Trump döndü: Ortadoğu daha iyi olmayacak
Arap basınında Trump'ın geri dönüşü gündem oldu. Başkanlığı dönemindeki politikaları hatırlatılarak İsrail'in en yakın dostu olmasına vurgu yapıldı.

Fotoğraf: Fatemeh Bahrami/AA
Yusuf ERTAŞ
Arap basınına Trump’ın geri dönüşü damga vurdu. Trump’ın ilk başkanlığı döneminde Kudus’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi, işgal altındaki Golan Tepelerini İsrail toprağı kabul etmesi ve Filistin’e yardımları kesmesi gibi kararları hatırlatılıyor ve İsrail’in en büyük dostu olduğunun altı çiziliyor. Diğer yandan, Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki farkın “Bir çift ayakkabının iki teki arasındaki fark gibi” olduğu ve Amerikan yönetiminin, kim başkan olursa olsun, her zaman Amerikan tekellerinin çıkarlarını temsil edeceğine işaret ediliyor.
STRATEJİK POLİTİKA DEĞİŞMEZ
Amerikan başkanlık seçimlerinde kim kazanırsa kazansın, Ortadoğu stratejisinin değişmeyeceğine dikkat çekiliyor. Rai Al Youm Yazarı Müfdi El-Mumani, hangi yönetim olursa olsun ABD dış politikasının, “Dünyaya hakim olma, her coğrafyaya müdahil olma, savaşlar çıkartma ve çatışmaları kışkırtma, askeri-endüstriyel kompleksin güçlenmesini ve devamlılığını sağlama, ekonomik üstünlük elde etme” olduğunu vurguluyor. Mısır merkezli yarı resmi Al Ahram Gazetesi Yazarı Muhammed Sabrin ise, “Beyaz Saray’daki liderden medet umanların, tıpkı kendini gururla siyonist ilan eden Joe Biden döneminde olduğu gibi, yeni bir hayal kırıklığına hazır olmaları gerekecek” diyor.
NETENYAHU İÇİN FIRSAT
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, Trump’ın 20 Ocak 2025’te göreve başlamasına kadar geçecek süreyi, İsrail’in Ortadoğu’da saldırgan tavırlarını ve Gazze ile Lübnan’a yönelik açık saldırılarını sürdürmesi için bir fırsat olarak değerlendirebileceğine işaret ediliyor. Nitekim ABD’nin, Katar’a, Hamas’ın Doha’daki varlığının artık kabul edilemez olduğunu bildirdiği yönündeki haberler dikkat çekiyor. Rai Al Youm’un Filistinli Yazarı Abdulbari Atwan, topraklarında dünyadaki en büyük Amerikan üslerinden biri olan El-Udeyd Üssü bulunan ve ABD ile stratejik bir ittifaka sahip olan Katar devletinin, ABD’nin Hamas ile ilgili talebine “hayır” demesinin mümkün olmadığına işaret ediyor.
Öte yandan Suudi Arabistan merkezli Al Arabiya, Katar’ın da Gazze’deki ara buluculuk çabalarından çekildiğini aktardı. Katar ise “çekilmediğini” ancak “İlgili taraflara ara buluculuğu askıya alacağını bildirdiğini” duyurdu. İsrail ordusu ise Gazze’de ve Lübnan’da saldırılarına aralıksız devam ediyor.
TRUMP’TAN BÖLGEDE BÜYÜK BİR BEKLENTİ YOK
Muhammed SABRİN
Al Ahram/Mısır
Dünya genelinde Amerikan politikasına yönelik eleştiriler artarken, bazıları yeni Amerikan başkanından beklentileri yükseltme eğiliminde. Bununla birlikte, Arap kamuoyunun büyük bir kısmının büyük beklentileri olmadığı, aksine Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a dönüşü konusunda derin endişeleri olduğu gözlemleniyor. Trump, geniş bir yetkiyle geri döndü ve muhtemelen intikam almak için döndü. Önceliğini iç gündemine vereceği ve kendi ajandasına daha fazla dalacağı öngörülüyor.
