1 Mayıs 2025 03:59

Dünyanın 1 Mayıs'ı - 4 I Sömürünün de savaşların da şalteri işçi sınıfının ellerinde

Dosyamızın son gününde Fransa, İspanya ve İsviçre’nin yanı sıra Dominik Cumhuriyeti işçilerinin 1 Mayıs çağrıları var.

Dünyanın 1 Mayıs'ı - 4 I Sömürünün de savaşların da şalteri işçi sınıfının ellerinde

Fotoğraf: Eren Can/Evrensel

Hazırlayan: Elif Görgü

Avrupa işçi sınıfı giderek düşen ücretler ve kesilen sosyal hakların yanı sıra, emperyalist güç ilişkilerinin yeniden ve daha fazla şiddetle dizaynı için gerekli rekor silahlanmaya ve savaş politikalarına karşı mücadeleyle 1 Mayıs’ı karşılıyor. Dizimizin son gününde Fransa, İspanya ve İsviçre’nin yanı sıra Atlantik’in karşı yakasında, Karayiplerin ortasında sınıfı mücadelesini sürdüren Dominik Cumhuriyeti işçilerinin 1 Mayıs çağrıları var.

Dosyamızı, sömürünün ve şiddetin şalterini indirecek gücü elinde tutan işçi sınıfının 1 Mayıs Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’nü selamlayarak kapatıyoruz.

Fransa: Aşırı sağa, savaşlara ve sosyal yıkıma karşı...

Ali Rıza Yıldırım
Metal işçisi/Sendikacı/CGT

Fransa’da bu yıl 1 Mayıs, bir yandan derinleşen ekonomik kriz, işten çıkarmalar ve sosyal hak gasplarının; diğer yandan ise dünya genelinde yükselen aşırı sağın gölgesinde karşılanıyor. CGT, FSU, FO, Solidaires ve UNEF gibi ülkenin önde gelen sendikalarının ortak çağrısıyla yüzlerce kentte alanlara çıkılacak. Talepler ise hem Fransa’ya özgü hem de uluslararası boyut taşıyor: Daha yüksek ücretler, emeklilik reformunun iptali, savaşlara son, barış, eşitlik ve adalet.

Sendikaların yaptığı ortak açıklamada, “Bu yılki 1 Mayıs, ekonomik kriz, artan yoksulluk ve aşırı sağın yükselişi gibi çoklu krizlerin ortasında karşılanıyor” denildi. Fransa’da işsizlik, alım gücü ve temel ihtiyaçlara erişimde yaşanan sıkıntılar derinleşirken; göçmenlere, kadınlara ve işçilere yönelik baskılar artıyor. Sendikalar, “Savaş ekonomisine, ırkçılığa ve sosyal yıkım politikalarına karşı ortak mücadele” çağrısıyla alanlara çıkıyor.

2023’te hükümetin anayasanın 49.3 maddesiyle meclisi baypas ederek geçirdiği emeklilik reformu, hâlâ kamuoyunun geniş kesimlerinin tepkisini çekiyor. Son anketlere göre toplumun yüzde 70’i, emeklilik yaşını 64’e çıkaran reformun iptalini istiyor. “60 yaşından sonra işçilerin yarısı işsiz kalıyor. Emeklilik fonları sağlamken, bu reform hem gereksiz hem adaletsiz” diyen sendikalar, bu yıl 1 Mayıs’ta bu talebi yine ön plana çıkarıyor.

Ücretler, sosyal haklar ve onurlu yaşam

Fransa’nın dört bir yanındaki iş yerlerinde ücret artışı talebiyle grev ve müzakereler de sürüyor. CGT (Genel İş Konfederasyonu), işverenlerin önerdiği tek seferlik primlerin kabul edilemez olduğunu vurgulayarak, “Kalıcı ücret artışı istiyoruz. Daha yüksek brüt maaş, daha fazla sosyal katkı, daha iyi emeklilik ve insanca bir yaşam demektir” diyor. Renault, Michelin, Stellantis, Thales gibi büyük gruplarda yaşanan işten çıkarmalar, işçilerin tepkisini daha da artırmış durumda.

