30 Nisan 2025 23:41

6 Mayıs’ta alanlara: Emperyalizme, savaşa, faşizme geçit yok!

Üniversitelerde öğrenci temsil birlikleri kurularak özgür düşüncenin önü açıldı. 68 gençlik hareketi yalnızca kendi alanını savunmakla kalmadı, toplumsal hareketleri de tetikledi.

6 Mayıs’ta alanlara: Emperyalizme, savaşa, faşizme geçit yok!

Fotoğraf: Evrensel 

İdil ERDOĞAN

İstanbul Üniversitesi

19 Mart’tan 1 Mayıs’a uzanan, oradan da 6 Mayıs gibi mücadele ve örgütlenme ruhuyla birleşen, Türkiye’nin atardamarlarında hissedilen bir günü anlamak, bilmek ve o gün açılan kapının ardındaki ışığa korkmadan bakabilmek için, bugünü anlamak ve anlatmak bütün öğrenciler olarak vazifemizdir. Zira bir halkın kurtuluşunu orada veya şurada değil, tam olarak o halkın kendi mazisinde aramak, yapılan yanlışlardan ders çıkarıp doğrularla da günümüze ışık tutmak gerekiyor. Denizlerin mücadelesini anlamak işte tam bu noktada epey elzem hale geliyor. İkinci emperyalist paylaşım savaşının kalıntılarıyla birlikte yeniden kurumsallaşan emperyalist kamp bu sefer politikalarını ABD öncülüğünde devam ettiriyordu. Bir yandan Çin ve Hindistan başta olmak üzere ulusal bağımsızlık hareketleri, bir yandan da faşizmin geriletildiği Doğu Avrupa ülkelerinde sosyalizm yükseliyordu. Avrupa ve Amerika’nın NATO örgütlenmesi vardı, Asya’nın SEATO’su. Dünyada konjonktür bu şekilde devam ederken Asya’dan bir savaş kıvılcımı daha çıktı: ABD’nin demokrasi ve özgürlük getireceği misyonuyla 1965 Vietnam’ı İşgali. Ülkelerdeki halihazırdaki halk hareketlerinin yanında bu sefer Fransa’da öğrenciler işin başına geçti ve 68 gençlik hareketlerinin kökü de buraya dayanıyordu. Sorbonne’den başlayan gençlik hareketleri tüm dünyada da yankı buluyordu.

Türkiye’nin 68’i nasıl gelişti?

Türkiye’nin koşullarına bakıldığında tablo açıktı, ABD'nin Yeşil Kuşak projesinde kritik bir konumdaydı. Ekonomide ithal ikameci politikalarla yerli sanayiyi büyütüleceği söyleniyor, ancak bu büyüme işçilerin ücretlerindeki düşüşle ve köylülüğün toprak reformundan mahrum bırakılmasıyla çelişiyordu. İkinci Kalkınma Planı neoliberal dönüşümü hedeflese de süreç planlandığı gibi işlemedi; zengin-yoksul uçurumu derinleşiyor, kır-kent farkı büyüyordu.

Üniversitelerde de durum farklı değildi. Yurt sorunu, müfredat sıkıntıları, harçlara ve paralı eğitime karşı mücadele yükselirken üniversiteler özgürlük alanı olarak biçimleniyor, toplumdaki eşitsizlikler burada da görünür oluyordu. Üniversite gençliği, demokratik ve özerk bir üniversite talebiyle örgütleniyor; ekonomik ve demokratik krizlerin ağırlığı, mitingler, boykotlar ve üniversite işgalleriyle yanıt buluyordu. İstanbul Üniversitesindeki işgallerde esas talep netti: Demokratik üniversite! İktidar, gençliğin kararlı duruşu karşısında talepleri kabul etmek zorunda kalmıştı.

Denizlerin mücadelesinin bu savaşımı halkın tüm bileşenlerine yayabilmiş olmasının ve hareketin kitlesel bir eyleme dönüşebilmesinin en büyük sebebi -bence bunu söylemek diğer etmenlere haksızlık olmayacaktır- örgütlülük halidir. Sorunlar halen tazeyken mücadele de halen büyümektedir. ABD emperyalizminin Türkiye'yi örümcek ağı gibi sardığını gören gençlik, işçi ve köylülerin talepleriyle kendi taleplerinin ortaklığını kavrayarak, tam bağımsız ve demokratik bir Türkiye için harekete geçti. 17 Temmuz’da Dolmabahçe’ye demirleyen 6. Filo’ya karşı düzenlenen eylemlerle ABD askerleri denize döküldü.

"6. Filo Defol! Yankee Go Home!"

