1 Mayıs 2025 04:32

Doç. Dr. Arzu Yılmaz: ‘Konferans Türkiye’nin rolünün azaldığını gösteriyor’

Gelişmeleri değerlendiren Doç. Dr. Arzu Yılmaz Kürtlerin Suriye ile ve kendi aralarındaki ilişkilere yönelik Türkiye’nin ‘oyun bozucu’ rolü, artık etkisini yitirmeye başladığını söyledi.

Doç. Dr. Arzu Yılmaz: ‘Konferans Türkiye’nin rolünün azaldığını gösteriyor’

Fotoğraf: MA

Dilan Temiz
[email protected] 


Rojava’nın Kamışlo kentinde 26 Nisan’da düzenlenen ve 400 delegenin katılımıyla gerçekleşen Kürt Birlik ve Ortak Tutum Konferansı, sadece Suriye’de değil, bölgesel ve uluslararası düzeyde de dikkatle izlenen bir gelişme olarak öne çıktı. Federasyon ve özerklik taleplerini içeren sonuç bildirgesiyle hem Suriye Kürtleri arasında tarihi bir uzlaşma zemini yaratıldı hem de bölgedeki güç dengeleri açısından yeni bir denge arayışının işaretleri verildi. Bu gelişme, Suriye’de uzun süredir bir araya gelemeyen Kürt siyasi yapılarının ortak bir irade beyanı ile ortaya çıkmasını mümkün kılarken, Rojava’daki siyasi geleceğin yeniden şekillenebileceği bir sürecin de kapılarını araladı.

Konferansın kapsamı, aktörleri ve sonuçlarının bölgede yaratacağı etkileri, Kürdistan Erbil Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Yılmaz ile konuştuk. Yılmaz,Kürtlerin Suriye ile kendi aralarındaki ilişkiye yönelik Türkiye’nin ‘oyun bozucu’ rolünün artık etkisini yitirmeye başladığını belirterek, “Doğrusu yarın öbür gün Rojava ve Şam ilişkileri bağlamında Türkiye’nin benzer bir tabloyla karşılaşması çok sürpriz olmaz gibi geliyor” dedi.

Suriye’de PYD ile ENKS’nin yıllar süren anlaşmazlıklarına rağmen ortak bir konferans düzenleyebilmeleri, Kürt siyasal birliği açısından ne tür bir kırılma ya da dönüşüm anlamına geliyor?

Her şeyden önce Suriye’de istikrarın sağlanması bağlamında önemli bir gelişme. Zira Kürtlerin ortak bir tutum alma kararıyla birlikte Suriye’nin yeniden inşasında başvurulması muhtemel bir “böl yönet" politikasının doğuracağı kaçınılmaz çatışmaların önü alınmış oldu.

Kürt siyasal birliği açısından en önemli yanı ise Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasından bu yana Suriye Kürt siyasal örgütlerinin Şam’la ilişkilerin nası yürütüleceği konusunda ilk kez ortak bir irade sergilemeleri, siyasi birlik içinde hareket etme kararı almaları... Konferans aslında başında sıklıkla yer aldığı biçimiyle, sadece PYD ve 12 farklı Kürt partisini bünyesinde toplayan ENKS’nin katılımıyla toplanmadı. PYD’nin de içinde bulunduğu 25 Kürt partisinden oluşan Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) çatı örgütü de konferanstaydı. ENKS ve PYNK dışında kalan ve çoğunlukla ‘bağımsız gruplar” olarak anılan diğer Suriye Kürt partileri, grupları da oradaydı. Dolayısıyla, kapsayıcılığı bağlamında tarihi bir eşik olarak tanımlamak yanlış olmaz. Zira öncesi 1940’lara kadar uzanan bir kendi içinde bölünme, rekabet ve uzlaşmazlık tarihi.

Öte yandan, konferans katılımcıları bağlamında Suriye Kürtlerini aşan bir niteliğe de sahip. Diğer üç ülke sınırları içinde faaliyet gösteren Kürt partileri de doğrudan katılım ya da destek mesajları yoluyla bu konferansta alınan kararlara destek açıkladılar. Bu da son yüzyılda tanık olmadığımız bir durum.

En erken pratik sonuçları bağlamında şunu da not düşmeden geçmemek gerekir. Irak ve Suriye ölçeğinde mevcut iki Kürt yönetimi arasında iş birliğini mümkün kılacak bir zemin de oluştu. Bu durumun, Kürtlerin siyasi ve askeri bir faktör olarak bölgesel gelişmeleri etkileme kapasitelerini artıracağı kanaatindeyim.

ABD, Fransa ve İsrail’in buradaki rolü nedir?

