26 Ağustos 2015 00:21

Halk, barış ve müzakere sürecine sahip çıkmıştır

Paylaş

Halk, barış ve müzakere sürecine sahip çıkmıştır

Öztürk Türkdoğan
(İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı):

Şu an bir ara dönem yaşıyoruz. Aynı zamanda bir yönetim kriziyle karşı karşıyayız. Anayasal sorun yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim biçiminin değiştiğine dair yaptığı açıklamalar fiili bir değişikliği özetleyen açıklamalar. Bu da aslında bir ara dönemde olduğumuzu gösteriyor. Böylesi bir dönemde çatışmalı süreçlere sürüklendik ve maalesef tekrar bir çatışma ortamı başladı. Bu çatışmalı ortamının sona ermesi için insan hakları savunucuları olarak kamuoyunu barışa davet ediyoruz. Tarafları silahları susturmaya davet ediyoruz. Ellerin tetikten çekilmesine ihtiyaç duyuyoruz. Bu çağrımızı yaparken her iki tarafa da sesleniyoruz ve aslında demokratik kamuoyunun hep bir ağızdan sesini yükseltmesi vurgusu yapıyoruz. Son bir ayda yaşanan sürece baktığımızda 2013 ve 2014’te silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren insan sayısından katbekat insan sayısının son bir ayda yaşamını yitirdiğine tanıklık ettik. Yaşam hakkı her şeyin üzerindedir. Yaşam hakkını mutlaka korumamız gerekiyor. Barışın ne kadar önemli olduğunu anlatmak gerekiyor. Ama bunun için de siyaset kurumunu sürekli rolünü oynamaya davet etmek gerekiyor. 7 Haziran seçimleri gerçekleşti ve siyaset kurumu üzerine düşen görevi yerine getiremedi. TBMM’de grubu bulunan 4 siyasal parti bir çıkış yolu bulabilirlerdi, ancak bulamadılar. Siyasi bir krizle karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanının bu süreçte Türkiye’yi fiili başkanlık sistemine sürüklemesi ve ‘Sistem değişti’ sözleriyle de bunu pekiştirmesi Türkiye’deki siyaset kurumunun zayıf kaldığını, Cumhurbaşkanının vesayeti altından çıkamadığını gösterdi. Burada bütün siyasi partileri kastediyorum. Siyaset sorunlara çözüm bulma yeridir. Asker ve polis cenazelerinde aileler hükümete seslenerek “Bizim kaybedecek evlatlarımız yok” diyorlar. Hiçbir tarafın şu saatten sonra kaybedecek evladı yoktur. Halk bir bütün olarak barış ve müzakere sürecine sahip çıkmıştır. Halk halen desteğini sürdürüyor. Özellikle siyasal iktidarın Kürt sorununun çözümü noktasındaki yetersizliği ve çözüm bulamayan tutumu sorunları bu noktaya getirdi. Kürt tarafının da oturup düşünmesi gerekiyor. Abdullah Öcalan’ın “Bundan sonra sorunlar demokratik siyaset zemininde çözülecek, silaha başvurulmayacak” noktasındaki açıklamaları ve deklarasyonları stratejikti. Kürt tarafının da bu noktada kendi önderliğinin ortaya koyduğu stratejik yaklaşıma uygun davranması ve ona göre de yeni yöntemler geliştirmesi gerekiyor. Sorunların silah kullanmadan sivil siyasetle çözümü konusunda sürekli olarak inatçı davranması gerekiyor. İnsan hakları savunucuları olarak yaptığımız çağrıların, Barış Bloku olarak, akil insanlar heyetinden bir grup arkadaşlarımızla yaptığımız çağrıların, farklı grupların, aydınların, sanatçıların yaptıkları çağrının çoğalması gerektiğine inanıyoruz. Her kentte, her ilçede demokratik tepkilerimizi barışçıl bir şekilde ortaya koymayı devam edeceğiz. İnsan hakları savunucuları olarak da ihlaller söz konusu olduğunda bunları belgeleyip raporlaştıracağız, dünyaya duyuracağız; ihlali gerçekleştirenlerin cezalandırılması noktasında adalet arayacağız ve demokratik kamuoyunu uyararak çatışmanın ne kadar ağır ihlallere sebep olduğunu göstereceğiz.