Gençlik, anti-emperyalist mücadeleyi yalnızca teorik bir slogan olarak değil, sosyalizm şiarıyla ete kemiğe büründürüyordu. Üniversitelerden, İstanbul Üniversitesi’nden, ODTÜ’den ve diğer okullardan çıkan liderler, gençlik hareketinin öncüleri olmuştu. Öğrenci gençliğin talepleri ile halkın sosyoekonomik ve politik talepleri arasında kurulan bağ, çözümü demokrasi ve sosyalizmde gören bir çizgiyi örüyordu. Deniz Gezmiş ve yoldaşları bu hareketin en ileri temsilcilerindendi.

Avrupa’da revizyonist akımlarla sönümlenen gençlik hareketi Türkiye’de halkla birleşerek farklı bir karakter kazandı. 68 kuşağı, devrimi "kitlelerin eseri" olarak gören bilimsel sosyalist çizgide ısrar etti; küçük burjuva reformist eğilimlerden ayrıştı. Sadece Türkiye için değil, Filistin halkı başta olmak üzere tüm dünya halklarının kurtuluşu için de mücadele etmek gerektiğini biliyorlardı. Üniversitelerde öğrenci temsil birlikleri kurularak özgür düşüncenin önü açıldı, halkın siyasi örgütlenme bilinci yükseldi. Gençlik mücadelesi, yalnızca kendi alanını savunmakla kalmadı, toplumsal hareketleri de tetikledi. 68 hareketinin yarattığı uyanış, işçi sınıfının mücadele dinamiklerini büyüttü; 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi gibi eylemlerle ANAP hükümeti devrildi, Türkiye’de emperyalist ilerleme önemli ölçüde yavaşlatıldı. İşte tam da burada, Denizler ve yoldaşları Türkiye’nin özgün koşullarını okuyarak, kurtuluşun yalnızca gençlik hareketinden değil; işçi sınıfı ve emekçi halkla birlikte yürütülecek ortak bir mücadelede olduğunu kavradılar ve bu bilinçle saf tuttular.

53 yıl sonra bugüne baktığımızda ise tablo açık! Günümüzün emperyalist kampları güçleniyor, Filistin’de, Ukrayna’da ve yanı başımızda Suriye başta olmak üzere bölgesel savaşlar artıyor. Dünya ekonomik krizin içerisinde ve İtalya, Almanya başta olmak üzere faşist akımlar palazlanıyor. Silah yarışı ve savunma sanayisine yatırımlar artıyor dünya bir savaşın içine sürükleniyor. Türkiye’de ise durum farksız değil. Bu emperyalist yarışta Ortadoğu’dan pay kapmaya çalışırken bir yanıyla da faşizmi kurumsallaştırıyor. Tek adam iktidarı “barış” adı altında hamaset yapıyor, NATO müttefiki olarak Turkiye’nin gittikçe emperyalist merkezlerin ucuz işgücü ve sömürü cenneti haline getirildiği bir donemden geçiyoruz. Devlet, aygıtlarıyla toplumsal yaşamdaki tüm demokratik haklara saldırıyor, polis şiddetini ve işkenceyi meşru kılmaya çalışıyor, ekonomik krizin yükünü emekçinin üzerine yüklerken Koç gibi büyük sermayedarları koruyor. Üniversiteler bu tablonun merkezi haline geliyor, atanmış ve kayyım rektörler üniversiteleri ticarethaneleştiriyor, bilimsel eğitim yerine sermaye odaklı müfredatlar önümüze geliyor. Amerikan emperyalizmini günlük hayatımızda iliklerimize kadar hissettiğimiz bu dönemde ve eylemlilik sürecinde, Hüseyin İnan’ın “Bu mücadele bizimle bitecek mi?​” (Nihat Behram, 1976) sözlerini hatırlayarak, elimizde olan dizginleri bırakmayarak, öfkemizi diri tutarak mücadelemize devam etmek, hepimizin malumudur.

Geleceğimiz bir avuç sermayedarın elinde iken, biz gençler bugün buna dur diyor, üniversitelerden başlayarak faşizmin barikatlarını aşıyor, Denizlerin okulunda meşaleyi taşıyoruz. Tıpkı Denizler gibi biliyoruz ki bu mücadele yalnızca eylemlerle değil bilimsel sosyalizmin ışığında o gün de olduğu gibi bugün de devam ediyor! Öyleyse diyoruz ki 6 Mayıs yalnızca bir anma değil, mücadelenin ateşini harlama ona sahip çıkma günüdür! 6 Mayıs’ta Denizlerin Amerikan Emperyalizmini denize döktüğü yerden, Dolmabahçe’den yükseltiyoruz sesimizi.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs

Ekmek, barış, adalet ve özgürlük için…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı, iktidarın çok katmanlı saldırıları, derinleşen yoksulluk, baskı ve küresel ölçekte bir savaş tehdidiyle karşılıyor. İşçinin olduğu her yerde alanlara çıkacak olan emekçiler, insanca yaşanacak ücret, barajsız-yasaksız sendika hakkı, siyasi baskıların ve yasakların son bulması ve barış taleplerini haykıracak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et