Gerçek şu ki, bölgedeki pek çok kişi başkanlık yarışını kimin kazanacağını umursamadı, Trump ya da Harris, ikisi de İsrail yanlısı ve şimdi herkes Trump’la yaşamak ve alabileceklerinin en iyisini almaya çalışmak zorunda. Araplar daha önce de ABD başkanlarının yanlış vaatleri ve hayal kırıklıkları ile karşılaştı ve Trump’ın başkanlığı döneminde de hayal kırıklığı yaşadı. İsrail’in suçlarına sınırsız destek vererek Filistinlilerin acılarını hiçe sayan ve zayıflığın timsali olan Joe Biden ve Kamala Harris yönetiminin acısı hâlâ boğazlarında düğümleniyor.
Öte yandan, Washington’un küresel olarak karşı karşıya olduğu ve Arap dünyasında baş gösteren büyük ikilemlerin habercisi olan önemli zorluklar var. Arap bölgesi ve ötesindeki bir dizi analist, Ortadoğu’da sahadaki gelişmelerin ve İsrail ile İran ve bölgedeki vekilleri arasındaki çatışmanın sonucunun, yeni ABD Başkanının bölgedeki politikasında odaklanacağı yönleri veya öncelikleri belirlemede ana faktör olacağına inanıyor. Aynı zamanda, Çin, Rusya, Avrupa ve ABD gibi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da nüfuz için rekabet eden büyük güçlerin rollerinde ve çıkarlarında önemli değişikliklere ve bunun bölge ülkelerinin enerji, ticaret ve silahlanma gibi stratejik kaynakları üzerindeki etkisine tanık oluyoruz.
Mısır, Türkiye, İran, İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölgedeki orta güçler, Ortadoğu’nun kaderinin belirlenmesinde giderek daha fazla kilit rol oynamaktadır.
Bu arada, küresel ekonomik ve finansal ilişkilerde bir dengesizlik olduğuna dair güçlü işaretler ortaya çıkmakta. Bu durum, II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası mali ve parasal kurumların temellerini atan “Bretton Woods” sisteminin gözden geçirilmesi yönündeki girişimlerle örtüşüyor. Bu süreç, dünya çapında ekonomik rollerin yeniden dağıtılması ve güç dengelerinin değiştirilmesi arayışlarını da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, BRICS ve benzeri ekonomik bloklar öne çıkıyor. BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika), ekonomik güç merkezlerinin Batı’nın ötesine kaymasını ve yeni birçok kutuplu ekonomik yapının oluşmasını temsil eden önemli bir grup olarak dikkat çekiyor.
Tüm bu durum ve sahadaki karmaşık ve zor gerçeklik karşısında, Amerika’nın İsrail’i her koşulda destekleme senaryosunun tekrar etmesi, Washington’un Arapları memnun etmek için manevra alanının tükenmesi, ulusal güvenlik tehditlerine karşı duyarsız kalması ve bölgedeki istikrarı sarsan politikaları, Arap hükümetlerinin bile öfkesini yükseltti. Bunların hepsi, Arap ülkelerinin Çin, Rusya, Hindistan gibi yeni ortaklıklar aramaya ve Asya’nın doğusuna ya da küresel güney yönüne doğru adımlar atmaya yönlendirdi.
Bu koşullar altında, önümüzdeki dönemde tüm çabaların gerilimi kontrol altına almaya, Gazze ve Lübnan’daki savaşı durdurmaya, çatışmanın daha da tırmanmasını önlemeye ve geniş çaplı bir savaşın patlak vermesini engellemeye odaklanacağı görülüyor.
Büyük olasılıkla, çatışmanın taraflarının çoğu bu turdan yorulmuş durumda ve çatışmayı sona erdirip bölgedeki durumu normale döndürmeyi ve krizi yöneterek bir ilerleme kaydetmeyi istiyor. Bu süreçte, çok sayıda barış ve çözüm önerisinin gündeme gelmesi muhtemel, ancak acele edilmemesi ve sonuçların aceleye getirilmemesi talep edilecektir. Bu da pratikte, kesin bir çözüme varılamaması nedeniyle olayların zamana bırakılması anlamına geliyor.
