Fransa’da saflar netleşiyor
Fransa’da iş yasasına karşı mücadele gündemden düşmüyor. Sokakta eylemler devam ederken meclisin baypas edilmesi sokakları daha da hareketlendirdi.

İLGİLİ HABERLER

Fransa'da hükümet 3. kez OHAL, emekçiler 7. kez grev dedi

Dokunulmazlık teklifi 376 oyla kabul edildi
Fransa’da El Khomri iş yasasına karşı mücadele gündemden düşmüyor. Sokakta eylemler devam ederken, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve Başbakan Manuel Valls’in meclisi baypas etmesi sokakları daha da hareketlendirdi. Geçen hafta içinde birçok önemli iş sektörlerinde grevler gerçekleşti.
ALMANYA BASINI ERDOĞAN’A TEPKİLİ
Almanya’nın gündemini ilgilendiren konulardan biri Türkiye’de milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıydı. İstisnasız bütün gazeteler, bu adımla hedefin Kürt hareketini devre dışı bırakmak olduğunu belirterek Erdoğan’ı gerilimi arttırmakla suçladılar.
Almanya’nın bir diğer önemli gündem maddesi ise metal ve elektronik sektöründe imzalanan TİS’ler oldu. Sektörde örgütlü IG Metall sendikası ve çoğu gazete 21 ay için yüzde 4.8’lik ücret artışı ile TİS’i överken Junge Welt gazetesinde metal ve elektronik işçileri mücadeleye çağırdı ve patronlarla uzlaşma çizgisi izleyen IG Metall yöneticilerini eleştirdi.
İNGİLTERE VE AB İKİLEMİ
Bu hafta İngiltere’de Avrupa Birliği’nde kalma veya çıkma tartışması önceki dönemlere göre çok daha sert geçiyor. Muhafazakar parti milletvekilleri arasındaki tartışma 23 Haziran’daki referandum nedeniyle büyüyecek gibi görünüyor ve Başbakan David Cameron’u zor bir süreç bekliyor.
EL KHOMRİ: İŞ DAHA BİTMEDİ!
Diego CHAUVET
Humanite
4 Fransız’dan 3’ü iş yasasına karşı. Haftalardır sokaklar yasaya karşı haykırıyor. Hem yasaya, hem de Nuit Debout Hareketinde olduğu gibi bir siyaset anlayışına karşı siyasi partilere karşı tepkiler artıyor. Cumhurbaşkanlığına bir yıl kala François Hollande’un bilançosu Hükümete ve Sosyalist partisine karşı tepkilerin sertleşmesine neden oldu (…) 2012 vaatlerine “ihanet” (…) sol seçmenler içinde iktidar partisine karşı büyük tepkilerin birikmesine neden oldu. Geçen yıl Macron Yasası’nı onaylatmak için başvurduğu Anayasa’nın 49 maddesinin 3 fıkrası büyük öfkelere neden olmuştu.
Ama sosyal hareket o zaman sesini duyuramadı. 2016’da, El Khomri Yasası’nın ilan edilmesinden itibaren Sendikal bir cephe hemen karşı çıktı. Şubat başında başlatılan bir imza kampanyası iki hafta içinde 1 milyon yurttaşın imzasını aldı (…).
İlk önce hükümet sendikal cepheyi bölmeye çalıştı ve CFDT, CGC ve CFTC’nin desteğini de aldı. Ama bu tepkileri azaltmadı. Manuel Valls da sosyal harekete karşı kaba kuvvete başvurma yolunu seçti. Her gösteride polis baskısı arttı ve yaralılar, gözaltılar, ceza alanların sayısı da haliyle arttı. (…)
Güvenlikçi ve sert olmada ısrar eden Başbakanın bu kayışı 13 Kasım saldırılarından sonra ilan edilen Anayasa reformunun başarısızlığından sonra daha da arttı. Macron Yasası’ndan tam bir yıl sonra Meclis yine baypas edildi. “Vatandaşlıktan çıkartma” meselesiyle İktidar güç tazelemek istiyordu ama ters tepti… Ve ardından El Khomri yasası, tamamen farklı bir alanda, iş hakkı konusunda gündeme geldi.
