26 Mart 2017 00:44

'Evlilik programları iktidar için çok kullanışlı bir araç'

Prof. Dr. Dursun, gündemin tartışma başlıklarından biri olan evlilik programlarını ve KHK ile kaldırılacağı iddialarını Evrensel'e değerlendirdi.

Paylaş

Burcu YILDIRIM

Gündemin en yoğun tartışma başlıklarından birini “evlilik programlarının kaldırılması” oluşturuyor. Mecliste “Evlilik/İzdivaç Programlarının Aile Kurumuna Olumsuz Etkilerinin Araştırılarak Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla” bir alt komisyon bile kuruldu. Sonra da komisyon çalışmalarının uzun süreceği, Eylül 2017’de başlayacak yayın döneminden önce bu programların yasaklanması için OHAL kapsamında KHK çıkarılacağına dair iddialar haberlerde yer aldı. Bizzat Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş televizyondaki evlilik programlarının KHK ile yasaklanacağına ilişkin iddiaları “Aile müessesini ortadan kaldıracak acayip programlar var. İnşallah önümüzdeki süreçte bunu büyük ihtimalle bir KHK düzenlemesiyle gündeme getirebiliriz” diyerek doğruladı. RTÜK, evlilik programlarına ilişkin gelen şikayetlerin 136 bin 290’ı aştığını ve bir çeki düzen verilmesi gerektiğini açıkladı. Programların kaldırılması değil, büyük para cezalarıyla “hizaya çekilmeleri” kararı çıktı RTÜK toplantısından. 

2000’lerin başından beri dünya televizyonlarında esen “reality show” rüzgarlarının etkisiyle aile ve evlilik odaklı, daha yerel formatlar arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu evlilik programları başladığı ilk günden beri tartışmanın odağında. Bugün anayasa referandumunun ön günlerinde, yeniden tartışmaya açılması ve gündem olması ise oldukça manidar. 

Peki bir zamanların “aileyi yüvelten, evliliği teşvik eden” tam da bu nedenle “makbul” olan programların şimdi “tü kaka” olmasının arkasında ne var? Bu programlar gerçekten bir KHK ile yayından tümden kaldırılır, tarih olurlar mı? 

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Çiler Dursun sorularımızı yanıtlıyor:Çiler Dursun

Evlilik programları uzun zamandır gündemde ancak son zamanlardaki tartışmalar bu programların yayından kaldırılması talebini de getirdi. Siz programların kaldırılması talebine nasıl bakıyorsunuz?

Yayından kaldırma, bu programların yayımlanmaya başlandığı günden bugüne gelinceye kadar program formatlarında sunulan içeriklerle birlikte evlilik kurumunun saygınlığının zayıflaması eleştirilerinin güçlendiği bir dönemde karşımıza çıktı. Yani evlilik kurumunun kutsallaştırılacağı, olumlanacağı, yüceltileceği ve toplumsal cinsiyet ilişkilerini regüle edeceği beklenen programlar, gittikçe tam tersine işledi. Evliliğin anlamını ve itibarını yerle bir etmeye başladı. Programlarda karşı karşıya getirilen gelin ve damat adaylarının evlilikten beklentileri, daha çok maddi çıkarlar ve toplumsal yaşamda bir güvence arayışına kitlenmeye başladı. Ve evlilik işinde romantik, aşki ya da vafekarca ve cefakarca yeni nesilleri yetiştirmeyi her şeye rağmen üstlenmekle ilgili bir özgeci boyutun kalmadığı ayan beyan ortaya çıktı. 

Yasaklama meselesine gelirsek; herhangi bir programın ya da içeriğin medyada yasaklanmasına baktığım gibi bakıyorum bu duruma. Stratejik ve ideolojik bir girişim, ama bekledikleri sonuçları vermez. Toplumsal bir olgunun herhangi bir temsilini medyadan yok ettiğiniz zaman, o olguyu gerçek ilişkiler alanından yok edebilir misiniz? Hem evet hem hayır. Evet yok edersiniz; çünkü hakkında konuşulmaz ve düşünülmez hale gelen olgu kısmen yoklaşır, yokmuş gibi yapabilirsiniz oysa devam ediyordur varlığı. Olguyu görünmez kılmak, bu iktidarın son yıllarda keşfettiği bir şey. Örneğin sağlık çalışanlarına şiddet mi arttı toplumda, medyada haberlerde dizilerde sağlık çalışanlarına şiddet içeriklerine yer vermeyelim ki örnek almasınlar diye düşünülüyor. Oysa durumun “çözümü” bu kadar basit değil. Örtük sansürle mümkün de değil. Olguyu görünmez kıldığınızda, olguya yol açan somut koşullarını da ortadan kaldıramıyorsanız, o olgu dönüp dolaşıp dolaylı bir biçimde de olsa temsil alanına kendisini atar ve varlığını da gerçek ilişkiler alanında sürdürür. 

