24 Eylül 2021 00:44

Kayıp adalet, yitip giden yaşamlar

Çorlu Tren Katliamı’nda kızlarını kaybeden Erdinç Dikmen, adalete hasret hayatını kaybetti. Dikmen’in hikayesi istisna değil; failin kamu görevlisi ya da ‘nüfuzlu kişiler’ olduğu davaların rutini.

Fotoğraf: Akın Çeliktaş/DHA

Paylaş

Meltem AKYOL

Çorlu Tren Katliamı’nda iki kızını kaybeden Erdinç Dikmen’in 17 Eylül günü ölüm haberi düştü önüme… Adalet ararken yitip gidenlerdendi… Hikayesi tanıdıktı, cezasızlık kültürü bir devlet geleneğiydi bu topraklarda… Süreklilik arz ediyordu. Suç işleyenler devlet görevlisiyse korunup kollanıyor, açılan davalar ise ya zaman aşımıyla sonuçlandırılıyor ya çeşitli engellemelerle karşılaşıyordu. Hele davanın muhatabı sanık ‘nüfuzlu’ kişilerse dava ya açılamıyor ya da sonunda bir şey çıkmıyordu.

Benzer her davada başa saran bu çark yitip gidenlerin yanına adalet peşinde koşarken yitip gidenleri ekliyor. Adalet isteyenlerin ismi adalet istenenlerin listesine yazılıveriyor. İşte adı bu uzun listede yer alan 4 adalet mücadelesi…

BERFO ANANIN MEZARININ YANINDAKİ BOŞ MEZAR…

Cemil Kırbayır dosyasına bakalım. 12 Eylül darbesinin hemen ardından Kars Göle’de askeri yönetim ilçedeki muhaliflerin neredeyse tamamını gözaltına aldı. Kapısı çalınanlardan biri Cemil Kırbayır’dı, 13 Eylül tarihi yazılıydı takvimde. Evinden gözaltına alındı, ailesi bir daha göremedi onu. Annesi Berfo Kırbayır 33 yıl Cemil’i sordu. Sonra yeni kayıplar eklendi Cemil’in yanına… Hayrettin Eren, Hüseyin Morsümbül, Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Kenan Bilgin, İsmail Şahin, Nurettin Yedigöl… Daha nicelerinin işkencelerde öldürüldüğü ve ‘yok’ sayıldığı günlerdi.

Galatasaray Lisesinin önünde 20 kadın göründü, 27 Mayıs 1995’te… Çocuklarını istiyorlardı, kemiklerini, bir de adaleti… Oğlunun fotoğrafını alıp oturdu Berfo Ana Galatasaray Meydanı’na. Oğlunun kemiklerini de adaleti de vermediler Berfo Ana’ya. 105 yaşında dilinde Cemil’in adı göçtü gitti. Kiraz Şahin, Asiye Karakoç, Asiye Doğan, Fatma Morsümbül, Elmas Eren, Hediye Coşkun, Koçeri Kurt, Ziynet Türkoğlu ve Güzel Şahin’in de ömrü yetmedi adaleti görmeye. “Ölürsem kanserden öldü demeyin adaletsizlikten öldü deyin” diye vasiyet etmişti Kiraz Şahin gitmezden önce.

ADALET GÖLGE, BİZ CİSİM…

Berfo Ana’nın mücadelesini Mikail Kırbayır’dan dinleyelim: “Bunca yıl adalet aradık, çalmadık kapı bırakmadık. Ama katilleri koruyup kolladılar, bir zamanlar dönemin başbakanı, şimdi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, olaya el koydu. ‘Cemil Kırbayır buhar olup uçtu mu diyordu’ grup toplantısında. Milletvekilleri ellerinde mendiller, kabinesi ağlıyordu. Anneme söz verdi. 41 yıl geçti ama kapı duvar. Ortada mezar yok. Bir annenin evladının mezarında gözyaşı dökme hakkı bile elinden alındı. 26 yaşındaki bir insanın yaşam hakkı elinden alındı, yetmedi mezar hakkı elinden alındı. Şimdi zaman aşımı diyorlar. Yani adalet olmuş gölge, biz olmuşuz cisim. Yaklaştıkça uzaklaşıyoruz. Adaletin olmadığı bir ülkede yaşamak işkencedir. Bu işkence ile geçti annemin ömrünün 33 yılı. Evlat acısının yanına bu adaletsizlik eklendi. Berfo Ana’nın yanında Cemil için mezar kazıldı, boş… Adalet gömülmesin oraya.”