Şirketlerin Rekabet Gücünü Arttırma Yasası (CİCE), Sorunluluk paktı, Macron Yasası’nın onaylanması ve her türlü ekonomiyi canlandırma önlemlerine karşı çıkmadan sonra, François Hollande 5 yıllık iktidarını bir anlamıyla neoliberal eğilimini tamamlayacak bu İş Yasası’yla bitirmek istiyordu. Yani bu konuda İktidarın başarısız olması ona göre imkansızdı. Yalnız sosyal hareket uyandı. Fransızlar aday François Hollande’un Avrupa bütçe anlaşmasını tekrar masaya yatırtacağı sözünü unutmasına göz yummuşlardı. Hükümetin Florange sanayi bölgesinin kapanmasına göz yummasını da öfkeyle izlemişlerdi. Emekliye ayrılma yaşının uzatılması yasasına da yine göz yumdular. Ama İş Yasası bardağı taşıran tamla oldu. O kadar tepki birikmiş ki hükümet kendi milletvekillerinin bir kısmını bile artık ikna edemiyor. (…)
Sosyalist “muhalifler” karşı oy kullanmayla tehdit ettiler. Lille şehri Belediye Başkanı ve Parti Eski Genel Sekreteri, Martine Aubry bile, Sosyalist aydın ve sorumlularla ortak olarak Le Monde gazetesinde 25 Şubat’ta yayımlanan ortak metinde “Yeter artık, bardak taştı” demişti. Dolayısıyla Anayasa reformunun başarısızlığından sonra meclisin El Khomri İş Yasası’na hayır kullanma riski çok büyüktü. Manuel Valls geri adım atmak istemedi ve 49-3 şantajını kullanmayı tercih etti. (…) Meclise karşı bu kuvvet kullanımından sonra, Başbakan soldan gensoru verebilmek için Komünist Milletvekili Andre Chassaigne’e destek çıkan Sosyalist milletvekillerini de hedefe koymadan geri durmadı. (…)
Manuel Valls mesajı iyi anlamıştı ve Meclis kürsüsünden de açıkça dile getirdi: “Bu inisiyatifi neyse o olarak algılıyorum” yani “safların netleşmesi”. Ona göre “gensoru vermek için gerekli imzaya ulaşmasa da ciddi bir konu”. Başbakana göre “Bu safların netleşmesi geçmişe takılıp kalanlar ile geleceği hazırlayanlar” arasındaymış. Aslında sorun tam da burada. Evet, safların netleştiği doğru. Ama bu saflaşma kendisine oy verenle sol seçmenlere sırtını dönen bir iktidar ile 2012’de Nicolas Sarkozy döneminde karşı oldukları reformlara zorla göz yuman halk arasında yaşanıyor. İktidardakilerin bir tek amacı var, o da ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak, ama bunun içinde sağ ile birlikte “geçmişe takılmakla” suçlanan solu gömmesi gerekiyor. Böylelikle François Hollande ve Manuel Valls sol içinde iktidarlarına karşı çıkanları marjinalleştirmeye çalışıyorlar. Ama hâlâ sokakta olan sol halk da kendisine sırt dönmüşleri marjinalleştirebilir.
Çeviren: Deniz Uztopal
ERDOĞAN’IN ŞİDDETİ TIRMANDIRMA PROVOKASYONLARI
Jürgen GOTTSCHLİCH
TAZ
Türkiye'de E’de Mecliste yer alan tüm partilere mensup milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde. Ancak burada ‘tüm partiler’ sadece dekorasyon. Hedef HDP!
