11 Nisan 2021 00:02

Yaşamak için mücadele!

Fransa'da salgın döneminde sosyal mücadeleyi bastırma çabasına karşın "Yaşamak için mücadele" çağrısı yapıldı. Almanya'dan Taz aşı adaletsizliğine dikkat çekti. Biden'ın alt yapı paketi de gündemde.

Fotoğraf: Eren Araman/Evrensel

Paylaş

Fransa’dan seçtiğimiz yazı yeniden alınan kapanma kararı ve buna eşlik eden ideolojik-siyasi kampanyanın anlamını konu alıyor. La Forge dergisi, Cumhurbaşkanı Macron ve hükümetinin sokağa çıkma yasağıyla birlikte toplumsal mücadeleyi engellemek istediğini vurgularken “Virüsle yaşamaya alışma” çağrılarının ardında toplumsal mücadeleyi engellemek olduğuna dikkat çekiliyor ve “Yaşamak için mücadele” çağrısı yapılıyor.

Öte yandan Avrupa Birliği’nde pandemi ile mücadelede aşının önemine vurgu yapanlar, aşının dağılımında ulusal ve bölgesel çıkarlarını esas alıyorlar. Almanya’dan seçtiğimiz makalede, zengin ülkelerin yoksul ülkelere sınırlı aşı yardımı”aşı pastasının küçük kırıntıları” olarak yorumlanıyor ve aşıda patentin kalkmaması eleştiriliyor.

İngiltere’den seçtiğimiz makale, Biden yönetiminin alt yapı yatırımlarını ele alıyor. Planların içindeki işçiler lehine yatırımları “İşçileri ABD kapitalizmine kazanmak” olarak yorumlayan Morning Star ABD yönetiminin “neoliberalizmden vaçgeçtiğini” de ileri sürüyor.


YAŞAMAK, SERMAYENİN VİRÜSÜNE KARŞI MÜCADELE ETMEKTİR

La Forge 
Başyazı

Macron’un mayıs ortasına kadar kapanma ilanıyla birlikte pandeminin durmadan yüksekliği, hassas kırmızı çizgilerin çoktan geçildiği, sağlık çalışanlarının usandığı -ki bu gerçek- ve vatandaşların sorumsuzca davrandığına dair bir kampanya yürütülmeye başlandı. Sürekli mutasyon geçiren bir virüsün yayılmasının sorumlusunun bizler olduğu fikrini yaymak istiyorlar.

Siyaset ve sağlık sorumluları böylelikle epideminin kaotik yönetiminin sorumluluğundan da muaf tutulmak istiyorlar. Bundan dolayı bir korku ortamı yaratmak ve toplum içinde bölünmeler körüklemeye çalışıyorlar. “Hep birlikte” bu durumdan kurtuluruz fikrinin etrafında oluşan dayanışma duygularının tersine diğer halklara karşı, özellikle de “uzakta” olanlara; Afrika ya da Latin Amerika, Asya’da olanlara karşı ya şüpheli davranmayı ya da kayıtsız olmayı yaygınlaştırıyorlar. Aşıya ulaşma konusunda herkesin herkese karşı mücadele ettiği bir kavgaya giriştiler.

Rusya ve Çin, kısmen de Küba, aşıyı siyasi ve diplomatik bir silah yapmakla suçlanıyor ve bundan dolayı aşılarına da onay verilmiyor. Bu ideolojik tavrın ciddi sonuçları var ve teşhir edilmelidir. Aynı sırada kemer altı vuruşlar, “Aşı nakliyelerinin bloke edilmesine” yönelik manevralar, ek aşı alınması için gizli müzakereler yürütülürken, resmi olarak AB adına yapılan görüşme yürütenlerin başarılarından, kolektif davranmanın önemi iki yüzlüce öne çıkartılıyor. Aslında AB bugün olduğu kadar hiçbir zaman bu oranda bölünmüş görünmemişti, ama bu gerçeklik onun doğasının, kapitalist emperyalist inşasının bir parçasıdır.

Birkaç ay içinde dev ilaç tekelleri, yüzlerce milyon insanla sayılan bir pazara yönelik kamu parasıyla kitlesel bir üretim ve dağıtım sistemini yürürlüğe koydu, var olan virüs varyantları art arda (yeni) aşıların yapılması gerektiğini ve bunun uzun vadeli olacağını gösterdiğinden dolayı bu pazar tekeller açısından garanti altında.