YASER’İN ONURUNU KIRDILAR, ANNE-BABASININ DİRENCİNİ…

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesi mezunu 28 yaşındaki Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da İstanbul Beyoğlu’da on gram esrar alırken gözaltına alındı, işkence gördü. Nöbetçi savcının ‘İfadesini alıp bırakın’ kararına rağmen devam etti işkence. Sonunda bıraktılar ancak iki gün sonra ‘Tutanaklarda eksik var’ denilerek yeniden çağrıldı, yine işkence gördü. Arkadaşlarına korktuğunu anlatıyordu. Üçüncü kez şubeye çağrıldığı 23 Haziran 2010’da odasından çırılçıplak atlayarak intihar etti.

İntiharın öncesinde arkadaşlarına, “Onurumla oynadılar, hakaret ettiler. Çırılçıplak soydular. Yere çökerttiler” demişti. Cebinden çıkan notta da öyle yazıyordu. Aile oğullarını kaybettiği gün adalet mücadelesine başladı. Acılarını yaşamadan yargıya sığındılar. Adil bir karar yüreklerini soğutacaktı bir nebze. Ama polisler korundu kollandı, bütün başvurular reddedildi. Hikaye tanıdıktı; sadece 2 polis hakim karşısına çıktı; suçlama evrakta sahtecilikti.

Yaşamına devam edebilmek için uzun süre tedavi gören anne Hatice Can, 2 Mart 2014’te hayatını sonlandırdı. Mevlüt Can “iki mavişim” diye sevdiği oğlunu ve eşini yitirmişti. Artık oğlu ve eşi için adalet istiyordu. “Duvara konuşuyorsunuz, duvardan bile ses gelir. Adalet istiyorum, adaleti görseydik böyle olmazdı” demişti bir keresinde. 2019’un 7 Ekim’ini 8 Ekim’e bağlayan gece göçüp gitti o da. 17 gün sonraki duruşmada iki polis memuruna 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezası verildi. Dosya Yargıtay'da.

Ezgi Can tek başına adalet arıyor şimdi. Yaser için 3 kişi başlattıkları mücadeleyi şimdi 3 kişi için tek başına yürütüyor. Geçtiğimiz aylarda İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdare Dava Dairesi, İstanbul Valiliği'nin 6 polis hakkında soruşturma izni vermemesine ilişkin kararını kaldırdı. Mahkeme, savcılığa ‘Bu ciddi iddialar karşısında soruşturma açıp yargılama yapmalısın’ diyordu. Şimdi savcılığın "görevi kötüye kullanma" suçundan dava açması gerekiyor. “Buna bile o kadar sevindik ki” diye söze başlayan Ezgi’den dinleyelim sonrasını da:

“11 yıl geçti… Abimin ruhunu paramparça ettiler 20 günde, işkence ile çaresiz bıraktılar, onurunu zedelediler. Annem babam onun için adalet ararken yorgun düştü, adaletsizlikten gittiler. Adalet gelseydi anneme dayanma gücü olurdu, babamın yüreğine su serpilirdi. Oğullarını onur kırıcı muamele yüzünden kaybeden aileye bunu bile hak görmediler. Ailemi yok ettiler. Geriye bir ben kaldım, bir benim canım kaldı. Her şeyimi kaybettim ama adalet için devam ediyorum mücadeleme. Tek kendim için değil, adaletsizlik cenderesinde umutlarını yitiren insanlar için de. Hiçbir karar benim için adil olmayacak çünkü bütün ailemi kaybettim. Ancak bu davada adalet gelirse, insanlara umut olur…”

"DAYANACAK GÜCÜM KALMADI" DEDİ, DAYANAMADI…

Erdinç Dikmen (sağda)