Bu konuda salı gününe kadar sert politik tartışmalar yapıldı. Şimdi ise artık iş ciddiye bindi; dokunulmazlıkların kaldırılmasının yolunu açacak anayasa değişiklikleri için oylama başladı. Bu sayede savcılığın haklarında soruşturma başlatmış olduğu milletvekillerinin dokunulmazlıkları bir çırpıda kaldırılabilecek.
Düzenleme sözüm ona parlamentodaki tüm partilerin milletvekilleri için geçerli olacak. Ama bunun dekorasyon olduğunu herkes biliyor. Amaç HDP milletvekillerinin parlamentodan uzaklaştırılması ve hatta hapse atılması. 59 HDP milletvekilinden 49’u hakkında savcılık soruşturması başlatılmış durumda. Eğer Erdoğan HDP’yi devre dışı bırakacak sonucu elde ederse bu Türkiye açısından tarihi bir dönüm noktası olacak.
1992 yılından bu yana Kürt Ulusal Hareketi demokratik yollarla ülkenin en büyük etnik grubunun durumunu iyileştirmek ve güneydoğuda özerk bölge uygulamasını gerçekleştirmek için çaba harcıyor. Başlangıçta Kürt milletvekilleri PKK ajanları ve teröristler olarak damgalandı. 1993 yılında parlamentoya girmeyi başaran dört Kürt milletvekilinin dokunulmazlıkları kaldırıldı ve bu milletvekilleri sert ve şiddet içeren tartışmalara yol açacak şekilde parlamentoda tutuklandılar.
Aradan 20 yıl geçti. Şimdi parlamentoda Kürt-sol milletvekillerinden oluşan meşru seçimle gelmiş yaklaşık 60 kişilik bir fraksiyon var. Onlar da 1993’teki gibi dokunulmazlıkları kaldırılarak parlamento dışına, hatta cezaevine atılmak isteniyor.
Tarih klasik anlamda değil ama bir trajedi olarak tekerrür ediyor. On yıllarca süren ve somut adımlar da atılan Kürt ulusal hareketi ile devlet arasında sürdürülen barış görüşmeleri geçen sonbaharda Erdoğan tarafından tamamen sona erdirildi.
Şimdi Erdoğan’ın provokasyonlarıyla daha fazla şiddet, daha fazla kan ve daha fazla ölüm üretiliyor. Bunun sonucu ise sözüm ona devletin engellemek için kan döktüğü durum gerçekleşecek ve ülke parçalanacak!
Çeviren: Semra Çelik
METAL SEKTÖRÜNDE BAŞARISIZ TİS SONUCU
Daniel BEHRUZİ
Junge Welt
Bazı gazeteciler geçmişten deney çıkarmayı bilmiyor. Süddeutsche Zeitung, internet sayfasında IG Metall’in TİS sonucunu çok başarılı olarak değerlendirerek, ‘Sendikanın taleplerine oldukça yakın bir sonuç elde ettiğini’ yazdı. IG Metall, sektörde çalışan 3.8 milyon işçi için yüzde 5 ücret artışı talep etmişti ve TİS sonucuna göre yüzde 4.8 elde edilmişti. Gözden kaçırılan sendikanın 12 ay için yüzde 5 talep ettiği ama 21 ay için yüzde 4.8 elde ettiğiydi. Ayrıca taleplerin yarısından çoğu da gerçekleştirilememişti.
Bu sonuçla, Avrupa’nın en büyük endüstri sendikası, hizmet sendikası Ver.di’nin TİS sonuçlarının üstünde olan bir sözleşmeye imza atmış oluyordu ama bu üstünlük çok azdı. IG Metall yöneticileri açısından Ver.di’ninkinden başarılı bir TİS imzalamak oldukça önemliydi. IG Metall gibi kol emeğiyle çalışanların/üretimde yer alanların organize olduğu, disiplinli bir sendikanın, çoğunluğu hizmet sektöründe çalışanların örgütlendiği, disiplinsiz bir sendikanın başarısını gölgede bırakması mecburiydi. Ancak Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde imzalanan pilot TİS’in koşulları dikkate alındığında bunun gerçekleşmediği ortaya çıkar.
