Cam işçileri: Virüsü fabrikada kapıp ailelerimize bulaştırdık
İstanbul Esenyurt'ta termo cam üreten bir fabrikada çalışan işçiler "Kovidi işyerinde kaptık, ailelerimize yakınlarımıza bulaştırdık" diyor.

Fotoğraf: Pixabay
İbrahim KIZILYER
DİSK/Gıda-İş İstanbul Bölge Temsilcisi
Esenyurt Haramidere, Kıraç, Akçaburgaz, Hadımköy hattında 15-20 civarında cam fabrikası bulunuyor. Karşılaştığımız işçiler Akçaburgaz Mahallesi’nde termo cam üretilen bir fabrikada çalışıyor. Pandemi koşullarında hangi şartlarda çalıştıklarını, salgından nasıl etkilendiklerini konuşuyoruz.
İşçiler çalışma ortamından çektikleri videoları ve fotoğrafları gösteriyor. Termo camın ağırlıkla klasik üfleme yöntemiyle yaklaşık 1800 derecede erimiş camın, fırından pipo denen çubuğun ucuna alınıp nefesle balon gibi şişirilmesi olduğunu anlatıyorlar. Bu işin teknik kuralının ekip olarak çalışmak olduğunu söylüyorlar. Tezgah çevresine dizilmiş 7-8 kişiden oluşan ekip üyelerinin üflemeci olanları, belli bir zaman diliminde üflediği pipoyu hemen yanındaki fıskacıya (Üfleyerek cama şekil veren kişi) doğru uzatıyor. Yani 3-4 kişinin ağzında dolaşan pipo, kesmeci, çırak gibi işçilerin de ellerinde dolaştıktan sonra işin başlangıç noktası fırının yanına sıralanıyor.
İşçilere maske, mesafe ve hijyeni sorduğumda, “Abi o ne, bizim işte olmaz ki” diyorlar. Kışın bile kısa kolla çalıştıklarını anlatan işçiler ağızlarıyla çalıştıkları için maskeyi hiç takmadıklarını, toz-duman içinde seri bir tempoda çalıştıklarını anlatıyor. Çalışanların çoğunluğunun kovid olduğunu anlatan orta yaşlı bir işçi “Biz birbirimize bulaştırdık, ailelerimize bulaştırdık, o da yetmedi, Esenyurt ve bizim işçilerin oturduğu ilçelere taşıdık” diyor.
‘MÜLTECİLER DAHA ÇOK EZİLİYOR’
Ara sıra söz aldıkça işçilerin hakkını hukukunu anlatmaya çalışıyoruz. İşçi arkadaşlar göçmen işçilere sahip çıktıklarını, hatta Türkçe bilenlerle ücretlerinin yükselmesi için yol gösterdiklerini söylüyorlar. Suriyeli, Afgan, Afrikalı, Pakistanlı işçilerin dil farklılıklarının birlikte hareket etmeyi engellediğini de gözlemlemişler. Birkaç defa denetim de olmuş. Fakat fabrikayı 9 kapılı labirent gibi yaptıklarından dolayı denetimciler yönetim odasındayken göçmen işçileri zulalara gönderiyorlarmış. Ustalara daha yüksek maaşlar verilirken ortalama maaş asgari ücret, fıskacılar bunun bir tık üstü, kayıt dışı çalışan göçmenler asgari ücretin altında, üstelik fabrikada hiçbir sosyal hak yok.
İSİG kurallarını; devletini patronun sorumluluklarını da konuşuyoruz. İşçilerin birçoğu atlet-şort yarı çıplak çalışmak zorunda. Binlerce derece cam eriyiğinin olduğu çalışma ortamındaki sıcaklıkta, cama son şeklini vermek için kan-ter içinde cambazlık yaptıklarını, basit yanıkları, ufak yaralanmaları önemsemediklerini anlatıyorlar. Üretimde sağlık ve güvenlik için koruyucu malzemelerin öneminden, gerekliliğinden bahsetmemize karşın; iş elbisesi, iş ayakkabısı gibi terimleri sanki ilk defa bizden duyuyorlarmış algısına kapılıyorum. Birçok genç işçinin iş kıyafetini evden getirdiğini, göçmen işçilerin ise ev kıyafeti ile çalıştığını, hiçbir haksızlığa itiraz etme haklarının olmadığını ifade ediyorlar. İçlerinden biri “Biz de eziliyoruz, emeğimizin karşılığını alamıyoruz ama yabancıları hiç mi hiç insan yerine koymuyorlar” diyor.
‘DEVLET 12 YAŞINDA ÇOCUKLARIN ÇALIŞTIĞINI BİLMİYOR MU?’
Pandemi öncesi denetimler daha sık olurmuş. Şimdi şikayet ettikleri halde fabrika denetlenmiyormuş. Normalde 200’den fazla işçi 3 vardiya olarak çalışıyor. İşçilerden biri sigortası olanın 50 kişiyi geçmediğini söylüyor. Biz cam iş kolunun ağır ve tehlikeli olduğunu, bir kaza olduğunda cezasının da ağır olacağı varsayımında bulunduk. Ama patronun kaza geçiren işçileri anlaştığı özel hastanelere yönlendirdiğini söylüyorlar. Maddi desteklerle işçinin gönlünü kazanıyor ve bir sorun çıkmıyormuş. Belli bir sessizlikten sonra “Abi yapamazlar kanun var diyorsun, ama her şey bizim patronun elinde. Devlet şimdi bizim fabrikada çalışan işçilerin kaçak olduğunu, 12-13 yaşında Suriyeli çocukların çalıştığını bilmiyor mu” diye soruyor.
Evrensel'i Takip Et