Eğitim emekçisi yazdı: Eğitimden uzakta
"Çalışmadan ücret aldığımız ücretin ‘yük’ olduğu vb. gibi içimizi acıtan söylemlerle karşılaştık. Ama öğrencilerimiz ve velilerimizden aldığımız dönüşlerle moral bulduk.”

Fotoğraf: Evrensel
Narlıdere’den eğitim emekçisi
İzmir
Pandemi süreci ile beraber diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de hükümet uzaktan eğitim kararı aldı ancak ilk günden bu yana yaşanan belirsizlikler, teknik altyapı yetersizlikleri halen ve hatta artarak devam etmekte. Toplumun her katmanından her iş kolunda olduğu gibi eğitim alanında da büyük sıkıntılar yaşanmakta; hem bir eğitimci hem de bir veli olarak isyan ettik. Çoğu iş kolu gibi eğitimciler de uzaktan esnek çalışmaya geçti. Evlerimizde ders anlattığımız alanlar, köşeler oluşturduk. Biz ders anlatırken çocuklarımız ders dinlemeye çalıştı. Bu süreçte, çalışmadan ücret aldığımız ücretin ‘yük’ olduğu vb. gibi içimizi acıtan söylemlerle karşılaştık. Ama öğrencilerimiz ve velilerimizden aldığımız dönüşlerle moral bulduk.
Pandeminin başladığı ilk günden beri uzaktan eğitim gündemde; ilk zamanlar altyapının iyileştirileceği ve bir düzene gireceği söylense de şu gün olmuş, bir iyileştirme yapılamamıştır. Gerçi öğrencilerine ulaşmak için çabalarken kaybettiğimiz eğitimcilerin ve ders dinlemek için hayatını kaybeden öğrencilerimizin haberleri yanında bu yazdıklarımızın çok bir önemi yok.
Ama eğitimciyiz; işimiz eğitmek... Bir öğretmen olarak yaşadığımız sıkıntıları sıralamak gerekirse; 31 Ağustos itibariyle eğitim öğretim uzaktan da olsa başladı. 3 haftalık süreçte yarım dönemde öğretilmesi gerekenleri anlatmamız istendi. Her gün 2 saat (ilkokul seviyesi okullar için) ders anlatmaya çalıştık. Sisteme bağlanmak, uzaktan eğitim şartlarında ders hazırlığı yapmak, dersi sunmak için çok çabaladık. Bu şartlarda tüm sınıfların ders başı yaptığı 21 Eylül’e geldik. Bu tarihten itibaren EBA sistemi üzerinden ders anlatmaya çalışırken bilgisayar monitörlerinde ‘çok kalabalık’ uyarısıyla karşılaştık. Tüm ülkedeki öğrenci ve öğretmen sayısı belli iken bu ifade ile karşılaşmak meslektaşlarımız arasında esprilere bile neden oldu. “EBA’nın tüm yükü kaldıramayacağı” (İyileştirmelere rağmen) anlaşılınca başka platformlara yönlendirilmeye çalışıldık ki ancak güvenlik açıklarına karşı (kKi bu konuda da basına yansıyan haberlere rastladık) sorumluluğun öğretmenlerde olduğu ifade edildi.
Ortaokul, lise ve dengi okullarda öğretmenlerin yüz yüze eğitimde olduğu gibi program hazırlansın, sınıflarımıza tek tek ders anlatalım talepleri okul idareleri tarafından reddedildi. Gerekçe “Sistem izin vermiyor” oldu. Sınıflar ikişerli üçerli birleştirildi, 90-100 kişiye varan gruplara ders vermeye çalışıyoruz. Örneğin 100 kişilik öğrenci grubundan 70-80 kişi derse katılırsa kendimizi başarılı sayıyoruz, ya geriye kalan 30 kişi? “Bu eğitimde feda edilecek tek bir fert yoktur” sözü ile çelişmemekte midir? Uzaktan eğitime ulaşmakta bile eşitsizlik, adaletsizlik gün gibi ortadadır.
Şu an bir sınıf öğretmeni olarak bilgisayar başında günlük 6 saat ders anlatıyorum (Çok verimli olmadığını da biliyorum). Ayrıca bir öğrencinin bu kadar süre ekran karşısında kalması da ne kadar doğrudur tartışılır. Milli Eğitim Bakanlığının çalışma planına göre öğretmenler sabah 08.30 ile akşam 20.00 arasında çalışmaktadır. Derslerin planlanması, ders girişleri, öğrenci devam takip, bilgilendirmeler, rehberlik çalışmaları, ders saatleri dışında öğretmenler tarafından yapılmakta. Ayrıca sınıf öğretmenleri ders anlattıkları saatler dışında nöbet tutmakta nöbete denk gelen derslerini ayrıca telafi etmek zorundalar. Bu uygulama okuldan okula, ilçeden ilçeye değişmektedir. Tüm bu olumsuzlukların yanında her gün gelen resmi yazılar durumu daha da zorlaştırıyor. Öğretmenler sıkıntılar karşısında veli ve öğrenci ile karşı karşıya bırakılıyor. Bir nesil eğitimden uzak, öğretmenler çaresiz bırakılıyor.
Evrensel'i Takip Et