Öte yandan 1 Mayıs bu yıl Fransa’da sadece ulusal taleplerle değil, uluslararası dayanışma ve barış çağrılarıyla da karşılanacak. Fransa’nın en büyük kamu emekçileri sendikalarından biri olan FSU’nun yayımladığı çağrıda, “Savaşlar bir avuç zenginin çıkarı için sürüyor. Halkların barış hakkı, uluslararası hukuka saygıyla birlikte savunulmalıdır” denildi. Ortak bildiride, Ukrayna ve Filistin’de yaşanan katliamlara dikkat çekilerek, “Yüz binlerce insan hayatını kaybederken, halkların haklarının tanınması insanlığın sorumluluğudur” vurgusu yapıldı.

Bu yıl Gazze’de yaşanan soykırım da birçok kortejde öne çıkan temalardan biri olacak. Savaş karşıtı sloganlar, barış talepleri ve Filistin halkıyla dayanışma mesajları, 1 Mayıs yürüyüşlerine damgasını vuracak.

Aşırı sağa karşı birleşik mücadele

Sendikalar, Avrupa’da ve dünyada yükselen aşırı sağa da dikkat çekiyorlar. Trump, Putin, Meloni gibi liderlerle temsil edilen otoriter ve gerici akımların, hak ve özgürlükleri gasbettiğine vurgu yapılıyor. “Aşırı sağ, ırkçılığı, antisemitizmi, İslamofobiyi ve ayrımcılığı yayarak halkları bölüyor. Buna karşı işçilerin uluslararası dayanışması tek gerçek cevaptır” deniyor.

Bu yıl Fransa’da göçmen topluluklarının da 1 Mayıs’a yoğun katılım göstermesi bekleniyor. Irkçılığa, dışlamaya, sosyal yardımlardaki kesintilere ve ayrımcılığa karşı talepler, kortejlerde güçlü biçimde dile getirilecek. Kadın örgütleri ise cinsiyet eşitliği ve sosyal kazanımların korunması için alanlarda olacak. Öğrenci sendikaları, eğitimin ticarileştirilmesine karşı mücadele çağrısıyla yürüyecek.

Fransa’da bu yıl 1 Mayıs, yalnızca bir mücadele günü değil; işçi sınıfının birliğini, uluslararası dayanışmasını ve halkların ortak geleceğini savunma iradesinin ifadesi olacak. “Kâr değil insan, savaş değil barış, patrona değil halka bütçe” sloganlarıyla meydanlar doldurulacak gibi görünüyor.


Paradigma değişimi ve İsviçre’de 1 Mayıs

Haydar Sancar
İsviçre Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)

Neoliberalizmin İsviçreli gardistleri Trump tarafından kışkırtılan ticaret savaşlarının derinleştirdiği belirsizlik ortamına sihirli çerçeve başlığını çoktan yapıştırdılar: Paradigma değişikliği!

‘60’ların başında Thomas Kuhn tarafından dolaşıma koyulan kavram, süreçlerin değişim ve dönüşümü söz konusu olduğunda günlük dile sirayet etmesi yanında liberal burjuvalara, politika ve ekonomide gizemli bir belirsizlik hali yaratma olanağı da sağlıyor. Çünkü bu kullanılışlık onlar için bir fırsat.

ABD seçimlerinin öncesinde de bilinen, ancak sınırları henüz kestirilemeyen rekabet ve ticari hakimiyet savaşlarının bu biçimine karşı masum gösterilmeye çalışılan liberal iyimserlik yerini şimdi tehlike davullarının çalınmasına bıraktı. Her ne kadar ilan edilen ihracat gümrüğü oranları vites geriye atılarak ABD tarafından şimdilik bekletilmeye alınsa da, ufukta kara bulutlar dolanmaya devam ediyor. Verilecek karşı tepkiler ya da alınacak önlemler üzerine siyasi partiler ve Federal Konsey, kamuya açık ya da kapalı kapılar ardında tartışıyor ve ara bir diplomatik yol bulmak öncelenmiş görünüyor. Halkın bir kesimi de Tesla ve McDonald’s boykotu gibi önerilerle bu gündeme dahil olmaya çalışıyor.

