20 Aralık 2015 03:37

Meclis boşanmalara ‘tedbir’ alırken...

Meclis Genel Kurulu’nda, boşanma olaylarının araştırılması için kurulan komisyon tartışılmaya devam ediyor. Devlet kimin ne zaman, nasıl ve neden evlenmesi gerektiğine karar vermeyi ve çiftlerin sorunlarına rağmen evliliklerini sürdürme mecburiyeti hissetmelerini istiyor; çünkü sosyal politikaları eksik, kadın ve erkeği özgür seçimler yapacak bireylerden ziyade, evliliğe memur ve mecbur yığınlar görüyor.

Paylaş

Yrd. Doç. Dr Tuba DEMİRCİ YILMAZ

AKP iktidarda olduğu 13 yılda “aile kurumunun güçlendirilmesine yönelik”  pek çok düzenleme yaptı, gerektiği takdirde “yeni düzenlemelere” gideceğini de sıklıkla ifade etti.
AKP’li yıllar; kadın ve çocuktan sorumlu Devlet Bakanlığından kadın ve çocuk ibarelerinin çıkartılarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde de Aile İrşat Bürolarının kurulduğu, aile-ev kadınlığı eğitimlerinin yürürlüğe girdiği, evlilik terapisi ve ombudsmanlığının deyim yerindeyse boşanmayı geciktirici bir aşı yöntemi haline getirildiği, çeyiz-evlenme, konut-doğum yardımları ile kürtaj ve doğum kontrolü karşıtı düzenlemelerin aile ve evlilik kurtarıcıları olarak gündemimizi işgal ettiği yıllar oldu. Aile gibi “kutsal”, toplumun temeli niteliğindeki bir kurumun “bozulmasını” engellemek muhafazakâr bir parti olmanın da gereğiydi; evlilikleri maddi yardımlarla teşvike ilişkin önlem paketi bir kez de Başbakan Davutoğlu tarafından seçim meydanlarında dile getirildi, 2015 kampanyasındada AKP’nin seçim beyannamesine eklendi.
Hükümetin evlilik ve aile konusundaki kaygılarının istatistiksel temelleri elbette mevcuttu, yahut rakamlar yoluyla yeni bir toplumsal kriz alanı tanımlamak mümkündü; boşanmalar son 10 yılda %38 oranında artmış; 2014 yılı verilerine göreise “gençler geç evlenmeye”, evliliklerse “özellikle ilk beş yılda boşanmayla” sonuçlanmaya başlamıştı. Çocuklu çiftlerin boşanmasının aile, toplum, en önemlisi çocuk/ ergenlerde ebeveyn kontrolü ve sevgi eksikliğine yol açarak,“daha ciddi” toplumsal “bozunmalar” yaratması, AKP iktidarının yinelediği bir tartışma oldu.
Aralık  ayı başında boşanmalara ilişkin yeni bir meclis önergesi boşanmaların sebeplerinin “etraflıca” araştırılarak, tedbir alınmasını karara bağladı. Ailenin, boşanma ve geç evlenmelerin engellenmesiyle güçlendirilmesi, gençlerin evlilik konusundaki “gönülsüzlüklerinin” gündem olması alışılmadık bir durum değil. Ancak boşanmalar konusunda yeni yaptırımlar geliştirilmesini sadece aileyi güçlendirmek, evliliği “yaygınlaştırmak” ve yolunda gitmeyen evlilikleri “çocuklar yararına”, toplumsal ahenk ve sosyal refah hizmetlerinin eksikliğini kapatmak adına dayatmak, bizimki gibi toplumsal cinsiyet eşitliği fakiri toplumlarda sakıncalar yaratıyor.

EVLENİYORUZ ANCAK...

