1 Mayıs 2025 00:25

İhmallere örgütlülüğümüzle son verebiliriz

Bu aşamada kendi rantını düşünen hükümet ve yandaşlarından medet ummayacağımızı çoktan anlamış durumdayız. Örgütlen, planla, afetten değil ihmalden kork.

İhmallere örgütlülüğümüzle son verebiliriz

Fotoğraf: DHA

Burak SANKUR

İstanbul Üniversitesi

Coğrafyamızın tarihi boyunca uzmanların hep anlattığı ama politikacıların görmezden gelmekte bir “uzman” haline geldiği gerçek olan deprem ülkesi olmamız konusundaki ihmalkârlığımız 23 Nisan 2025 depremi ile kendini tekrar belli etti. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya 1500’lü yıllardan itibaren 7 ve üstü büyüklüğünde 25 depremle sarsıldı.[1]1999 Gölcük Depremi ardından insanların büyük korkusu olan Marmara Depremi için yapılması gereken hazırlıklara baktığımızda ise devletin kentleşme ve deprem önlemleri için olan bütçesini vergisini aldığı halktan çok yine yandaş sermayenin rantına kazandırmakta ısrarcı olduğunu görüyoruz.[2]

İktidarın her adımı hayatı daha da zorlaştırıyor

23 Nisan depreminin ardından TMMOB İstanbul Şubesi, İstanbul’da ‘99 depreminden sonra belirlenen 470 adet toplanma alanının büyük bir bölümünün imara açıldığını, AVM, konut ve ofis projelerine dönüştürüldüğünü söyledi. 1950’lerden bu yana gelen plansız sanayileşme ve kentleşme anlayışımız insan hayatını yalnızca sermaye birikiminin bir aracı olarak gören bir kafanın sonucudur. Bu kafa yapısı devam ettikçe kayıplarımız da devam edecektir. Oligopol yapının sembolü haline gelmiş GSM operatörleri 23 Nisan depremindeki kısa süreli sarsıntıya rağmen uzun bir süre bağlantı sorunu yaşaması ile müşterilerinden her sene zammıyla istediği fahiş fiyatlarını nereye gittiğini sorgulatmıştır, bu ihmalleri de yönetim kurullarında bulunan yandaş sermaye sahiplerine sormak, boynumuzun borcudur. Tüm bunların olmasının yanında 19 Mart’tan itibaren öğrenci hareketiyle başlamış olan halk direnişini görmezden gelmeye çalışan hükümet deprem sonrası sarsılmış halktan istifade etmeye çalışarak, “hazır sallanmışken şu projeye tekrar bir el mi atsak” edasıyla Kanal İstanbul için tekrardan kolları sıvamış durumda. Her sene artan zamlarla ödediği vergileri kamu yararından çok sarayın ışıklandırması ve bakanların son model arabasına giden halk, devletin kaynaklarını ne kadar verimli kullandığını da sorgulayacaktır. Kanal İstanbul ve rezerv alan uygulamasıyla kaynağı lüks konut projeleri ve müteahhitlere aktarmakta olan iktidar daha büyük projelerin adımlarını atacağını da duyurdu. Bu projelerden emekçilere düşen ise ödenemeyen taksitler ve güvensiz evler.

23 Nisan depremi ardından İstanbul halkı evlerinden çıkıp parklara, camilere, kampüs bahçelerine sığındı. Bu toplanma alanları konusunda halkın sığınma hakkını da elinden almaktan çekinmeyen hükümet görevlileri başlangıçta parklara polis göndermiş ve okul bahçelerini kapattı. İstanbul Üniversitesi’nin x-ray olan girişi dışında bütün girişleri kapatılmıştı çünkü öğrencilerin kamp malzemesi ile okula girmeleri istenmiyordu. Kamp malzemeleriyle gelenlerin yurtları güvensiz olan öğrenciler olmalarına rağmen. Gezi Parkı’na çadırıyla sığınan halka polis müdahale etti ve çadırlarını kaldırdı. Çadırlarını kaldırmak istemeyenlere de “burası turistik alan”, “o zaman herkes toplanma alanlarına çadır kurup eğlence yerlerine çevirsin” gibi insanlarla dalga geçermişçesine cevaplar verdi. İnsanların, hiçbir kurala uymayıp her boş alana bina dikilen bir kentleşme tarzına güvenmeyip anında sokağa çıkmasını sorgulamaktansa neden parka çadır diktiğini sorgulayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. İstanbul Valiliği akşama doğru park, cami, okul bahçeleri gibi alanlara izin vermiş olsa da bu olaylar da hafızamızdan silinmeyecektir.

Sermayeye değil örgütlülüğüne bel bağla

Bu aşamada kendi rantını düşünen hükümet ve yandaşlarından medet ummayacağımızı çoktan anlamış durumdayız. Yerel afet örgütlenmeleri kurmalı, deprem çantasını, toplanma alanlarını, ev içinde deprem anında nerede duracağımızı, nasıl bir pozisyonda olmamız gerektiğini, sarsıntı bittikten sonra ne yapılması gerektiği gibi konuları planlamalıyız. Kimseden kendi parklarımızda sığınmak için izin istememeliyiz çünkü kimse depreme dayanıksız kaçak katlı binalarını dikerken bize sormadı. Polis veya bürokrat fark etmeksizin birilerinin izinlerini bekledikçe 2 yıl önce yaşananların aynısını yaşayacağız.

Örgütlen, planla, afetten değil ihmalden kork.

KAYNAKÇA

[1] https://www.indyturk.com/node/607901/haber/türkiyenin-deprem-tarihi

[2] https://www.evrensel.net/haber/551354/tmmob-istanbul-subesi-toplanma-alanlari-avm-acil-kacis-yollari-isparka-donustu

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor. İşçinin olduğu her yerde alanlara çıkacak olan emekçiler, insanca yaşanacak ücret, barajsız-yasaksız sendika hakkı, siyasi baskıların ve yasakların son bulması ve barış taleplerini haykıracak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et