Almanya’da metal ve elektronik dalında patronların ciro ve kârının giderek arttığı bilinen bir şey. Bu nedenle ücret artışı talebi yüksek olmak zorundaydı. Ayrıca Ver.di Sendikası TİS talepleri arasına işyeri emekliliği ve yeni bir ücretlendirme sistemini sokarken, IG Metall saf bir ücretle TİS’i gündeme getirmişti. Bunun dışında Ver.di sendikasının posta işletmeleri ve anaokullarındaki uzun süreli grevi grev kasalarını eritirken IG Metall sendikası sadece zorunlu durumlarda grev yaparak grev fonunda milyonlarca avronun birikmesini sağlamıştı yani mali açıdan da başarılı olma şartları vardı.
TİS sonucunun başarısızlığının faturası, sendikanın işçileri harekete geçirememesi, işçilerin eylemlere katılmamasına da bağlanamaz. Tam da tersi kısa süre içinde 750 bin işçi iş bıraktı, sendikanın Pfingsten tatilinden sonra daha güçlü günlük eylemler yapılacağını açıklaması doğal olarak patronları ürküttü. Günde birkaç saatlik grevler yerine 24 saat süren grevlerle patronlara ekonomik baskı yapılacağı açıktı. Üretimin durdurulması ve malın siparişçilere teslim edilmemesine yol açan iş bırakmalar da işçinin üretimden kaynaklı gücünü göstermesi açısından önemli etkilere neden olurdu.
Eee öyleyse IG Metall güçlü olmasına rağmen böylesi kötü bir sonuçla neden yetindi ve bunu iyi bir sonuçmuş gibi gösteriyor? Bu sorunun cevabı TİS görüşmelerinde IG Metall heyetinin başkanlığını yapan Knut Gieser’in sözlerinde gizli: Gieser, işverenlerle işçiler arasındaki ekonomik sağduyuya uygun TİS politikası çizgisinin hayata geçirildiğinden söz ediyor. Sendika yöneticilerinin bu ılımlı/patron yanlısı çizgisi Alman sanayinin uluslararası rekabet gücünü arttırmayı hedefliyor. Bunun felaketvari sonuçlarını ise Avrupa’nın her yerinde görmek mümkün.
Çeviren: Semra Çelik
AB HAKKINDA KARMAŞIK DÜŞÜNCELER
Morning Star
Başyazı
John McDonnell (Gölge Maliye Bakanı veya muhalefetteki bakan) kamu alanındaki AB üyelik konusundaki kötü giden tartışmaları parlamentoda, dile getirmek konusunda haklı.
Dün John Mcdonnell, Başbakan David Cameron ve büyük şirket ittifakı olan AB-IMF-NATO’nun AB’den ayrılmaya karşı yaptıkları korku siyasetini sıraladı: Milyonlarca insan işini kayıp edecek, sınır dışı etmeler yüzünden aileler parçalanacak, üçüncü dünya savaşı çıkacak ve en korkunç olanı Boris Johnson (Başbakanın okul arkadaşı, şu an AB konusunda ters düştüler ve muhafazakar partinin yeni lider adayı olma ihtimali çok yüksek) başbakan olabilir diye sıralandı.
Diğer taraftan AB içinde kalırsak yığınla mülteci ve teröristlerin akın edeceği ve ulusal kimliğimizin yok olacağını iddia eden ve kan donduran açıklamalar duyduk.
Bu ucuz korku siyasetini uygulayan tarafları eleştiren Gölge Maliye bakanı iki tarafın “negatif” ve “umutsuzluk siyasetinden” vazgeçmesi konusunda ısrar etti. Gölge Maliye bakanı kelimelerini dikkatli seçerek konuştu ve Britanya’nın AB’den çıkıp muhafazakar partinin yönetimi altında kalmasını bir sorun olarak açıkladı ve uyarı da bulundu.
