Evrensel’in manşeti | Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor.

Fotoğraf: AA
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor. İşçinin olduğu her yerde alanlara çıkacak olan emekçiler, insanca yaşanacak ücret, barajsız-yasaksız sendika hakkı, siyasi baskıların ve yasakların son bulması ve barış taleplerini haykıracak.
Bütün dünyanın işçileri her dilden haykırıyor: YAŞASIN 1 MAYIS!
1889’dan beri dünyanın her ülkesindeki işçiler her 1 Mayıs’ta ortak talepleri etrafında birleşip sermayenin egemenliği, sömürüyle, sınıflı toplumun insanlık değerleriyle her yıl daha da derinleşen yokluk-yoksulluktan eşitsizliklere, zorba rejimlere, milyonlarca insanın kıtalar arası göçlere zorunlu kalmasına, soykırıma varan savaş ve katliamlara,…büyük devasa sorunlara karşı ortak öfkelerini dile getiriyorlar.
1 Mayıs’ın değerleri
1 Mayıs, işçi sınıfı tarihinin sömürüye karşı yükselttiği ilk itirazdan bugüne uzanan uzun soluklu mücadelenin simgesi olarak hiçbir zaman bir takvim yaprağından ibaret olmadı. Alın teriyle hayatı var edenlerin, emeğiyle dünyayı döndürenlerin, insanca yaşam ve sağlıklı çalışma koşulları talebini en yüksek sesle haykırdığı gün oldu.
Haydi meydanlara
Emeğin mücadelesi bir güne, bir meydana, bir pankarta sığmaz. Her fabrika, her tezgahın önü, her tarla, her bilgisayar başı, her traktör, her mutfak emeğin, emekçinin hem en güçlü olduğu yer hem mücadele mevzii. Emeğini satarak insanca yaşamaya çalışan, üreten, dünyayı, yaşamı inşa eden, şekillendiren, güzelleştiren ama yoksulluk ve yoksunluk içerisinde yaşam mücadelesi veren 7 milyar işçi hiçbir şey yapmadan sadece oldukları yerde zıplasa dünya değişir, sahtekarlar, hırsızlar, kendini üstün sanan faşistler, egoistler, şımarıklar, diktatörler, krallar, dolar milyarderi aç gözlüler kaçacak delik arar.
Mayıs’ın mesajı: Birleşme ve direnme!
Bu satırlar salı günü yazıldı. İki gün sonra 1 Mayıs; bizde ve diğer çok sayıdaki ülkede yaygın kitlesel ve güçlü geçmesi bekleniyor. Sadece Trump’ın son ilan ettiği gümrük vergileri gerekçe gösterilerek maliyet artışı söylemiyle yükün emekçilere aktarılması gibi kuvvetle muhtemel bir tehdit dahi işçiler başta olmak üzere çalışan halk kitleleri için 1 Mayıs’ı vesile bilerek iş yeri, fabrika, semt ve alanlarda mücadeleyi yükseltme nedenidir. Kaldı ki hemen tüm ülkelerde siyasal özgürlükler ve sosyal-ekonomik talepler mücadelesiyle sağlanan iyileşmelerin tekelci gericilik ve emperyalistler tarafından gasbedilip budanmış biçimsel hale geldiği bir süreçte bulunuluyor. Halk kitleleri yoksulluk ve yoksunluklara daha fazla itilirken, işsizlik büyür, ücretler kısılır, çalışma koşulları kötüleşirken silahlanmaya sadece ABD’de 990 milyar doların ayrıldığı ve diğer ülkelerde de yönetimlerin savaş hazırlıklarından söz edip yüzlerce milyar dolar kaynak ayırdıkları bir süreçte bulunuluyor.
Agnelli’den Koç’a: Başkanlık konforu ve işçi korkusu
Paolo Rossi 1978 yazında dünya futbolunun en gözde golcülerinden biriydi. Sadece 22 yaşındaydı ve önce Serie B, sonra Serie A’da ardışık sezonlarda gol kralı olan ilk isim olarak tarihe geçmiş, üstüne başarılı bir Dünya Kupası sınavı vermişti. Rossi’yi keşfedip 16 yaşında Torino’ya getiren ve bonservis hakkının yarısına sahip olan Juventus, bu etkileyici çıkışa rağmen onu 1977/78 sezonunun ikincisi, yani şampiyonluk yarışındaki rakibi Vicenza’ya bırakmayı tercih etti. O dönem için transfer piyasasının rekor ücreti olan 2.6 milyar lireti ödeyen Vicenza, İtalya’nın açık ara en zengin kulübünün elinden ülkenin en büyük yeteneğini kaptı. Peki İtalya başbakanından bile güçlü bir ailenin (Agnelli) yönettiği bir kulüp, üstelik santrfor ikilisinden biri (Boninsegna) kariyerinin sonuna yaklaşırken buna neden izin vermişti?
Evrensel'i Takip Et