Yaşananların İsviçre sermayesine, iç politikayı kendi çıkarlarına uygun biçimde ‘yeniden’ dizayn etme olanağı sunduğu kuşku götürmez. En nihayetinde ülke egemenleri, değişen paradigma değişime uyumluluğu gerektirir diyor ve okun sivri ucunu ücrete bağımlılara çeviriyor. İkili bir tutumla istikrarlı bir ekonominin şartını da Washington’un yeniden rasyonel politikaya dönüşüne endeksliyor. O vakte kadar da ülkeyi tasarrufa, belirtileri giderek daha da ortaya çıkan ekonomik durgunluğa karşı fedakarlığa çağırıyor.

Uzunca bir süredir sosyal hak gasplarına ve genel ücret baskısına direnmeye çaba gösteren emek örgütlerini ve işçileri, dolayısıyla daha zor bir süreç bekliyor. AB ile sürdürülen ikili anlaşmaların uyuşmazlık noktalarından biri olan İsviçre’de ülke dışından işçi olarak getirilenlerin İsviçre değil geldikleri ülkelerin ücret sistemine göre çalıştırılması meselesi, çalışanlar lehine çözüme bağlanmadan, liberaller ve en gerici politik mihraklar, işçi sınıfına karşı yeni salvo atışlarıyla ortaya çıkmış durumdalar. Kamu denetimindeki hizmetlerin özelleştirilmesine kapı aralanması da yeni dönemin alametifarikası. Hal böyle olunca emek örgütlerinin ve sendikaların önümüzdeki süreci yeniden örgütlenme dönemi olarak ele alması zorunlu görünüyor. Ancak bunun için aşılması gereken engeller var. Bunların ilki, sendikaların bir rutin olarak ele aldıkları ‘iş yaşamı’ takvimini yeni gelişmelere uygun bir ahenkte güncellememesi ve iş temel noktalarda pazarlığa döndüğünde de bir kaç ödüne razı olup sosyal paydaşlıkta demir atması. Diğeri ise kısmi olarak inşaat sektörü hariç tabana dayalı iş yeri örgütlülüğünün ciddi derecede erozyona uğramış olması ve kısa süre içerisinde alınacak palyatif önlemlerin bu tabloyu değiştirmeyeceği.

Fakat emek örgütlerinin bu zayıflıklarına karşın mücadelenin canlanma olanaklarının artacağına dair veriler güç kazanmış durumda. Beklentiler üzerine kurgulanmış ekonomik tabloya yedeklenmek istenen halk kesimleri içerisinde geleceğe dair güven duygusunun azalması, bir taraftan hoşnutsuzluğu arttırırken diğer taraftan da politik arayışları güçlendiren rol oynar durumda. Ve bu arayışların çoğu zaman işçi sınıfı örgütlerinin genel zayıflıklarından dolayı ırkçı-milliyetçi politikalara yedeklenmeye dönüştüğü de bilinen başka bir gerçeklik. Irkçı parti SVP’nin nüfus artışını sınırlamak üzere oluşturduğu “10 milyonluk İsviçre İnisiyatifi” de bunun ürünü.