Kimi yorumcuların “Virüsle birlikte yaşamak”tan bahsetmesinin ardında aslında ima ettikleri fikir tam da budur. Bir Fransız laboratuvarın aşıyı üretememesi, dünyanın üçüncü silah satıcısı olmakla övünen, Mali’ye Sahra’ya ve diğer emperyalist savaş alanlarına asker gönderen ve bunun maliyetini eğitimin, sağlığın, sosyal korumanın, kültürün olanaklarını kısarak karşılayan Fransız emperyalizmi devletinin durumunun göstergesidir. Keşifler için çaba sarf eden bilim insanları ve emekçilerin değerleri burada söz konusu değildir elbette, söz konusu olan tekellerin ve onun hizmetinde olan devletin tercihleri ve öncelik verdikleri alanlardır.

Yaşamak, dışarı çıkmayarak kapanmak, sosyal ilişkilerden kopmak, bireysel özgürlükleri var eden kolektif hakları savunmak için mücadeleden vazgeçmek değildir. İşçilerin, emekçi kitlelerin ve halkların birliği için çaba sarf etmektir; bölünme ve “ırk” ya da din temelinde dışlanmalara karşı mücadele etmektir.

Yaşamak, işten atmalara karşı mücadele etmek ve çalışma koşullarının, ücretlerin geriletilmesine, genç ve yetişkinler için çalışmanın esnekleştirilmesine, uzaktan çalışmanın doğurduğu mesai saatlerinin uzatılması, karşılığının ödenmemesine karşı mücadele edenlerle dayanışma demektir. Kültür hakkımızı savunma, bu sektörün emekçilerinin çalışma, üretme hakkını savunmak demektir. Aynı şekilde diğer ülkelerde tekel ve zenginlerin hizmetinde aynı politikalara karşı mücadele edenlerle dayanışmak demektir.

Yaşamak geleceğe yelken açmaktır, toplumun köklü değiştirilmesi, devrimci dönüşümü için mücadele etme hakkını savunmak ve hemen derhal bu yönlü çaba sarf etmektir. 

(Çeviren: Deniz Uztopal)


PANDEMİYE KARŞI KÜRESEL MÜCADELE

Anna HOLSZSCHEITER
Taz

Aziz Martin efsanesinde, Romalı asker Martin, artık üşümeyinceye kadar sıcak paltosunu çıkarmaz. İyice ısındıktan sonra önce yarısını, sonra tamamını karda donmakta olan yoksullara verir. 

Bu ilkeye göre, ABD, Büyük Britanya, Almanya ve aşılara ayrıcalıklı erişimi olan diğer bazı ülkeler, üretim fazlasının bir kısmını alicenap havalarda ‘diğerlerine’ vermeden önce kendi halklarını “aşılamak” için çabalıyorlar. Bunun Rusya ve Çin versiyonu da var: St. Martin ceketinin bir parçasını veriyor, ama fedakarlığından değil; fakir, donmuş adamı kendine bağlamak için.

Çin’in Sinovac aşısının Afrika ülkelerine gelişinin sahnelenme şekli de bunu gösteriyor. Zengin ülke nüfusunun büyük bir kısmı öngörülebilir gelecekte herhangi bir aşı olmuş olacak -ve böylece virüsün yayılmasını, enfekte, ağır hasta ve ölülerin sayısını azaltması bekleniyor.

Zengin ülkelerin ilaç şirketlerine ısmarladıkları aşı dozları göz önüne alındığında, yakın gelecekte aşılarla dolacaklarını varsaymak mantıklı. Ancak görüldüğü üzere şimdilerde aşı rakabeti oldukça yoğun. Slogan şu: “Önce gelen pazarı kapar.” Eylül 2020’nin başında, o dönemde hedeflenen aşı miktarının yüzde 51’i, dünya nüfusunun yalnızca yüzde 13’ünü temsil eden ülkelere “ayrıldı”.

Aynı zamanda, arz ve talep arasındaki aşırı dengesizlik aşı fiyatlarını yukarı çekiyor. Ara sıra zengin ülkeler tarafından yapılan cimri aşı bağışları, “uluslararası dayanışma” olarak adlandırılmayı hak etmiyor. ABD kendisine 2 milyar aşı dozu ayırdı, AB ise 1 milyar.

Uluslararası dayanışma yerine ulusal çıkar politikaları, programatik kararların engellendiği yerlerde de geçerli; örneğin, Dünya Sağlık Örgütü üyesi Almanya dahil güçlü bir ilaç sektörüne sahip tüm ülkeler kovid-19 aşılarına ilişkin patentlerin askıya alınmasını engelliyor. Küresel bir pandemide 1 yıldan fazla yaşayıp ölmenin ardından, gerçek bir küresel sağlık politikasının hatları gitgide ortadan kayboluyor.

Virüsün hızla yayılması, sağlık sistemlerinin pek çok yerde çökmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan yeni virüs mutasyonları ortadayken, sağlığın küresel olarak ele alınması gerektiğini kim inkar edebilir ki? Yine de uluslararası iş birliği her zamankinden daha zayıf görünüyor. Kısa bir süre önce, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB’nin aşıların yeniden dağıtımını ancak Avrupa’da daha iyi bir üretim durumu varsa düşüneceğini açıkladı.