Dolayısıyla, yeni ABD Başkanından büyük beklentiler ya da önemli atılımlar beklemek pek olası görünmüyor. Beyaz Saray’daki liderden medet umanların, tıpkı kendini gururla siyonist ilan eden Joe Biden döneminde olduğu gibi, yeni bir hayal kırıklığına hazır olmaları gerekecek.
TRUMP’IN ZAFERİ... KORKU, BEKLENTİ VE HESAPLAR!
Dr. Müfdi El-MUMANİ
Rai Al Youm
Öncelikle... Amerika, hangi yönetim olursa olsun -Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler- hep aynı Amerika’dır... Politika değişmez: Dünyaya hakim olma, her coğrafyaya müdahil olma, savaşlar çıkartma ve çatışmaları kışkırtma, askeri-endüstriyel kompleksin güçlenmesini ve devamlılığını sağlama, ekonomik üstünlük elde etme... ve askeri gücü, dünyanın zenginliklerini kendi hizmetine almak amacıyla çıkarlarının yoğun olduğu her sıcak noktada etkisini gösterir. Uygulama farklılık gösterebilir, ancak amaç nettir.
Araplaştırılmış Araplar, dünyadaki tüm ulusları Amerikan devine olan bağlılıkta geride bıraktı. Görünüşte dostluk ve muğlak ittifak başlığı altında hareket ederek, gerçekte ise önceden kabul edilmiş bir boyun eğme ve aşağılanma ile Amerikan politikalarını uygulamış ve uygulamaktadırlar. Bunu gizli ya da açık bir şekilde, halklarının çıkarlarını umursamadan, zayıflık ya da ihanet nedeniyle yapmaları fark etmiyor; sonuç aynıdır.
Birine Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki fark sorulduğunda, “Bir çift ayakkabının iki teki arasındaki fark gibi” diye yanıt verir. Ve bu, uzun bir tarih boyunca gözlerimizin önünde olup biten ve bizi sarsan gerçektir. Arap dünyamız her seferinde değişim üzerine bahse girdi; ancak her defasında trajedi ve kibirli Amerikan müdahalesi devam etti. Sonra her seçim döngüsünde yeniden bekleyişe geçtik; ama dersimizi hâlâ almadık!
İSRAİL’İN GAZZE’DEKİ HESAPLARI NEREYE VARACAK?
Ayman Al-NAHRAWİ
Aşşuruk/Mısır
Beyaz Saray’a geri dönme mücadelesi verirken, Donald Trump, tüm konuşmalarında İsrail’in en sadık dostu olduğunu vurguluyordu. Washington’daki Amerikan-İsrail Konseyi önünde yaptığı konuşmada, “İsrail’i yeniden büyük yapacağız” dedi. Ayrıca, 7 Ekim saldırısının insanlık tarihindeki en karanlık saatlerden biri olduğunu belirtti, ancak aynı zamanda birkaç ay önce Netanyahu’ya hitaben savaşın hızlı bir şekilde sona erdirilmesi gerektiğini söyledi: “Zaferini al ve ötesine geç, ama savaş durmalı.”
Trump’ın konuşmalarında dikkat çeken bir nokta, Filistinli on binlerce kurbanı ve Gazze’deki İsrail’in son 400 gündür işlediği korkunç suçları hiç dile getirmemiş olmasıdır. Ayrıca, Başkan Biden ve Yardımcısı Harris’in savaşı durdurma çabalarını defalarca eleştirmiş, onların İsrail’e yeterli destek sağlamadığını iddia etmiştir. Trump’ın konuşmalarında, “iki devletli çözüm” ile ilgili herhangi bir ima veya açıklama bulunmamaktadır. Bu, Trump’ın ilk başkanlık döneminde “yüzyılın anlaşması”na öncülük eden ve onu savunan bir lider olarak hatırlanmasını akıllara getiriyor.