Bu tabloya son 30 yıllık dönem içerisinde çalışma süresi sabit kalmak üzere emek üretkenliğinin yüzde 40’ın üzerinde artmasına karşın reel ücretlerde elde edilen artışın yüzde 10 sınırlarına takılması da eklendiğinde sosyal uçurumu derinleştiren faktörlerin çok yönlü olduğu anlaşılıyor. Büyük kentlerde konut sorunu devasa boyutlarda. Savaş ve silahlanma bütçesine ayrılan payın katbekat arttırılması birçok kamu hizmetinin kısıtlanmasının veya hizmetlerin ortadan kaldırılmasının gerekçesi yapılmış durumda. Ağır iş koşullarının yaygınlaştırılması, hafta sonu çalışmalarının sıradan çalışma gününe dönüştürülmesi, güvencesiz sektörlerde, sağlıkta hissedilir bir tepki birikimine de yol açtı. Çırak gençler arasında meslek edinme yerlerinde maruz kaldıkları sömürü koşullarına duyulan tepki uzun yıllardan beridir ilk defa sokağa taştı. Kadınların hak eşitliği mücadelesi hız kesmiş değil. Yanı sıra inşaatta 80 bin işçiyi ilgilendiren TİS görüşmeleri sonuçlandırılmayı bekliyor ve İsviçre işçi sınıfı bu koşullar altında 1 Mayıs’ı karşılıyor.

İsviçre Sendikalar Birliği (SGB) tarafından  ‘Nefret söylemi yerine dayanışma’ başlığında kutlanacağı duyurulan 1 Mayıs’ın işçi ve emekçilerin mücadele birliğinin güçlendirilmesi için ilerletici rol oynaması hedeflenmiş. Bunun bir istek olmaktan çıkarılması ise bu talebin gerçekleşmesini sağlayacak koşulların zorlanmasına ve bunun için alınacak tutuma bağlı.


Dominik Cumhuriyeti: Militan ve sınıf bilinçli bir 1 Mayıs!

UCT
Mücadeleci İşçi Sendikaları Konfederasyonu

Bu 1 Mayıs’ta ülkemizde aynı trajedi tekrarlanıyor: Ekonomik ve siyasi iktidarı zorla elinde tutan, iş gücümüzün sömürülmesiyle elde edilen ulusal zenginliğin sürekli büyümesinin meyvelerine el koyan bir azınlık tarafından dayatılan çalışma ve yaşam koşullarımızın kötüleşmesi.

Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dominik Merkez Bankası gibi finans kuruluşları Dominik ekonomisinin yüksek bir ekonomik büyüme oranına sahip olduğunu açıklarken, yerli ve yabancı iş dünyasının elitlerinin aslan payını aldığı bu pastadan biz işçiler ailelerimizle birlikte onurlu bir yaşam sürmemize izin vermeyecek kadar küçük bir pay alıyoruz.

Özelleştirilmiş ve çökmüş bir sağlık sistemimiz var. Sosyal güvenlik sisteminde büyük eksiklikler var. Sağlık yöneticileri kendilerini muazzam şekilde zenginleştiriyor. Aynı durum emeklilik fonu yöneticileri için de geçerli. Bu kurumlar, bize sundukları yetersiz hizmetler ve şu anda 1 trilyon 250 milyar pesoya ulaşan bu fonların yönetiminden, fonların büyük bir kısmının yatırıldığı bankalarla iş birliği içinde, cazip komisyonlar alarak elde ettikleri muazzam kârlar nedeniyle ciddi şekilde sorgulanmaktadır.

Kamu sektöründeki asgari ücret, yıllardır aylık 10 bin peso (170 dolar) olarak donduruldu ve bu temel gıda sepetinin yarısını bile karşılamaya yetmiyor.

Ülkemizdeki patron sınıfı kamu çalışanlarına kötü davranmaya devam ediyor; sendika kurmaya çalıştıkları için ezilen ve ülkenin en önemli ulaşım sisteminde bir çatışma yaratan Metro işçileri örneği var. Aynı durum, emeklilik ve istihdam haklarından mahrum bırakılarak haklarından vazgeçmeye zorlanan Devlet Şeker Konseyi çalışanları için de geçerli. Benzer bir durum, sendikaları Dominik Öğretmenler Birliğinin (ADP) yok edilmesi tehdidi de dahil olmak üzere güçlü bir baskıya maruz kalan (üniversite öncesi eğitim) öğretmenler tarafından da yaşanmaktadır.