YASAKLAMA TARTIŞMASI ‘KUTSAL AİLE’Yİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN

Programlara eleştirinin iki yönü var; ‘Aile değerlerine ve Türk toplum yapısına uygun olmadığı’ eleştirisi ve ‘Evliliği kutsallaştıran, kadınları aşağılayan, evliliği bir kurtuluş ve çare olarak gösteren programlar olması’... Aynı programlar için bu iki farklı değerlendirmenin kaynağı nedir?

Evlilik programlarını üç döneme ayırmak gerekir. İlk dönem, programların gerçekten evlilik kurumunu aile yapılanması için “saygın, zorunlu ve en mükemmel kurum” olarak inşa etmeyi kısmen başardığı başlangıç dönemi. Evliliğin bu programlarda doğrudan kutsallaştırılması ve olumlanması, romantizm/aşk vurgusu bu ilk döneme ait söylemlerdi. Şimdi ikinci dönemi yaşıyoruz: evlilik kurumunun aşktan uzaklığının belirginleştiği ve tarafların toplumsal yaşamdaki maddi güvence arayışlarıyla ilgisinin açığa çıktığı dönem. Tam da bu noktada evliliğin itibarının bu programlarla sarsıldığı iddia ediliyor. Yani örnek alınacak aileler kurulamıyor, taraflar istek ve amaçlarını gayet kaba biçimde tak tak söyleyiveriyorlar. Tabii bu söyleme hallerinin kadın ya da diğer toplumsal cinsiyetler aleyhine boyutlarını hep akılda tutmak lazım. Söz konusu programların aile yapısına uygunsuzluğu tam da ikinci döneme geliyor, KHK ile kaldırılmasına giden tartışmaları alevliyor. Üçüncü döneme ise girmek üzere olduğumuzu düşünüyorum. Programlar KHK ile yasaklanmayabilir ancak çok ağır mali yaptırımlar ile kanallara sıkı bir format revizyonu yaptırtılabilir. Bu revizyon ise evlilik ve aile kurumlarının kutsiyet ve yüceliğinin tahkimi için olacaktır kuşkusuz. Cezalandırıcı sistemin ağırlaşması, aile kurma ile ilgili neyin nasıl düşünülmesi gerektiğine dair bir anlam rejimini yapılandırmaya yönelik olacaktır. 

Bu programların konuklar, uzmanlar eliyle aile ve toplum hayatını düzenleme rolü üstlendiğini de gördük. Bu uzmanların ifade ettiği şeylerle iktidarın aileye, kadına ve topluma söylediği şeyler arasında çok fark yok. Ancak bu programlar şimdi iktidar tarafından eleştiriliyor. Bir zamanların ‘makbul’ programları şimdi neden ‘öcü’ oldu?

Bunu tam olarak ‘öcü olma’ ya da ‘tü kaka edilme’ olarak görmemek lazım. Programlardaki aile kurumunu sarstığı ve evlilik kurumunu değersizleştirdiği düşünülen, iyice ayyuka çıkan söyleme karşı çıkıyor siyasal iktidar. İlginç olan şu ki, programların neden sakıncalı olduğunu ifade ederken bile, doğru anlayışın ne olması gerektiğini bir kez daha ama bu kez o programları olumsuzlayarak dikte ediyor. Yani siyasal iktidar hâlâ ve hep aile kurumsallığını dizayn etmeye çalışıyor. Evlilik dışındaki hiçbir aile yapısına varoluş hakkı verilmemiş olunuyor. Programların tıpkı daha önce çok tartışma konusu yapılan gündüz kuşağı kadın programlarında olduğu gibi formatının farklılaşarak, bir biçimde geri döndürüleceğini zannediyorum. 

PROGRAMLARIN KALDIRILMASI İKTİDARIN İŞİNE GELMEZ

Bir yandan KHK ile yayından kaldırma tartışmaları bizzat hükümet sözcüleri eliyle yapılırken diğer yandan RTÜK’ün yayından kaldırma talebine ile ilişkin karar vereceği toplantıda AKP’li üyeler “kaldırılmaması” yönünde karar vermeleri buna işaret o zaman? 

