09 Haziran 2016 14:40

Üniversiteli kadınlar yasaları da yasakları da kabul etmiyor

Kadın çalışmaları toplulukları ortak bir imza kampanyası başlatarak, rapora karşı yan yana mücadele edeceklerini duyurdular.

Paylaş

Ankara Genç Hayat Ekibi

Başkanlığını AKP Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in yaptığı “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” 14 Ocak 2016’da çalışmalarına başlamıştı. 16 Mayıs’ta ise çalışmalarının sonucu olan raporu TBMM Başkanlığı’na sundu. Hükümetin daha önce yapmış olduğu çalışmalar gibi bu rapor da kadınların ucuz iş gücü olarak sömürülmelerinin önünü açıyor. Raporda aynı zamanda tacize uğramış 15 yaş altındaki çocukların tacizcileriyle evlendirilmeleri, şiddete maruz kalan kadınların karakollara mesai saatlerinde başvurmalarının engellenmesi, kadınların nafaka hakkının kısıtlanması gibi kadınların tamamen aleyhine bir çok madde bulunuyor. 


GİTTİKÇE BÜYÜYEN BU İMZA KAMPANYASI


Hacettepe Kadın Çalışmaları Topluluğu, ODTÜ Ekmek ve Gül Kadın Çalışmaları Atölyesi ve Cebeci Kadın Çalışmaları Topluluğu ortak bir imza kampanyası başlatarak, rapora karşı yan yana mücadele edeceklerini duyurdular. Ortak bir imza kampanyası başlatan bu üç topluluğun mücadelesine destek gecikmedi. Hacettepe, ODTÜ ve Ankara Üniversitesi’nden bir çok farklı öğrenci topluluğu yayınlanan açıklamanın destekçisi olduklarını belirtti. Bununla beraber Bilkent ve Galatasaray Üniversitesi’nin kadın çalışmaları toplulukları da destekçi olarak katılım gösterdi. Gittikçe büyüyen bu imza kampanyasıyla ilgili Hacettepe Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Zeynep Hazal Tuzluca, ODTÜ Ekmek ve Gül Kadın Çalışmaları Atölyesi’nden Buse Vurdu ve Cebeci Kadın Çalışmaları Topluluğu’ndan Özlem Yıldırım ile bir araya gelerek yürüttükleri çalışma hakkında sohbet ettik.

Üniversiteli genç kadınlar olarak imza kampanyası başlatma amacınız neydi? Nasıl başladınız?
Buse Vurdu: Biz ODTÜ Ekmek ve Gül Kadın Çalışmaları Atölyesi olarak, kadınların bugüne kadar mücadele ile kazanmış olduğu hakların tümüne el koymayı amaçlayan Meclis Boşanmaları Önleme Komisyonu raporu yayınlandıktan sonra neler yapabileceğimizi konuşmak üzere okulumuzda bir forum yapma kararı aldık. Aslında bu imza kampanyası da o forumdan çıkan kararlardan biri. Üniversitelerden kadın çalışmaları topluluklarının daha önce bir araya gelerek bir kampanya yürütmesinin eksikliğini de göz önünde bulundurarak diğer üniversitelerden arkadaşlarımıza ulaşıp 1-2 gün içerisinde bu metni ortaya çıkardık.
Zeynep Hazal Tuzluca: Son çıkan Meclis Boşanma Komisyonu raporu üzerine oturup tartıştığımız zaman durumun ne kadar vahimleşebileceğini ve her kesimden kadınları ilgilendiren bu yasalara karşı hiçbirimizin sessiz kalamayacağını gördük. Kürtaj yasaları döneminde olduğu gibi kamuoyu yaratmanın güçlü kazanımlarla geri dönüş sağlayabileceği konusunda da hemfikirdik. Bu doğrultuda harekete geçtik.


TECAVÜZE VE İSTİSMARA KARŞI HİÇBİR ÖNLEMİ OLMAYAN MECLİS


Özlem Yıldırım: Boşanma Komisyonu’nun kararları kadın haklarına vurulan bir darbedir, bizler üniversitelerde tecavüze, çocuk istismarına ve ayrımcılığa karşı cinsiyet eşitliği için mücadele verirken, tecavüze ve istismara karşı hiçbir önlemi olmayan meclisin “Boşanmaları Araştırma Komisyonu” adı altında kadını yok saydığı kararlarına tahammül edemezdik. Kadınların yasal haklarının ortadan kalkmasına hizmet eden komisyonun kararlarının doğuracağı sonuçları üniversitelerden başlayarak  herkese duyurmak, çok geç olmadan tepkimizi ortaya koyup önlem almak amacıyla bir araya geldik. ODTÜ Kadın Çalışmaları Atölyesi’nin çağrısı üzerine ortak bir kararla Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve ODTÜ’den kadın çalışmaları toplulukları olarak bu kampanyayı başlatmaya karar verdik.

Komisyonun sunmuş olduğu raporu incelediğimizde boşanan kadınların istihdam adı altında ucuz iş gücü haline getirilmek istendiğini görüyoruz. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Zeynep Hazal Tuzluca: Meclis Boşanma Komisyonu’nun maddelerinden biri de kadınların boşandıktan sonra evlilik süresince nafaka talep edebileceğiyle ilgili. Bu madde göstermektedir ki boşanan kadınlar ekonomik bir çıkmazın içine sürüklenmektedir ve bu durum kadınları potansiyel ucuz iş gücü konumuna sokmaktadır. Biz de boşanma komisyonu ile aynı dönem gündeme gelen işçi kiralama bürolarının bunun en somut örneği olduğunu düşünüyoruz.
Buse Vurdu: Yasaya baktığımızda nafakanın kadını “güçsüzleştirdiği” ve erkeği de “zor durumda bıraktığı” söyleniyor. Bunu engellemek adına kadının iş yaşamına katılmasının gerekliliğinden bahsediliyor. Ancak kadının öncelikli görevini aileye bakmak olarak belirleyip “yarı zamanlı çalışma” koşullarını dayatan hükümetin burada neyi amaçladığını kestirmemiz çok zor değil. Bu sebeple nafaka hakkı gasp edilmiş ve bir geliri de olmayan kadınların bu düzenlemeler ile kölelik koşullarına mahkum edilmek istendiğini söyleyebiliriz.