Türkiye toplumu toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin baskın olduğu bir toplum; bu erkek egemen bir kültürde yaşadığımız, siyaset, ekonomi, toplumsal hayat ve aile ilişkilerini salterkek egemen bakış açısından ele aldığımız anlamına geliyor. Evleniyoruz çünkü evlenmeden “tutumlu” bir hayatımız olamıyor. Evleniyoruz çünkü kadınlar sosyal güvence sorunlarını eşleri, erkekler ise ebeveynlerine yönelik yükümlülüklerini eşlerinin yardımı ile çözümlüyorlar. Evleniyoruz lakin mutlu değiliz. Erkek egemen sistemin kadın ve erkek arasında yarattığı çok çeşitli toplumsal cinsiyet asimetrileri, kadınları “mecburen” dayak yemeye,  sorgulamaksızın “sabretmeye” itiyor. Kadınlar annelik ve ev kadınlığı gibi geleneksel rolleri kabule zorlanıyor, aile dışında var olma şansı bulamıyor,  mutlak bir biçimde erkeklere tabi olmaya mecbur ediliyor ve bu halin devamı evlilik ve aile gibi geleneksel kurumların cinsiyet eşitliği prensibine göre sorgulanmaksızın kutsallaştırılması ile sağlanıyor. Evlilik bütünlüğüne ilişkin sorunları hiçe sayan boşanma öncesi zorunlu aile danışmanlığı ve boşanmanın zorlaştırılması gibi düzenlemeler, heteroseksüel evlilik ve çekirdek aileyimeşru tek alternatif haline geliyor. Birinin karısı veya annesi olmamanız bir handikap, yoksullaştırıcı ve toplumsal kabulünüzü zorlaştıran bir durum. Devlet kimin ne zaman, nasıl ve neden evlenmesi gerektiğine karar vermeyi ve çiftlerin sorunlarına rağmen evliliklerini sürdürme mecburiyeti hissetmelerini istiyor; çünkü sosyal politikaları eksik, kadın ve erkeği özgür seçimler yapacak bireylerden ziyade,evliliğe memur ve mecbur yığınlar görüyor.

EVLİLİK PROGRAMLARI EVLİLİĞE REKLAMLI DESTEK!

“Evlilik programları” adıyla neredeyse ana akım TV kanallarının tümünde yayınlanan, hiç evlenmemiş, “başarısız” evlilik(ler) yapmış çocuklu/çocuksuz her yaş grubundan insanın stüdyolarda, kapalı devre kamera sistemleri nezaretinde bir evde evlenmesine ön ayak olmak da, devletin evlenilmesi/ evliliklerin devam etmesi konusunda ortaya attığı “toplumsal ihtiyaca”, medya kanadından gönüllü ve rating-reklam garantili  bir “destek çıkma”  aslında.
Miting meydanları, meclis önerge ve komisyonlarının “kaygılarıyla”,  evlilik programlarının evlenmemiş ve boşanmış insan bırakmama ısrarı, birbiriyle yakından ilişkili ve sorunlu. İnsanlarımız nazarında evlilik yaygın, ancak kadın-erkek eşitsizliği bazlı mutlu, dengeli evlilikler nadir. Kadın cinayetleri, aile içi şiddet ve eş-çocuk istismarının ürkütücü boyut ve görünürlüğe ulaştığı bir ortamda evlendirme ve boşandırmamakta ısrar, tehlikeli.
Nüfusumuz ve kentleşme hızı, çalışma ve ekonomik göstergeler dikkate alındığında boşanma verilerimiz iktidarın kaygılandığı kadar ürkütücü değil. Evlenmek ve bunu sürdürmek hem toplumsal kabul, hem de kadın, çocuk ve yaşlılara yönelik refah hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle zaten başat olgular. Evlilik programlarından birine şüphesiz aile ve evlilik dışında bir hayatın mümkün olmadığı savıyla katılan, evlenen, hemen akabinde önceki evliliğinden çocuğu nedeniyle çıkan tartışmada,yeni eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen Selime Günaydın’ın hikayesi ise durumun yalın bir özeti gibi: devlet evlilik yoluyla kurulmuş çekirdek aile dışında hayatı makul bulmuyor; Selime “kendi” oğlunu yeni evine getirdiği için “mutluluk garantisi baştan iptal” evliliğini devlet ve toplum baskısı nedeniyle sonlandıramıyor; ve fakat  aile dışında kaldıklarında makbul ve dengeli olamayan kadın ve çocuklar, aile içinde maktul ve kurban vatandaş oluyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Star, Ziverbey’i, Mona Roza’yı, Yaşar Kemal’i bilir mi?

SONRAKİ HABER

Nar kentinde iklim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...