41 milyon aşı dozunun, uluslararası iş birliği ile AB dışındaki 52 ülkeye ulaştırılmış olmasından dolayı mutlu. Aşı dağıtımı mücadelesinde ortaya çıkan dramatik eşitsizlikler, ada tarzı sağlık politikasıyla küresel çözümlerin nasıl yok edildiğini göstermekte. Bu ciddi gelişme, birçok ülkenin dünya sağlık sistemlerine erişimde küresel eşitsizliği azaltmak için onlarca yıldır sürdürdüğü çabaları etkisiz hale getiriyor.

Birileri küresel aşı dayanışmasının yokluğuna değindiğinde hemen; “Ama bizde Covaxvar !..” deniyor. Dünya Sağlık Örgütü küresel aşılama ittifakı Gavi ve araştırma platformu Cepi arasındaki bir iş birliği olan Covax, küresel kuzeyin milliyetçi çıkar politikasına karşı çıkmak için önemli uluslararası bir girişim.

Covax’ın arkasındaki fikir, devlet ve özel bağışçıların, birleştirilmiş pazar gücü sayesinde daha iyi koşullara ulaşabilecek, başka bir deyişle aşıları daha ucuza edinebilecek ve böylece onları çok zayıf sağlık sistemleri için uygun hale getirebilecek bir fona ödeme yapması.

Covax’ın 2021 sonuna kadar dünya çapında sağlık personelini ve özellikle savunmasız grupları aşılama hedefi, aşı eksikliği göz önüne alındığında büyük olasılıkla ütopik kalacak. Halk Aşı İttifakı, 70 düşük gelirli ülkede Covax’ın en iyi ihtimalle on kişiden yalnızca birini aşılayabileceğini tahmin ediyor. Öyleyse, Covax ortaklığını “adil” ve “eşit” terimleriyle ilişkilendirmek uygun mu?

27 Şubat 2021’de, ABD’de Biontech’in aşısının onaylanmasından 2.5 ay sonra, ilk 600 bin doz aşı Covax küresel ortaklığı aracılığıyla Gana’ya teslim edildi. Dünyanın fakir ve en fakir ülkelerinden birine aşı ulaşması bir başarı olarak selamlandı.

Aslında, bu sadece dev pastadan küçük bir kırıntı. Sağlık sistemlerinin sistematik olarak güçlendirilmesi söz konusu olsaydı, teknoloji transferi ve geçici patent korumasından feragat ilk sırada gelirdi.

Herkes için bağlayıcı insan hakları fikrinden yola çıkarsak, aşı da uluslararası dayanışma, adalet ve iş birliğine odaklanmalıydı. Bunun yerine, yoksul ve en yoksul ülkelere sadaka verilmesi yeterli görülüyor ve alicenaplık olarak değerlendiriliyor.

(Çeviren: Semra Çelik)


BIDEN’DAN DEVASA TEŞVİK PAKETİ YENİ BİR STANDART BELİRLİYOR

James MEADWAY
Morning Star

Joe Biden yönetimi, ağırlıklı olarak ABD’deki en yoksul işçilere yönelik 1.9 trilyon dolarlık ilk teşvik paketiyle çarpıcı başlangıç yaptı. Bunu 2 trilyon dolarlık bir “Amerikan İş Planı” izleyecek.

Amerika’nın dökülen kara yolu ve demir yolu altyapısını elden geçirmek için 621 milyar, üretim için 300 milyar, uygun fiyatlı konut için 221 milyar, ülke genelinde süper hızlı geniş bant için 100 milyar, araştırma ve geliştirme için milyarlarca dolar harcanması planlanıyor. Ölçek açısından, Başkan Franklin Roosevelt’in 1930’lardaki ‘Yeni Düzen’inden bu yana ABD hükümeti buna benzer bir şey yapmaya kalkışmadı. (…)

Pakette ayrıca, ABD genelinde sendikal hakların önemli bir uzantısı olan Örgütlenme Hakkının Korunması Yasası yer alıyor, sözde “çalışma hakkı” yasasını eyalet düzeyinde kaldırıyor ve sendika faaliyetlerini engellemeye çalışan işverenlere sert yeni cezalar uyguluyor. Demokratların az çoğunluğa sahip olduğu Senatodan geçişi garanti edilmiyor, ancak yönetim yakın gelecek için net bir işaret koyuyor. Bu, gezegendeki en büyük ekonominin neoliberalizmden vazgeçişine ve hükümetlerin ekonomiyi yönetimi beklentisinde temel bir değişime işaret ediyor.