Anayasa, yasalar ve ILO sözleşmesine rağmen işçilerin büyük çoğunluğu sendikalarda örgütlenme ve toplu pazarlık yapma hakkından mahrum bırakılıyor. Mevcut yasalar temelde burjuva demokrasisini süslemektedir.

Sendika kurma girişimleri patron manevraları, tehditler ve işten çıkarmalar ve Çalışma Bakanlığı yetkililerinin suç ortaklığı ve iş mahkemesi hakimlerinin kayıtsızlığı nedeniyle başarısızlığa uğruyor. İşverenler, işçi örgütlerinin yaşamına keyfi olarak müdahale etmeye devam etmektedir ki bu da iş kanununun ve bizzat cumhuriyet anayasasının ihlalidir.

Bu 1 Mayıs 2025’te Dominikli işçiler, ayrıca ülkemizdeki halk kesimlerine yönelik gelişigüzel ve kötü niyetli tahliyelerin durdurulması için mücadele ediyor. Hükümetin mücadele eden halk kesimleriyle imzaladığı anlaşmalara uymasını talep ediyor; ayrıca kamu ve özel sektörde daha iyi emeklilik için mücadele eden sağlık çalışanlarının haklarının verilmesini; şeker kamışı işçilerinin şeker fabrikalarındaki ağır işlerde ömürlerini harcadıktan sonra emeklilik haklarının tanınmasını talep ediyoruz. Bu 1 Mayıs’ta işçiler olarak çevrenin korunması, suyun özelleştirilmesine ve ülkenin nehirlerinin Barrick Gold gibi mega madencilik şirketlerine teslim edilmesine karşı taleplerimizi yükseltiyoruz.

Örgütlenme özgürlüğü ve ailelerimiz için daha iyi yaşam koşulları mücadelesinin gerçek bir sendikal hareketin temel talebi olması gerektiğini ve bu hedeflere ulaşmak için sınıf temelli, birleşik ve tutarlı bir sendikal hareket içinde birleşmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda, haklarımız için mücadele etmek üzere sendikaların ve işçilerin tabanından gerçek bir birliğe çağırıyoruz.

Bu 1 Mayıs’ta haysiyet bayrağını yükseltiyor ve ülkenin demokratik kesimlerini emperyalist, kapitalist egemenliğe karşı, gerçek demokrasi ve sosyal adalet için mücadeleye devam etmeye çağırıyoruz.


İspanya: Sınıfın bağımsız örgütlenmesinin önemi artıyor

İspanya Komünist Partisi ML

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzen bozuldu; büyük sermayenin en grotesk ve vahşi temsilcilerinden bazılarının önderlik ettiği ABD, rakiplerine gümrük vergileri uygulayarak hegemonyasını sürdürmeye çalışıyor. Diğer emperyalist güçler nabız tutuyor ve giderek aralarında bir çatışmaya doğru ilerleyen uluslararası bir satranç tahtasında kendi piyonlarını hareket ettiriyorlar. Patronların çıkarlarını korumak için anlaşmalar müzakere eden devletler, sınırlarını rakip ülkelerde üretilen mallara kapatırken, giderek uluslararasılaşan mali sermayeye açıyorlar.  Trump’ın uyguladığı gümrük vergilerinin bir kısmı üzerinde tesis ettiği geçici ateşkesi değiştirecek önemli bir şey yok.

Bu oyunun bedelini kimin ödeyeceğini hepimiz biliyoruz: Dünya işçileri ve halkları. Sadece iş kayıpları, enflasyon, sosyal haklarda kesintiler ve yaşam ve çalışma koşullarının genel olarak kötüleşmesiyle değil; aynı zamanda siyasi anlamda, demokratik hakların sistematik olarak reddedilmesi ve ekonominin ve sosyal ve siyasi yaşamın militarize edilmesiyle de.

