28 Nisan 2018 23:02

Bir rüzgâr gerek

Değinmeler: Bir rüzgar gerek şimdi. Hepimizin birlikte üfleyerek oluşturacağı, gökyüzünü bulutlandıracak, denizi dalgalandıracak bir rüzgar.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Adnan ÖZYALÇINER

YAŞANAN YAŞATILAN

Ben öykülerimde yaşadıklarımı yazdım. Daha çok da bize yaşatılanları, dayatılanları yani. Öykülerimde onlar var. Sizler varsınız.

KARMAŞA

Sabah mı oluyor, akşam mı? Güneş mi doğuyor, ay mı? Rüzgar mı esiyor, fırtına mı geliyor? Yağmur mu yağan, kar mı? Sıcak mı, soğuk mu?

Sonuçta hem üşüyoruz, hem terliyoruz; hem aydınlıktayız, hem karanlıkta; hem ağlıyoruz, hem gülüyoruz. Aynı anda.

İFADE ETMEK

Sanat, edebiyat insanın kendisinin olduğu kadar yaşadıklarının yanında yaşananların da ifade edilmesinin bir yolu olmalıdır.

KARGALAR DA

Kargalar da evcilleşti. Önceleri ağaç üstlerinde, damlarda fing atarlarken şimdi güvercinler, kumrular, serçeler gibi ayak altındalar. Yollarda kedilere konan mamaları tavuk gibi gagalamaya başlayalı bu böyle.

GERÇEK KALABALIK

Kitaplarla insanlar bir arada, aynı kalabalığın içindeler. Kitap kitaptan, insan insandan ayrılmaksızın. Birlikte.

DONDU KALDI

Üst üste, sırt sırta gök tırmalayanları diktiniz. Yeryüzü gibi gökyüzünü de parsellediniz. Sesimiz soluğumuz kesildi. Ne gökyüzünde kuş, ne yeryüzünde ot ocak kaldı. Betona kesti dünya. Dondu kaldı.

CEZA ALANI

Ceza alanının içindeyiz. Hepimiz. Penaltıyı kim atacak ya da atılabilir mi? Atılırsa auta mı gider, kaleci mi kurtarır, yoksa gol mü olur? Belli değil.

Ceza alanının dışı da, stat da bomboş şimdi. Ceza alanının içinde herkes çünkü.

BİR RÜZGAR GEREK

Gökyüzü düz mavi. Göz alabildiğine. Altında yatan deniz aynı renkte, kıpırtısız. Ressamın astar boyasını çekip bıraktığı donuklukta. Bir rüzgar gerek şimdi. Hepimizin birlikte üfleyerek oluşturacağı, gökyüzünü bulutlandıracak, denizi dalgalandıracak bir rüzgar.

IŞIYARAK

Kara tenli bir genç kadın, büyük bir otelin balkonunda, gittikçe ışıyan denize bakıyordu. Kara teni ışıyarak. Yanına gelen ak tenli genç kadınlarla birlikte. Işıyarak...

SONUNA KADAR

Ne yolumuz, ne de yürüyüşümüz bitiyor, aynı yolda belli bir noktaya kadar. Oraya vardığımızda ya da ulaştığımızda dönüşü olmayan aynı yol karşılıyor bizi. Uzayıp giden bir yol. Sonuna kadar. Neyin sonuna kadar? Yolun mu, kendimizin mi?

İŞ İŞTEN GEÇTİ

Umudumuz ana yolun sonundadır diye düşünenler, sağa sola bakmaksızın, dümdüz yürüdüler. Hep aynı yolda. Acele acele. Ana yolun sonuna yaklaştıklarında umduklarını bulamayacaklarını anladılar. Ara yolların çoktan geçildiğinin ayırdına ancak o zaman varabildiler. Geç olarak.

ÖNCEKİ HABER

'Üniversiteleri bölen tasarı Meclisten geçse de üniversiteden geçmez'

SONRAKİ HABER

AKP İzmir il kongresine hastanelerden otobüs kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...