Bu göstergeler, şimdi o savaşın hesaplarını gözden geçirmemizi gerektiriyor. İsrail’in askeri hesapları, Başkan Biden yönetiminin İsrail’e tam bir silah sevkiyatı göndereceğini varsayarak oluşturuldu. Bu sevkiyat, orta ve ağır füze ve bombalar, doğrudan saldırı mühimmatları, topçu mermileri, tanklar ve F-35 savaş uçakları ile Apache helikopterlerini içeriyordu. Tüm bunlar, Amerikan deniz yardım filosunun onlarca gemisi ve yaklaşık 1500 dev askeri kargo uçağı ile taşındı. Aynı şekilde, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve diğer ülkelerden de benzer şekilde büyük miktarda silah sevkiyatı yapıldı.
Öte yandan, ABD ve Avrupa’nın geçen yıl İsrail’e yaptığı ekonomik yardım paketlerinin 25 milyar dolar civarında olması ve bunun da savaşın İsrail ekonomisi üzerindeki yükünü hafifletmeye yetmesi nedeniyle İsrail’in ekonomik hesapları için fazla bir endişe kaynağı olmadı.
İsrail’in siyasi hesaplarına gelince, bunlar, İsrail’in müttefiklerinin suçlarını örtbas etmek ve meşrulaştırmak için yarışan tam Amerikan ve Avrupa diplomatik örtüsüne ve İsrail’e Güvenlik Konseyinde, Birleşmiş Milletler örgütlerinde ve uluslararası arenada sürekli ve kalıcı Amerikan diplomatik korumasına dayanıyor.
Bugün, Amerikan seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte birçok soru gündeme gelmektedir. İlk olarak, Başkan Biden yönetimi, kalan birkaç ay boyunca İsrail ile nasıl bir yaklaşım izleyecek? Ve aynı bağlamda, İsrail, bu geçiş dönemini, Gazze’deki savaşla ilgili olarak soykırım senaryosu çerçevesinde nitelikli tırmanışlar gerçekleştirmek ve zorla yerinden edilme planını uygulamak için kullanacak mı?
İkinci soru, eğer İsrail, önümüzdeki üç ay boyunca ve sonrasındaki kış mevsimiyle birlikte, Gazze halkının evleri ve yaşamları yok edildikten sonra soğukla mücadele eden yüz binlerce kişinin acılarına rağmen savaşına devam ederse, Başkan Trump, kendi vizyonunu dayatıp İsrail’i savaşı durdurmaya zorlayabilecek mi?
Yoksa Trump, daha önce Netanyahu’ya söylediği gibi, “Zaferini al” diyerek, İsrail’in Gazze’deki hayatta kalan her şeyi yok etmesine izin mi verecek?
TRUMP İLE FİLİSTİN NEREYE GİDİYOR?
Huda RİZK
Al Mayadin/Lübnan
Trump’ın kararları, İbrahim Anlaşması ile normalleşme süreci kapsamında Filistin meselesini varoluşsal bir krize soktu; Kudüs’ü İsrail’in bölünmez başkenti olarak ilan etti, Filistin Kurtuluş Örgütünün ABD’deki ofisini kapattı ve Filistin yönetimine yapılan 200 milyon dolarlık yardımı kesti. Ayrıca işgal altındaki Golan Tepelerini İsrail toprağı olarak kabul etti.
Trump’ın planı, Batı Şeria’nın yüzde 87’sini Yahudi “devleti”ne kattı ve savunma silahlarından yoksun, küçültülmüş, İsrail’in desteğine muhtaç sömürge bir Filistin devleti vaadinde bulundu. Bu plan, İsrail’i destekler nitelikteydi. Gazze’yi bir hapishaneye çeviren duvarlara karşı yürüyen ve sivil direnişi sürdüren Filistinlilere karşı, keskin nişancılar ve insansız hava araçları konuşlandırıldı.
Trump, soykırım niteliğindeki operasyonları destekledi, ancak Netanyahu’ya hızlı hareket etmesini tavsiye etti. Bununla birlikte, İsrail’e verdiği sınırsız desteği ve uzun süreli bir savaşın ABD’nin bölgesel çıkarlarına ve ilişkilerine verebileceği zararı değerlendirmek zorunda kalabilir.