İspanya’da, birikmekte olan çok ciddi sorunlara ve ABD’den gelen tarife tehditlerine bir yanıt olarak, iki büyük sendikanın, CCOO ve UGT’nin liderleri, barış ve sosyal diyalog önermek ve istemek için sahneyi işverenlerin, hükümetin ve (sağcı) Halk Partisinin (PP) liderleriyle paylaştılar. Bu şekilde Avrupa sermayesinin çıkarına olan bir siyasi seçenek üzerine bahis oynuyorlar: Avrupa’yı dünyanın paylaşımında diğerleriyle rekabet edebilecek emperyalist bir güç haline getirmek için işçilerin çıkarlarını sömürücülerinin çıkarlarıyla birleştirmek. Avrupalı büyük kapitalistler ve onların temsilcileri de, gerici ABD başkanının “Avrupa’yı yeniden büyük yapalım” sloganını tekrarlayarak, sınıf çizgileri üzerinden güçlerini birleştirme çağrısında bulunuyorlar.

Ama hangi Avrupa’dan bahsediyorlar: Geçen yılın ikinci yarısında Avrupa Konseyi başkanı olan, tiran Putin ve kısa süre önce katil Netanyahu ile bir araya gelerek uluslararası hukuk kurallarına tüküren ve Gazze’deki soykırımı alkışlayan yeni Napolyon Trump’ın dostu (Macaristan Başbakanı Victor) Orban’ın Avrupa’sı mı? Trump’ın gerici ayinlerine katıldığı, göçmen işçileri Arnavutluk hapishanelerine nakleden ve açlık ve savaştan kaçanları denize atmakla tehdit eden müttefiki Meloni’nin Avrupa’sı mı? Fransız proletaryasının devasa seferberliklerine rağmen emeklilik kesintilerini dayatan Macron’un Avrupa’sı mı? 800 milyar avroluk yeniden silahlanmanın Avrupa’sı mı? Savaş durumunda hayatta kalma kiti üretilen Avrupa mı?

İspanya’da işçi sınıfı kötüleşen çalışma koşulları, yetersiz ücretler ve işten çıkarmanın kolaylaşması gibi devasa sorunlarla karşı karşıyadır. Bu da her geçen gün daha fazla çalışan yoksul olduğu anlamına gelmektedir. Kamu hizmetleri bozuluyor ve özelleştiriliyor. Ve gençlerin geleceğini koşullandıran, tam ve bağımsız bir yaşam geliştirememeye mahkum eden konut eksikliği sorunu var. Ve her şey daha yeni başladığımızı gösteriyor, çünkü AB şimdiden askeri harcamaları GSYİH’nin yüzde 5’ine çıkarma ve devletlerin sosyal fonları silah şirketlerinin hesaplarını şişirmek ve AB’yi emperyalistler arası savaşa hazırlamak için “Mali kuralları gevşetme” planlarını ilerletiyor...

Bu nedenle biz işçiler, taleplerimizi dünyanın geri kalan işçileriyle birleştirmek için örgütlü araçları geliştirmemiz ve bugün burjuvaziye satılmış ve onun manipülasyonlarının suç ortağı olan liderlerin elinde bulunan, hem siyasi hem de sendikal taleplerimizi savunabilecek sınıf örgütlerini kurtarmamız gerektiği konusunda net olmalıyız. İspanya’da da bu sorun ortaya çıkmıştır, çünkü hem koalisyon hükümetine katılan güçler hem de büyük sınıf sendikalarını kontrol eden liderler burjuvazinin tarafını tutmaktadır...

Bu 1 Mayıs’ta biz komünistler, işçileri ulusal ve yabancı sermayeye karşı ortak mücadelede güçlerini birleştirmeye, burjuvazinin siyasi liderliğine karşı çıkmak için mevcut dağınıklık ve kafa karışıklığının üstesinden gelmeye; ayrıca sınıfımız için sendikal örgütlerin liderliğini yeniden kazanmaya çağırıyoruz.          

-Bitti-

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor. İşçinin olduğu her yerde alanlara çıkacak olan emekçiler, insanca yaşanacak ücret, barajsız-yasaksız sendika hakkı, siyasi baskıların ve yasakların son bulması ve barış taleplerini haykıracak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et