Evet, bu programlara ihtiyaç duyuyor siyasal iktidar; çünkü evlilik ve aile ile ilgili uygun olmayan içeriğin, sakıncalı değer sisteminin, yer verilmemesi gereken anlamların ne olduğunu söyleyerek ya da işaret ederek, toplum mühendisliğini bir biçimde sürdürmek niyetinde. Programların kaldırılması demek, böylesi bir söylem ekonomisini yaratabileceği bir enstrümandan yoksun kalması demek olacak. Gerek yok ki buna! Üyeler ne yaptığını biliyor yani. Hazır elde birtakım medyatik enstrümanlar da var iken… Yoksa kadınlara yönelik “kahkaha atmasın, kısa etek giymesin, çiklet çiğnemesin, çalışmasın” vb… bunları siyasilerin kendilerinin söylemesi zorunluluğu belirecek ki onda da büyük toplumsal tepki çektikleri geçmişte görüldü. Bu programlardaki kadın ve erkek adaylar, aileleri, konuklar, sunucular elbirliği ile ve gayet inanmış biçimde ortak duyu alanında hâlihazırda geçerli evlilik ve aile üzerine en muhafazakar söylemi inşa ediyorlar zaten. Ezcümle, programlara yönelik yapılan eleştiriler bile, “Doğru evlilik ve sağlıklı aile yapısının” ne olduğunun siyasal iktidar tarafından konuşularak işaret edilmesi yani belirlenmesi açısından bir imkan yaratıyor.

GÜNDEMİN SİYASETSİZLEŞTİRİLMESİ İÇİN REFERANDUM ÖNCESİ ‘EVLİLİK PROGRAMI’

Bu programların bu kadar eleştiri alıyor olmasına rağmen çok seyredilmesini, takip edilmesini hatta gündemi belirlemesini nasıl değerlendirmek gerekir?

Medya sürdürülebilir bir varoluş için iyi kötü bir harita sunar. Evlilik programları da tıpkı diğer tüm program içeriklerinde olduğu gibi bu haritada bir yeri işaret ediyor; insanların yabancı biriyle bir araya geldiklerinde ayakta kalabilmesinin koşullarını... Onun için kaba bir biçimde katılımcılar karşılıklı maddi beklentilerini çekinmeden ifade edebiliyor. Ortada bir pazarlık yapılıyor. Bu pazarlıkta aşk, tabiri caizse güvenlik arayışına kurban ediliyor. Modern toplum bunu zaten çoktan kurban etmiştir. Şimdi bu aşktan feragat etme halinin toplu ayinini evlilik programları aracılığıyla gerçekleştiriyor. 

Gündemi belirlemesi ise, referandum öncesi anayasa değişikliğinin enine boyuna tartışılması gereken bu son dönemeçte, siyasal iktidar açısından gündemin olabildiğince siyasetsizleştirilmesi gereği ile ilgili. Ancak bu programların kendisinin yaptıkları ve yapamadıkları ile çok kapsamlı gündelik hayat siyaseti ile ilgili bir boyutu olduğu da unutulmamalı. 

SOSYAL PROJENİN YÜZÜ SUNUCULAR: HER ŞEY MARKA DEĞERİ İÇİN!

Program sunucularının programla özdeşleşmelerinin yanı sıra kadına yönelik şiddet, çocuk yaşta evlilikler, kadın girişimciliğinin artırılması vs gibi projelerde, ‘rol model’ ya da ‘vizyon yüzü’ olarak görev aldığını da gördük geçen seneler içinde... Bu bize ne söyler?

Sunucular programlarında bir tür moderasyon üstleniyorlar. Hem kadın ve erkek arasında, hem stüdyo konukları ile adaylar arasında, hem de katılan taraflar ile aileleri arasında... Tümünü de ekran başındaki izleyicinin dünyası ile buluşturuyor. Kendileri açısından iyi bir şey yapıyorlar. Bu programların asıl büyük ideolojik işleyişi ve anlamlarına değindik. Kişisel bilinçlerinde de programların bu ideolojik niteliklerinin farkına varmamış olsalar, kadın – çocuk sorunları ile ilgili meselelere sıvanmazlardı. Programlardaki mikro ölçekte yapmacıklık düzeyini filan aşan asıl makro ideolojik işleyişin bir biçimde ayırdında olabilirler diye düşünüyorum. Ve bu toplumsal sorumluluk işleriyle telafi etmeye çalışıyorlar durumu. Yalnız o değil tabii, önemli markaların reklamlarında “aile yüzü”, “anne” figürü olarak rol alıyorlar ve bunun da birtakım getirileri var. Toplumsal sorumluluk işleri bütün ünlülerin “marka değerini” artıran bir şey, değil mi? Kişisel olarak kadından ve çocuktan yana bir bilinç içinde olmaları ihtimalini de yok sayamayız, olabilir elbette. Ancak ataerkil bir anlam rejimini  yapılandıran medyatik işlerin başını çekip, aynı zamanda eşitlikçi mücadele zeminlerinde güçlü bir biçimde durabilmek mümkün değildir uzun vadede.

ÖNCEKİ HABER

Eskişehir ‘No Başkanlık No Cry’ dedi

SONRAKİ HABER

Engelli çocukların etkinliğinde bile ‘evet’ propagandası!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...