08 Ocak 2017 00:19

Gerçeğe ihtiyacımız var

Ebru Nihan Celkan Reina Katliamı'nı yazdı: Yaşadığımız her terör saldırısının ardından gerçek mağdurları duyamaz oluyoruz...

Paylaş

Ebru Nihan CELKAN*

“Savaşla ilgili şeyler verdiklerinde başka bir şey açıyorum çünkü bilmek istemiyorum ama savaşla ilgili çok şey vermiyorlar çünkü her şey aynı, gerçekten.
Bir çocuk havaya uçtuğunda söylenecek ne kalıyor ki?”

ANA
Oyun Oniki
Vur-Yağmala-Yeninden
Mark Ravenhill

Yukarıdaki alıntı Mark Ravenhill’in 2007 yılında yazdığı yirmi kısa oyundan oluşan Vur-Yağmala- Yeniden isimli tiyatro oyunundan. Oyunların tamamında ana tema terörle savaş ve bu kapsamda etksiz, çaresiz, duygusuz, kayıtsız hale getirilen, muhakeme yeteneklerini kaybeden insanlar. Vur-Yağmala- Yeniden Türkiye’de sahnelendi. Her biri biribirinden etkileyici yazılmış ve sahnelenen bu kısa oyunları izleme şansına erişenlerden biriyim. Şans diyorum zira eğer sahnelenmemiş olsaydı bu oyunla tanışma şansımız olur muydu bilmiyorum. Her bir kısadan bölümler bugün hâlâ aklımda olmakla birlikte içlerinden bir tanesini ilk anından son anına kadar hatırlıyor ve yarattığı hissi ilk izlediğim gün gibi anımsıyorum.  

Kısa oyunlardan onikinci oyun ANA oğlu savaşta olan Bayan Morrison’un kapısına gelen iki askerle başlar. İki asker Bayan Morrison’a oğlunun ölüm haberini vermek üzere gelmiştir. Bayan Morrison bu haberi almamak için iki askeri türlü yöntemlerle susturmaya çalışır. Nezaketle başlayan susturma yöntemi zaman ilerledikçe hırçınlığa oradan saldırganlığa doğru yükselir. Fakat Bayan Morrison ne yaparsa yapsın askerler sonunda oğlunun ölüm bilgisini iletirler. Haberi veren askerler Bayan Morrison’u evde tek bırakıp giderler. Bayan Morrison televizyonu açar ve çaresizlik içinde bize televizyondan tanıdığı bir takım ünlü insanlar hakkında detaylar anlatır. Bu boş detaylar arasında en üstte okuduğunuz paragraf ani bir ışık gibi belirir ve yok olur. Zira kadın devamında yine televizyondaki figürlerin hayatını anlatmaya devam eder.

HAKIKAT, TANIKLIK VE ACI

Bir insanın öldürülmesinin ardından gerçekten söylenecek bir cümle var mı? Veya hangi cümle artık bizimle olmayan bir insanın bir hayatın acısını dindirebilir? Yaşadığımız her terör saldırısı arkasından farklı kesimden o kadar çok temelsiz, yüzeysel ve birbirinin benzeri cümleler tekrarlanıyor ki biz olayın gerçek mağdurlarını duyamaz oluyoruz. Bayan Morrison’un televizyonun sesini açarak savaştan ve oğlunun ölüm gerçeğinden safsatalarla dolu cümleler aracılığıyla kaçışı gibi bizler de kendi sesimizi de kattığımız rabarbada kayboluyoruz. Oysa tek başına en bilinen sarih olguları arka arkaya koymak başımıza gelen felaketi anlamak için yeterli.

“Yılbaşı gecesi, İstanbul’un en büyük eğlence mekanlarından birine giren biri veya birileri 39 kişiyi öldürdü.”  

Her katliam sonrası seyyar satıcılar, pazarcılar gibi kendine özgü fikirlerini belki alıcı bulunur umuduyla haykıranlar dehşetin büyüklüğünü ve sarsıcılığı anlaşılmaz kılıyor. Hatta olayın mağdurlarını ve onların tanıklıklarını görünmez hale getiriyor. Bir tanıklık üzerine günlerce düşünmemiz gereken çok temel bir güvensizliği işaret ediyor olsa dahi gündem olamadan kaybolup gidiyor.

Reina görgü tanığı Akın Selçuk, “Dakikalar boyunca taradı. Sonra siren sesleri geldi. İçeri birkaç kişi geldi, polis olduklarını söylediler. ‘Sağ kalanlar el kaldırsın’ dediler. Güvenemedik. Bunun sağ kalanları da öldürmek için düzenlenen bir oyun olabileceği aklımıza geldi. El kaldırmadık.”

Bu faydasız fikir kalabalığı sadece olayın gerçeğine dair zihnimizi bulandırmakla kalmıyor yaşanan acıyı da fark etmemizi ve idrak etmemizi engelliyor. Acı sahibinin acısına sessizlik içinde ortak olmak yerine acıya dair fikirlerin pervasızca sunumu yas tutmayı bir kenara itiyor.

Katliamda hayatını kaybeden güvenlik görevlisi Fatih Çakmak’ın abisi Erhan Çakmak “Benim kardeşimi öldürdüler. Bir hiç uğruna öldü. Bana vatan sağolsun dediler. Eyvallah dedim. Hepsi vatanımız evladı dediler. Öldürdüler. Kardeşimi öldürdüler”

NE DUYUYORUZ? NE GÖRÜYORUZ?  

Sadece zihnini değil vicdanını da tek bir fikre tahsis edenlerin ilkel saldırganlıkları, bitmek bilmez gevezelikleri acı dahil her tür duyguyu tarumar ediyor. Suale yer bırakmayan bir tutuculukla düşüncelerinden emin olma hali dinlemenin, duymanın ve anlamanın önüne duvarlar çekiyor. Oysa acımızı, yasımızı yaşasak bir umut hakikate tekrar yaklaşmak mümkün olacak. Tartışmaya yer bırakmakmayan olguları konuşsak, yıkmak konusunda mahir olanların yapmak hususundaki aczi buz gibi ortaya çıkacak. Acının direk muhattaplarının seslerine kulak versek o sesleri görünür kılsak gerçeklerin daha net olarak ortaya konmasına faydamız dokunacak.

İnkar ya da biat korolarına dahil olmadığımız alanlar yaratmalıyız. Bu alanları yaratamadığımız sürece köksüz safsataların yarattığı toz duman içerisinde kendi muhakeme yeteneğimiz başta olmak üzere top yekün bir hakikat kaybına doğru yol alacağız. Oysa bizim tam da bu zamanda, tam da şimdi her şeyden çok gerçeklere ihtiyacımız var.

Oyun Yazarı *

ÖNCEKİ HABER

THY bilet kontuarları önünde uzun kuyruklar oluştu

SONRAKİ HABER

Güvercin tedirginliğinde ‘kutlanan’ Noel

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...