Edirne Uzunköprü’den İstanbul Halkalı’ya hareket eden 362 yolcu ve 6 personelin bulunduğu yolcu treni 8 Temmuz 2018’de Çorlu’nun Sarılar Mahallesi yakınlarında raydan çıkarak devrildi. 7’si çocuk, 25 kişi yaşamını yitirdi, 328 kişi yaralandı. Gülce ve Özge Nur Dikmen trendeydi. Anneleri Funda Dikmen ve yeğeni Sena Köse ile birlikte. Gülce, Özge Nur ve Sena hayatını kaybetti. Anne Funda Dikmen ile Baba Erdinç Dikmen’in adalet mücadelesi başladı sonra. Hey şey açık seçik ortadaydı, raporlar ihmaller zincirine işaret ediyordu. Ama 3 yıldır kimse tutuklanmadı, görevinden alınan bile olmadı. Adalet arayışı sırasında gelen zarflarda ‘Eksiklerin giderileceği’ yazıyordu. Erdinç Dikmen’in ağırına gidiyordu bu muamele.7 Eylül’deki son duruşmada Gazeteci Mustafa Hoş’a ‘Adalet gelecek mi?​’ diye sormuştu; ‘Gelsin artık, gücüm kalmadı…’ diye devam ederek. Gücü kalmadı, kalbi dayanmadı. Duruşmadan 10 gün sonra hayatını kaybetti. Kazada iki kızını ve yeğenini kaybeden Funda Dikmen şimdi de eşini kaybetti.

"ERDİNÇ ABİ İÇİN ADALET ARAYACAĞIZ ARTIK"

Bu kadar sıkıntının, acının üstesinden gelmenin çok zor olduğunu ifade eden tren katliamında oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden Mısra Öz, şöyle devam ediyor:

“Adalet için gittiğimiz her duruşmada yaşadığımız hayal kırıklığı bizi o kadar üzdü, üzüyor ki. Bir babanın 3 yıldır beklediği adaletin gelmemesine sebep olanlar… Bu vebal onlarındır. 25 kişinin ölümünden Devlet Demiryolları sorumludur. Erdinç Abi’nin kalp krizi ile aramızdan ayrılışının sorumluğu da yargının üstündedir. Erdinç Abi’ye de sorumluluğumuz var artık. Bir aileyi yok ettiler, artık katiller kadar adaleti sağlamayanlara da öfkeliyim. Şimdi söyleyin bana, geç gelen adalet, adalet midir?​”

BABA BİLE YATTI DA 5 YAŞINDAKİ KIZA ÇARPANA BİR ŞEY OLMADI…

Takvimler 2001’i işaret ediyordu. O zamanlar daha 5 yaşındaydı Hediye Demirpolat. Evinin önünde oynarken çarpan otomobil nedeniyle yaralandı, felç geçirdi. Otomobil sürücüsünden şikayetçi olan baba Alican Demirpolat, bir yandan kapı kapı adalet arıyor, bir yandan kızının tedavisi için hastane hastane dolaşıyordu. Kuyucak’ta açılan dosya mahkeme kapatılınca, Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne geldi. Dava bir türlü ilerlemiyordu, çarpan kişi ‘nüfuzluydu’. Kızını sırtında mahkeme salonlarına taşıdı inşaat işçisi Baba Alican Demirpolat.

Kazadan 11 yıl sonra görülmeye devam edilen bir duruşmada dayanamadı, hakimle tartıştı. ‘Adalet istiyorum’ dedi. Bu yüzden yargılandı, 9 ay ceza aldı, hapis yattı. Sağlık durumu her geçen gün kötüleşen Hediye adaleti göremeden hayatını kaybetti 6 yıl önce. Geçen haziranda, yani 20 yıl sonra, davadan karar çıktı. 25 hakimin değiştiği ve röntgen sonucunun kaybolduğu davanın sonunda mahkeme, aileye 210 TL maddi, 1000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Karara tepki gösteren Baba Alican Demirpolat, “Yıllarca sırtımda engelli kızımı taşıyarak adalet aradım. Geldiğimiz sonuç 210 TL’lik değer. Ben şimdi nasıl kızımın mezarına gider ‘Senin yaşam değerin 210 TL’ derim. Adaletin bu mu mahkeme?​” demişti. Artık konuşmak istemiyor, ‘Halim yok’ diyor. Dosya Yargıtay'da, oradan çıkacak kararla süreç ya yeniden başlayacak ya da iç hukuk yolları tükenmiş olacak.

ÖNCEKİ HABER

Serhat Albayrak'ın Yaman Akdeniz'e açtığı davayı mahkeme reddetti

SONRAKİ HABER

Türkiye'deki hava kirliliğine karşı çağrı: DSÖ'nün önerdiği seviye yakalansın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...