İsrail’in bilebildiğimiz kadarıyla bu sürece dahli söz konusu değil. Fakat Amerika ve Fransa açık ve doğrudan bir ara buluculuk rolü oynadılar. Hatta bazı durumlarda tarafları zorlayıcı bir tutum aldıkları bile söylenebilir. Aslında 2020’den bu yana süren müzakereler çerçevesinde bir değerlendirme yaparsak, pekala, Fransa’nın Kürtlerle ilişkiler bağlamında ABD sonrasına hazırlandığı söylenebilir. Yani, ABD, Irak ve Suriye’den askerlerini çektikten sonra Kürt siyasal alanında uluslararası aktör olarak Fransa daha etkin bir rol alacak gibi görünüyor.

Türkiye’nin HTŞ üzerinden yürüttüğü bölgesel siyaset ile Kürt siyasi hareketi arasındaki çelişki, Rojava’daki gelişmeleri nasıl şekillendiriyor? Türkiye’nin bu sürece yönelik tutumu, Kürt birlik sürecini nasıl etkileyebilir?

Fotoğraf: Elif Turgut/Evrensel 

Esad döneminde olduğu gibi HTŞ yönetimi sürecinde de Türkiye politikalarının bir istikrarsızlık kaynağı olmaya devam ettiğini görüyoruz. Zira Şam’daki geçici yönetim ile Rojava yönetimi arasında sağlanan anlaşmanın hayata geçirilememesinin en önemli nedeni Türkiye. Hiç kuskusuz, her iki tarafın uzlaşmasını zorlaştıran en başta ideolojik birçok neden var. Ancak, her iki taraf aynı zamanda bu geçiş sürecini en az sorunla ve bir çatışma yaratmadan yönetebilmek için iş birliğine de ihtiyaç duyuyor. Ama bu iş birliği Türkiye nedeniyle bir türlü etkinlik kazanamıyor. Türkiye bazen Şam üzerinde siyasi baskı kurarak bazen Rojava’ya askeri operasyonlar düzenleyerek uzlaşma yönündeki çabaların altını oyuyor. Türkiye bu ‘oyun bozucu’ rolü, Suriye Kürtleri arası ilişkiler ve Irak ve Suriye Kürt yönetimleri arası ilişkiler bağlamında da uzun yıllar oynadı. Fakat Kürt Ulusal Konferansının toplanması Türkiye’nin söz konusu rolünün artık etkisini yitirdiğini gösterdi. Örneğin ENKS içinde Türkiye’ye yakın duran isimler dışlandı, Türkiye Rojava yönetimini hâlâ kabul etmese de “çok yakın iş birliği içinde” olduğunu söylediği Kürdistan Bölgesel Yönetimi Rojava yönetimiyle iş birliği yoluna girdi...Doğrusu yarın öbür gün Rojava ve Şam ilişkileri bağlamında Türkiye’nin benzer bir tabloyla karşılaşması bana çok sürpriz olmaz gibi geliyor.

Konferanstan çıkan federasyon talebini nasıl değerlendiriyorsunuz? Colani yaptığı ilk açıklamada tepkisini ortaya koydu.

Suriye’de istikrarın sağlanması için bana kalırsa federal bir siyasi yapının kurulması bir zorunluluk. Bu sadece Kürtlerin talepleri bağlamında tartışılacak bir mevzu gibi gelmiyor. 14 yıl süren bir iç savaş ardından, üstelik siyasi meşruiyeti tartışmalı, ülkenin tümüne hiçbir şekilde nüfuz etme kapasitesine sahip olmayan bir yönetimle Suriye yol alamaz. Bana kalırsa federalizm hem yeni bir iç savaşın önüne geçecek hem de bu geçici yönetimin yerinde kalmasını mümkün kılacak tek alternatif.

Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nin silah bırakması mevcut süreçte nasıl bir yer ediniyor?

Bu Ulusal Konferans, her şeyden önce, Öcalan’ın çağrısının Rojava’yı kapsayıp kapsamadığına ilişkin tartışmalara bir nokta koydu. Ne silahların bırakılması ne de siyasal çözüme ilişkin çağrının Rojava ile ilgili olmadığı görüldü. Çağrının muhatabı PKK ve PKK adına yapılan açıklamalar da net. Israrla “Bize söylenen Öcalan’ın İmralı koşullarının değiştirileceğiydi” diyorlar. Devlet tarafında kimse de çıkıp “Biz böyle bir şey söylemedik” demiyor. Fakat onun yerine, bir yandan “Bir an önce kongre toplasın fesih kararı alınsın” deniliyor bir yandan da askeri operasyonlara devam ediliyor. Bu tablodan benim anladığım ya Ankara zamana oynuyor ya da devlet içinde bu süreç bağlamında nasıl bir politika izleneceği konusunda bir uyum sağlanamıyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor. İşçinin olduğu her yerde alanlara çıkacak olan emekçiler, insanca yaşanacak ücret, barajsız-yasaksız sendika hakkı, siyasi baskıların ve yasakların son bulması ve barış taleplerini haykıracak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et