SES 11. Olağan Genel Kurulunun düşündürdükleri
Proleter sınıfın sesine kulağını tıkayarak, bürokratik iç çatışmaların girdabına kapılan yönetici kadroların düştüğü hatalara düşmemenin önemini, tekrar hatırlamak gerekir.

Fotoğraf: Evrensel
Hazal ZORBOZAN
SES Aksaray Şube Hukuk ve TİS Sekreteri
17-18-19 Kasım 2023 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası 11. Olağan Genel Kurulu, sendikamızın yeni sayılabilecek üyelerinden biri olarak benim ilk genel kurul tecrübemdi. Geçmiş dönemlerdeki faaliyetlerin tartışıldığı ve gelecek dönemin şekillenmesini sağlayacak yeni kararların görüşüldüğü toplantı, bana sendikal yönetim yöntemlerini keşfetme ve farklı il şubelerinden gelen birçok sağlık emekçisi arkadaşımızla tanışma fırsatı sundu.
İlk gün konuk konuşmacılar ile başlayan kurulda geçmiş dönem çalışma ve denetleme raporları sunuldu ve ardından raporlar hakkında tartışmalar gerçekleştirildi. İkinci günün başlangıcında deprem bölgesine destek sağlayan tüm şubelere plaket verilmesi, dayanışma motivasyonunu diri tutmak açısından güzel bir fikirdi.
Bana göre toplantının can alıcı bölümü ise farklı fikirlerin çarpıştığı konuşmaların hakim olması nedeniyle gergin geçen anların da yaşandığı tüzük ve karar değişikliklerinin görüşülmesi idi. Yine de, aynı fikirde olmadığı durumlarda dahi çoğunlukla birbirine saygı çerçevesinde cevap veren konuşmacılar, kurulun demokratik tavrını yansıttı. Üçüncü gün ise genel kurul oy kullanma süreciyle sona erdi.
Toplantı genelinde emekçiden yana saf tutmak yerine düzeni kurgulayanlarla ortak olmayı ve sağlık kuruluşlarının yönetici koltuklarını kendine hizmet edenlerle doldurmayı sendikacılık belleyenlerle aramızda kalın bir duvar ören mücadeleyi vurgulayan konuşmalar yapıldı. Toplantıda sağlıkta atılması gereken adımların; KHK’li arkadaşlarımız, savaş gündemi, pandemi ve deprem süreçleri, şehir hastaneleriyle birlikte gelen sorunlar, farklı etnik kökenlerin ötekileştirilmesi, kadın mücadelesi, doğanın tahrip edilmesi, engelli emekçilerin talepleri gibi başlıklar altında sıklıkla tartışılması olumlu bir izlenim oluşturdu. Bu bağlamda yapılan geleceğe dair umut verici konuşmalar ile ardından atılan sloganlar toplantı geneline yansıyan dayanışma havasını artırdı.
Yıllarını sendikal mücadeleye adamış tecrübeli kesimin, delegasyonun yaş ortalamasının düşmesinin büyük memnuniyetle karşılanacak bir gelişme olacağına yönelik konuşmaları, gençleri cesaretlendirecek nitelikteydi. Sendikanın 25 yıldan fazla geçmişi boyunca oluşturulan kümülatif ortak hafızasının genç nesile aktarılmasının öneminden bahsedilmesi ayrıca değerliydi. Ancak; özellikle genç delege arkadaşlarımıza siyaset pratiği kazandırma yönünden tartışmaları yeterince doyurucu bulmadığımı söylemeliyim. Aynı zamanda divan başkanı ve üyelerinin zaman yönetimi konusunda başarısız olması, bazı önemli konuşmaların üstünkörü yapılmasına neden oldu.
İKİ ANLAYIŞIN TEZAHÜRÜ
Temelde toplumsal hareket sendikacılığı ile sınıf sendikacılığına dayanan iki anlayışın tezahürü niteliğinde ilerleyen tartışmalar, benim nazarımda bazı siyasi soru işaretlerinin cevabını bulmasını sağladı. Bu çerçevede; sınıfa dair yetersiz, dayanağı belirsiz ve teorik olarak sınıf dayanışmasını zayıflatma noktasına varacak, bana göre kısır siyasi söylemlerden ibaret fikirlerin salonda çoğunluk tarafından destek gördüğünü de gözlemledim. Kadın meclisleri hakkındaki tartışmalar esnasında; kadın mücadelesinde yarattığı somut faydalara dair daha fazla söz alınmasını beklerdim. Kadın meclislerinin karar mekanizmasına dahil edilmesinin yaratabileceği sonuçlar üzerinden yapılan haklı eleştirilerin yeterince sorgulanmadan geçiştirilmesi de düşündürücüydü. Yine ana dilinde sağlık hizmeti gibi son derece haklı bir talebe dil tazminatı gibi ayrıştırıcı, halkları yabancılaştırma politikalarına hizmet edecek bir talebin eşlik etmesi, ardından tazminat talebinden vazgeçilerek önergenin kabul edilmesi sürecinde yapılan konuşmalar benim açımdan dikkat çekiciydi.
Bu verdiğim örneklerin, nihayetinde sınıfsal dayanışmaya verebileceği zararlar üzerinden okunması taraftarıyım. Sağlıkta sendikal mücadelenin sınıf bilincinden yoksun ilerlemesinin mümkün olmadığını; bu nedenle, sendikal birlikteliğin cinsiyetçilik, etnik köken gibi toplumsal meselelere sonuna kadar duyarlı; ancak bu meselelerin bir sonuç değil, sınıfsal mücadeleye giden yolda bir araç olarak görüldüğü felsefeyle yükseleceğini düşünüyorum.
Genel kurul boyunca farklı fikirlerin dile getirilmesi olumlu olsa da, önümüzdeki yıllarda gerçekleşecek kurullarda bu fikirlerin sendika içi demokrasiye doğrudan katkı sunmasının önüne geçen keskin gruplaşmaların farkında olunmalı ve buna yönelik pratik ve teorik çözümlemeler önerilmeli diye düşünüyorum. Salonda kurul öncesi beklentilerimden daha derin bir ayrışma ile karşılaşmak beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Ancak bahsettiğim hayal kırıklığı yalnızca bu ayrışmanın ta kendisi olmaktan öte, bir konuşmacının da oldukça haklı serzenişinde değindiği bürokratik yozlaşma ve statükoculuğa giden yola sapıldığına dair bir endişeye kapılmanın ürünüydü. Buna bağlı olarak, siyasi tarihin bize Sovyetler Birliği’nin yıkım sürecinde öğretmiş olması gereken en önemli derslerden birini, proleter sınıfın sesine kulağını tıkayarak bu bürokratik iç çatışmaların girdabına kapılan yönetici kadroların düştüğü hatalara düşmemenin önemini, tekrar hatırlamak gerekir. Genel kurul sonunda edindiğim izlenimler sonucu aklıma yazdığım en kayda değer not tam olarak buydu diyebilirim.
Evrensel'i Takip Et