Trump, Biden kadar zayıf değil. Biden, siyonist ideolojisine rağmen, başkanlık seçimleri öncesinde siyonist Yahudi parasına ve oylarına ihtiyaç duyuyordu. Demokratlar, herhangi bir barış anlaşması yapma konusunda çaresizdi. Oysa Trump’ın görevi farklı. Trump, Netanyahu’nun oyunlarına son verebilir ve ondan yaptığı her şeyde hızlı hareket etmesini isteyebilir. Ayrıca, Araplarla ilişkilerin normalleşmesinin ardından Ortadoğu’da hedeflenen “yeni düzen” için siyasi ve diplomatik angajmana başlamasını talep edebilir.
TRUMP GERİ DÖNDÜ
Baha RAHHAL
Al Kuds/Filistin
Trump, işgalci siyaseti ve İsrail’e olan açık desteğiyle tanınan bir lider olarak başarılı oldu. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Trump’ın başkanlığa geri dönmesinden büyük mutluluk duyduğunu ifade etti ve onu tebrik eden ilk kişi oldu. Bu durum, bölgenin geleceği üzerinde önemli etkiler bırakacaktır. Özellikle Trump’ın, İsrail’in haritasını genişletmeyi planladığını ve bu konuda, İsrail’in “küçük” olduğunu ileri sürerek ona duyduğu empatiyi belirttiği açıklaması dikkat çekicidir. Trump, iki devletli çözüme karşı çıkarak, bu genişlemeyi komşu ülkelerin toprakları üzerinden gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.
Trump, “yüzyılın anlaşması” planı çerçevesinde bölge haritasını şekillendirmeye çalıştı, ancak bu plan, daha önce hiçbir Amerikan başkanının gündeme getirmediği bir çirkinlik taşıyordu. Plan, uluslararası hukukla ve Birleşmiş Milletler ile Güvenlik Konseyinin almış olduğu kararlarla çelişiyordu. Adeta ikinci bir Belfur bildirgesi gibiydi, bu yüzden reddedildi ve karşı çıkıldı. Bu plan, bölgedeki gerilimin artmasında önemli bir araç haline geldi. ABD’nin yeni Başkanı, sona eren başkanlığı boyunca izlediği politikalarda aldatıcı ve dolambaçlı olan Joe Biden’ın aksine, bölge ve dünya meseleleriyle ilişkilerinde daha net olabilir. Bu da bizi, planlarını açıkladığı kadar niyetlerini de açıkça beyan eden, çekmecelerinde sır saklamayan ve hayal satmayan bir başkanla karşı karşıya bırakıyor, ki bu da bu zor ve vahim aşamada Filistin davasını tehdit eden riskleri arttırıyor.
Tüm bunların ışığında, Gazze’deki soykırım savaşı ve Lübnan’a yönelik saldırılar devam ederken, Netanyahu’nun hükümetinin daha fazla aşırı sağcıyı kendi safına çekmeye devam etmesi ve son olarak “Katz”ı işgal ordusunun savunma bakanı olarak ataması göz önünde bulundurulduğunda, burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Trump, savaşı durdurma kararı alıp, bölgenin tümünü savaş, öldürme ve yıkım çukuruna sürüklemekten kurtarmak için sunacağı siyasi bir planı hayata geçirmek için bastıracak mı? Yoksa Amerikan vatandaşlarını ilgilendiren iç meselelere odaklanıp bölgeyi daha uzun bir süre boşlukta mı bırakacak? Ya da işgal tarafından daha fazla soykırım yapılmasına ve çatışmaların hızının artmasına zımni onay anlamına gelen, “yüzyılın anlaşması”nın ikinci versiyonunu uygulamaya koymayı mı düşünecek?
Daha önce de söylediğimiz gibi, bu Netanyahu için altın bir dönemdir ve bu dönemi savaş planlarını sahada uygulamak için kullanacaktır ki bu da sadece Gazze ve Lübnan’da değil Filistin’in Batı Şeria ve Kudüs’te de daha fazla ölüm, yıkım ve tahribat anlamına gelmektedir.
Evrensel'i Takip Et