2008 mali krizinden bu yana, Marianna Mazzucato gibi ekonomistlerle Çin ve Güney Kore gibi ülkelerin açık örneklerinin teşvik ettiği kilit endüstrileri ve sektörleri yeniden popüler kılan “sanayi politikası” ile dünya çapındaki hükümetler ekonomik müdahalelerinde daha açık sözlü davrandılar. Bu eğilim, kovid-19 salgınıyla hızlandı. Ancak ABD’deki ilerici ve sosyalistlerin ABD’deki tartışmayı değiştirmedeki rolü, Senatör Bernie Sanders’ın Demokratları sola çekmesi ve ilk 1.9 trilyon dolarlık teşvik tasarısını Senatodan geçirmesi burada temel bir rol oynadı.

Elbette Biden daha da ileri gidebilirdi. Planlanan harcama, elektrikli araç altyapısı için 174 milyar dolar ve yeşil elektrik için 100 milyar doları içeriyor ve bu da onu ABD tarihindeki en büyük yeşil harcama programı haline getirmeye yardımcı oluyor. Ancak ABD’nin -Biden’ın ilk başkanlık eylemlerinden birinde yeniden ABD yasalarına imzaladığı- Paris İklim Anlaşması doğrultusunda karbonsuzlaşma konusunda daha da hızlı hareket etmesi gerekecek. Alexander Ocasio-Cortez, önümüzdeki 10 yıl içinde 15 milyon yeşil, sendikalı iş yaratmak için 10 trilyon dolarlık bir artış çağrısında bulundu. Paketin Senatonun gerici blokundan geçmesi ise garanti edilmiyor.

Ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın son ABD-Çin zirvesinde retoriği yeniden canlandırmasıyla Çin’e yönelik niyet çoktan netleşti. Biden’ın Geçici Ulusal Güvenlik Stratejisi, birincil tehdit olarak “iddialı” Çin’i belirlerken, Trump dönemi yaptırımları ve ticaret tarifeleri yürürlükte kalıyor. Ve eğer uygulanırsa, teşvik paketleri muhtemelen bu gerilimleri şiddetlendirecek, genişleyen Çin ekonomisinden ABD ithalatını artıracak ve ticaret açığını büyütecek.

ABD’nin en büyük korkusu, Çin’in ABD’yle eşleşmekle kalmayıp, 5G ve yapay zeka gibi kritik ve gelişmekte olan teknolojilerde dünya için bir liderlik sağlaması. ABD’nin teknolojik liderliğini kaybetme tehdidi -ticaret açığından ziyade- çatışmanın gerçek itici gücüdür.

Müdahale, dünyanın en büyük kapitalist ekonomisinin kendi problemleriyle karşılaşmasını da engellemeyecek. IMF Eski Başekonomisti Olivier Blanchard, şu anda kovid-19’un ABD işletmelerini dünyada giderek daha az rekabet edebilir hale getirebilecek önemli ve uzun vadeli maliyetler üretme olasılığının yüksek olduğu konusunda uyarıda bulunanlar arasında.

ABD merkez bankası, Federal Rezerv, geçici bir artışın ardından yakın gelecekte yalnızca düşük bir büyüme öngörüyor. Artan maliyetler ve yavaş büyümeyle karşı karşıya kalan ABD işletmeleri, harcamalarını kısma baskısı hissedecektir. Kaçınılmaz olarak bu, işçilerin ücretlerini ve koşullarını sıkıştırmaya çalışmak anlamına gelecektir. Biden planının bir kısmı, güç ve gelir dengesini tekrar biraz işçilere kaydırarak bir bütün olarak ABD kapitalizmine desteği yeniden inşa etmektir. Ancak bu, maliyetleri düşürmek isteyen belirli ABD işletmelerinin talepleriyle zıtlaşabilir.

Öyleyse, diğer hükümetlerin hırs ölçeğinde ve çalışma yanlısı yasalar açısından Biden liderliğini takip etmesi gerektiği konusunda ısrarcı olmalıyız, ancak bu ona veya yönetimine serbest geçiş hakkı vermek anlamına gelmez.

ABD’nin Çin’e veya diğer devletlere yönelik saldırısına, özellikle İngiltere gibi yakın müttefiklerinin sürüklenebileceği durumlarda karşı çıkılmalıdır. Ve ABD işçilerine yönelik saldırılara direnilmeli ve uluslararası dayanışma ile karşılanmalıdır, tıpkı Amazon işçilerinin sendikaların tanınması için savaşırken gösterdiği gibi.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

ÖNCEKİ HABER

İstanbul alarm veriyor: Hastalar acilde yatak bekliyor, yoğun bakımlar doluyor

SONRAKİ HABER

Van’da kadınlar engellemelere rağmen İstanbul Sözleşmesine sahip çıktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...