan ve uygulayan tüm hükümet yetkilileri derhal görevlerini terk etmeli ve adil bir hukuk sistemi kapsamında yargılanmalıdır.
Dile getirdiğimiz sorunlar ve çözümleri nettir. Bu sorunlar çözülene, sorumlular hakkıında gerekli işlemler başlatına kadar sokakları da, kampüsleri de, meydanları da terk etmeyeceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz.”
İmamoğlu: "Ödleri kopuyor"
Tutuklu bulunan İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun mektubunu okumak için CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik sahneye çıktı.
İmamoğlu’nun miting alanına gönderdiği mektup şu şekilde:
"Tarihimizin en kara günüdür 6 Mayıs, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı rahmetle anıyorum. Üç Fidan’ı koparanlar, halkın bağımsızlık ve demokrasi talebini boğmak istiyorlardı. Bu amaçla hukuk hiçe sayıldı, iktidar sahipleri ne istiyorsa yargı ona hükmetti ama bu büyük adaletsizliğin vicdanlarda açtığı yara hiç kapanmadı. Tam bağımsız, demokratik Türkiye mücadelesinin ateşi hiç sönmedi.
2019’da İstanbul halkının iradesini beğenmeyenler seçimi iptal ettiler. ‘Sandıktan bizim çıkmadığımız seçim geçerli sayılmaz’ dediler. Ama 23 Haziran’da demokrasiden taviz vermeyen milyonlar sandıkta birleştiler ve yargı darbecilerine büyük bir demokrasi tokatı attılar. Milletimizin bize gösterdiği teveccüh iktidarı korkuttu. Bu sebeple, operasyonlara başladılar. Önce, 30 yıllık diplomamı savcılık baskısıyla, hukuksuzce iptal ettirdiler ve sistemden sildirdiler. Tarihimizde hiçbir siyasetçi rakibinden bu kadar çok korkmamıştır. Hiçbir siyasetçi rakibinin korkusundan bu kadar hukuk ve ahlak dışı yöntemlere tenezzül etmemiştir.
Devleti milletin koruyucusu değil, milletin kazanılmış haklarına karşı bir konumdan tutmak istiyorlar. Vesayetçilerle siyasetçiler arasında temel bir fark vardır. Siyasetçiler, milletin gözü önünde olmaya, rakipleriyle milletin önüne çıkmaya can atarlar, milletin huzurunda canlı yayınlarda tartışmak isterler. Vesayetçiler ise siyasi rakipleriyle milletin önünde yüz yüze gelmekten korkarlar, kaçarlar. Siz hiçbir vesayetçiyi rakibiyle televizyonda, milletin önünde tartışırken gördünüz mü? Göremezsiziniz, darbeciler siyasi rakipleriyle ancak yargı ve polis aracılığıyla muhattap olabilirler. Rakibinin karşısına çıkmaya ne akılları yeter, ne yürekleri yeter. Beni Silivri’de bir hücreye kapattılar ama hala benden ödleri kopuyor. Günlerdir mahkememi televizyonda canlı yayınlayın, millet gerçekleri görsün diyorum, tek bir laf etmiyorlar, susup kalıyorlar."
Yurttaşlar sık sık "Diplomasız Erdoğan" ve "Hükümet istifa" sloganları atıyor.
“Bu coşkuyu gölgelemek isteyenler meydanı aydınlatmamıza bile izin vermedi"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel sahneye çıktı. Özel'in sözleri şu şekilde:
Konuşmasında, meydanı dolduran kalabalığa seslenen Özel, gençlerin iradesine ve kararlılığına vurgu yaptı:
“İstanbul Üniversitesi’nden mezun, sizin görevlendirdiğiniz ve haksızca tutuklanan Ekrem İmamoğlu da sizin o gözlerinizdeki ışıltıya güveniyor” diyen Özel, Beyazıt Meydanı’nın İmamoğlu’nun çabalarıyla halka yeniden kazandırıldığını hatırlattı. “Bu 40 bin metrekarelik alan gençlerin talebiyle yeniden halkın oldu” dedi.
Özel, miting alanının karanlık bırakıldığını belirterek, “Bu coşkuyu gölgelemek isteyenler meydanı aydınlatmamıza bile izin vermedi. Ama biz telefon ışıklarıyla bu karanlığı yırtarız” dedi.
Konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomasına yönelik tartışmalara da değinen Özel, “200 bin genç toplanmış, senin diplomanı sorguluyor. Diplomasız Erdoğan! Sayın Erdoğan, diploma öyle sorgulanmaz, böyle sorgulanır!
Bu mücadeleden korkanlar ürkenler. Muhalefet evinde dönsün isteyenler asla teslim olmayacağımızı görünce bize bir mektup yazdılar. Mektubu da bir evlat katiliyle yolladılar. Kafamızı bozarsanız, direnmeye devam ederseniz bak ben ne yapıyorum, evladına acımamış bir katili yanına kadar yolluyorum, aklını başına topla diyor. İşte o mektuba bir cevap vermek icap ediyordu. Yazanlara cevabım Beyazıt Meydanı'dır. 19 Mart darbesine giriştiklerinde, ne olacaksa bu akşam olacak dediğimizde ve darbenin hedefinde olan kayyım atamanın peşinde olanların hedefinde olan, Saraçhane'nin önüne tüm İstanbul'u davet ettiğimizde onlar, bir araya gelmeyi, toplanmayı, yürümeyi yasakladılar. Onlar vapurları iskelelere bağladılar, metroları kapattılar, tarihi yarım adaya gelen bütün köprüleri kaldırdılar. Otobüsleri 10 kilometre sokmadılar. Ve şunu biliyorduk, bir şey olacaksa bu akşam olacak. İşte o gün bu meydanda olanlar oldu. Darülfünun, İstanbul Üniversitesi önündeki barikatları yıkarak Saraçhane'ye geldi, Saraçhane'yi kurtardı. Onların cesaretinin ve bu yüce çatının kim kötülüklere, kim hatalara alet ederse etsin, hangi beceriksiz eller, bu kadim kurumun geleneğini kirletmeye çalışırsa çalışsın, İstanbul Üniversitesi başkadır, işte buradadır. Bir gün Ankara'dan İstanbul'a atanan buraya gelen ve eski görevi bir siyasi görev olan birisi tarafından o operasyonlar başlatılınca sordular nedir bu diye... Dedim ki bu yapılanları belediye başkanlarımızı alıp da içeriye tıkmaları, bu kayyum atamaları, bu İstanbul'un iradesine saldırmayı bize savaş ilanı kabul ediyorum. Çünkü biz barışçıyız ama uysallığımıza, iyi niyetimize, yüreğimizin temizliğine, aklımızın iyiliğine güvenip de kimse ama kimse bizi ezmeye kalkmasın.” (Evrensel)
Evrensel'i Takip Et