Kadına yönelik şiddete karşı koruma kararı için delil ve belge gerekliliği, mağdur kadının mesai saatleri içinde karakola başvuramaması gibi kararlar olduğunu görüyoruz. Bu kararların kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine ve kadın mücadelesine etkileri nasıl olur sizce?
Özlem Yıldırım: Karakolların mesai saatleri içerisinde şiddete maruz kalan kadınlara kapatılmak istenmesi, koruma kararı için delil ve belge istenmesi, şiddet konusunda ne kadar umursamaz olduklarının açık göstergesidir. Kadın örgütlerini uzaklaştırmak adına alınan kararlar ile pekişince de kadının yalnızlaştırılması için harcanan çaba somutlaştırılıyor.


ŞİDDETİN ÜSTÜNÜ ÖRTME ÇABASI


Zeynep Hazal Tuzluca: Şu anki koşullarda bile şiddete uğrayan kadınlara polis koruması neden verilmiyor diye isyan ettiğimizde emniyetin yeterince meşgul olduğu ve polis memurlarının her bir evden haberdar olmalarının imkansız olduğunu belirten açıklamalarla karşılaşıyoruz. Şimdiyse bu bahaneleri resmiyete dökerek karakolları bu sorumluluğun altından tamamen kurtarmaya çalışıyorlar. Kadınlar şiddete ve tacize sadece mesai saatleri dışında maruz kalmıyor. Bu mağduriyetin üstünün her zaman örtülmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu durumun bir çok örneği mevcut. Öne sürülen bu madde de şiddetin üstünü örtme çabasından başka bir şey değil.

Çocuk istismarı ve çocuk hakları ihlalleriyle ilgili haberler son dönemde oldukça arttı. Sizce 15 yaş altı çocukların istismarcılarıyla evlendirilmeleri istismarı azaltacak bir önlem mi?
Zeynep Hazal Tuzluca: On beş yaş altı çocukların ortada bir istismar yokken bile evlendirilmeleri korkunç bir şey değil mi? Kaldı ki bir çocuğa hayatının psikolojik travmasını yaşatan insanla yaşamaya zorlamak insanlık dışıdır. İstismarcıyı değil, istismara uğrayan bireyi cezalandırır. İstismarcı içinse bir ödül niteliğinde olacaktır ki işlediği suç meşrulaştırılmış da olacaktır. Böyle bir durumda çözüm, çocuğu istismarcısından mümkün olduğu kadar uzaklaştırmak olmalıdır.

Özgecan Aslan cinayetinden bu yana hadım cezasının getirilmesi gündemdeydi. Peki bu türden bir ceza gerekli mi sizce?
Özlem Yıldırım: Hadım yasası insan bedenine uygulanan bir işkenceyi başka bir işkenceyle kapatmaya çalışmak demektir. Kaldı ki bu ülkede böyle bir uygulama şiddeti meşrulaştırır. Kime, nasıl, ne zaman uygulandığını takip dahi edemediğimiz bir cezalandırma yöntemine dönüşür.


FİZİKSEL CEZALANDIRMA ZİHİNSEL İLERLEMEYE KATKI SAĞLAMAZ


Zeynep Hazal Tuzluca: Özgecan Aslan cinayetinin vahşeti kamuoyunda da aynı vahşeti suçluya yaşatmak gibi bir misilleme isteği doğmuştu. Fakat biz  fiziksel bir cezalandırma yolunun hiçbir zaman zihinsel bir ilerlemeye katkı sağlayamayacağı görüşündeyiz. Bizler bu zihniyeti değiştiremiyorsak o zaman bireyleri tecavüz edemeyecek hale getirelim demek kolaya kaçmak, toplumdan vazgeçmek demektir. Yapılması gereken şey bireyleri birer tecavüzcü, tacizci haline getiren toplumsal yapıyı değiştirmektir. Biz bir zihniyetin karşısında mücadele ettiğimiz sürece onu değiştirecek gücümüz varken neden kolaya kaçıyoruz ki?
Buse Vurdu: Hadım cezası tartışmaları aslında bir yönüyle meseleyi bir suç olmaktan çıkarıp patolojik bir vakaya dönüştüren durumlardan. Raporda da geçen “faile tıbbı müdahale” ibaresi, yaşananın “hastalıklı” insanlara ait bir suç olduğuna veya birkaç “sorunlu” kişinin uzuvlarının kesilerek veya vücutlarına hormon verilerek çözüleceğine inanan zihniyetin bir ürünü. Oysa taciz ve tecavüz gibi durumlar bireysel bir hastalık halinin yansıması değil, ataerkil sistemin bir getirisi olarak, hayatımızın her alanında karşımıza çıkabilen bir niteliğe sahip. Bu sebepten hadım cezasını veya herhangi bir tıbbi müdahaleyi bu sorunların çözümü olarak göstermek sorunun temelini örtmeye yönelik bir girişimdir.

ÖNCEKİ HABER

On ikisinde geçim derdi, yirmisinde kıdem tazminatı

SONRAKİ HABER

Türkiye gençliği nereye?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...