Özellikle 24 Haziran’da muhafazakar partinin halen iktidar da olacağını ve Britanya’nın AB’den ayrılması sonucu “ekonomik krizin gerçek sonuçları” hissedilecek ve daha fazla kemer sıkma siyaseti gerçekleşeceğini belirtti.
“Gerçekler” vurgusu sadece İngiltere Merkez Bankası ve IMF spekülasyonu. Onların tahminlerine, bir kaç yıl önce yaşanan fiyasko sonrası, pek itibar edilmeli. Her şey den daha önemlisi sosyalist McDonnell onlara hiç itibar etmemeli.
AB’den çıkma yanlısı bir seçim tercihi olursa bir belirsizlikten kaynaklı ve altüst olma durumu kısa süre için ekonomik faaliyetleri veya kalkınmaya durdurma ihtimali var.
Britanya tekelci kapitalizmin, vergisi ödenmemiş kâr birikintisi ve çok yüklü bir kaynağı var. Bu durumda AB’den ayrıldıktan sonra vergi gelirlerinin çok fazla düşeceğini kabul etmek için hiç bir gerekçe yok.
Referandum sonuçları ne olursa olsun muhafazakar parti, AB ve IMF kemer sıkma ve özelleştirme siyasetine devam edecek. Bu yüzden sorulması gereken soru AB içinde kalarak veya çıkarak onların ortak çıkarlarına yardımcı mı veya engelleyici mi olacak.
Başbakan Cameron, Maliye Bakanı Osborne, CBI (büyük şirketler birliği), Institute of Directors (direktörler kurumu), AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF için zaferin anlamı (AB içinde kalmak) kemer sıkma ve özelleştirmeye karşı kırmızı ışık mı olacak yoksa daha fazla eski siyaset için yeşil ışık mı olacak.
AB’nin bütün eksiklerine rağmen gölge maliye bakanı daha uyumlu ve ülkelerin birbiriyle daha fazla dayanışan bir Avrupa Birliği öneriyor. AB’nin ekonomik eşitlik ve refah, vergi kaçınmaları durdurmak, iklim değişiklik sorunu üstesinde gelmek ve mülteci krizin insancıl bir yolda çözmek için önemli bir ortam sağladığını söylüyor.
Bu kuruntu düşünceyi desteklemek için hiç bir dayanak var mı?
AB anlaşmaları önemli gelişmeleri yasaklıyor veya engel oluyor. AB özellikle de makroekonomik plan, sermaye üzerindeki denetleme ve halk çıkarı için borç girişimlerinin önünde engel. Bunun yanı sıra mülteci emeğin büyükçe sömürülmesine vesile.
McDonnell’nun bizzat önerdiği, İngiltere Merkez Bankası aracılıyla satın alınmasını istediği kamu-sektör yatırım senetleri (Halkın çıkarı için) açıkça AB İşleyiş Anlaşmalarının 123’üncü maddesi tarafından yasaklanıyor.
Avrupa Birliği büyük şirketleri ve kapitalist serbest piyasasını korumak için tasarlanmış bir kurum. Eğer AB için de büyük değişiklikler yapılmak isteniyorsa 28 üye ülkelerin tümü Jeremy Corbyn ve McDonnell gibi liderleri iktidara getirmek zorunda.
AB-IMF-NATO birliğini 23 Haziran da yenmek için daha gerçekçi bir alternatif de var. Muhafazakar partinin içindeki krizi derinleştirmek (AB’den çıkarak), kemer sıkma siyasetine ve savaşa karşı kitlesel mücadeleyi genişletmek ve tabanı erken bir genel seçime hazırlamak.
Çeviren: Çağdaş Canbolat
Evrensel'i Takip Et