Haziran isyanının çocuklarının düşlediği bir dünya barışı getirebilir

Barış İnce
(BirGün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni):

Öncelikle yaşanılanın tam olarak ne olduğunu konuşmak gerekir. Elbette ki AKP, HDP’yi marjinalize-kriminalize etme, milliyetçi oyları toparlamaya yönelen bir seçim politikası izliyor olabilir ancak bu tespit tek başına yeterli olmaz. Bir kurucu rejim partisi olarak AKP, ülkeyi yönetemez hale gelen rejimini ayakta tutabilmek için bir direniş başlattı. Bürokraside, yargıda, polis teşkilatında, MİT içerisinde topyekün bir ayakta kalmaya çalışma süreci var... Bu direniş kontrollü bir kaosla olabilir, patlaması için yol verilen bombalarla olabilir, OHAL uygulamalarıyla ya da operasyonlarla olabilir. O yüzden barış derken de bu oyunu bozmadan bir “barış” söylemi çok anlamlı değil. Bugün Güneydoğu’da yeniden alevlenen bir savaş ile kendisini gösteren bu durum yarın başka biçimlerde de tezgahlanabilir. Bu tezgahın içerisine hiçbir kesimin düşmemesi, silaha sarılmaması gerekir. Barışın kazanılması için ülkeyi çürümeye, acıya, etnik ve dinsel kavgalara götüren rejimin memleketin her noktasından kazınması gerekli. Bu da AKP’ye saray rejimine karşın etnik, dinsel ayrımlarla parçalanmadan topyekün bir eşitlik, özgürlük, kardeşlik mücadelesini gerektirir. Başka bir dünya mücadelesini gerektirir ki haziran isyanının çocuklarının düşlediği bir dünya barışı getirebilir.


Savaş, kefenimizi giydik diyenlerin gencecik canlara giydirdikleri kefendir

Uğur Güç (TGS Genel Başkanı):

Savaş bir ölüm pornosudur. Ölü bir bedenden, akan kandan zevk alan hastalıklı bir zihniyetin bahanesidir. Savaş, emperyalistlerin kışkırttığı bir “business”, bir iştir. Bu yüzden halkları birbirine düşürür, farklılıkları kışkırtır, akan kandan ve ölen canlardan zevk alırlar. İktidarı kaybedenlerin, iktidarı kaybetmemek uğruna başvurdukları planlardır. Savaş, “Biz bu yolda kefenimizi giydik” diyenlerin gencecik canlara giydirdikleri kefendir. 7 Haziran seçimlerinde istedikleri rejim değişikliğini başaramayan Saray ve hükümetin, gerici-dinci faşizan ideolojilerini zorla kabul ettirmek istediği bir yöntemdir savaş. Barış diyerek savaşı düşleyen bu iktidar, muhtemel bir erken seçimde oy devşirme kaygısı ile, milliyetçiliği, şovenizmi ve mezhepçiliği kışkırtarak çözüm sürecini askıya almış bölgede ve ülkede barışın imkanlarını ortadan kaldırmıştır. Onur, vicdan, ahlak, erdem, tarih ve hayat savaş kışkırtıcılarına gereken cezayı verecektir. Fakat bizlerin yapması gereken “haziran ayaklanması”nın yarattığı enerjiyi seçimlere yansıtmaktır. Mevcut siyasi partilerin dışında bir alternatif oluşturarak siyasi sahnede yer almaktır. “Barış Bloku”nun bileşenleri bu iradeyi olması beklenen erken seçimde ortaya çıkaracak güce sahiptir. Barış Bloku bu iradeyi siyaset sahnesine taşımazsa 7 Haziran’da ortaya çıkan tablo değişmeyecek, hükümet kurulamayacak ve AKP hegemonyası hükümet kurulana kadar görevde kalarak daha çok kan akıtacaktır. Bu sebeple Barış Bloku bileşenleri dengeleri değiştirecek bir güç olarak seçimlere girmelidir. Barış ancak o zaman tesis edilebilir. Bugüne kadar yapılan yolsuzlukların, hırsızlıkların, kaybedilen canların ve “Haziran”ın hesabı ancak o zaman sorulur.


Kadınlar barış talebini dile getirmek için barış şarkıları söyleyecek

Adile Doğan
(Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Başkanı):

Barış için seferberlik ilan edilmeli. Savaş dilinin karşısında barış yüksek sesle dile getirilmeli. Savaştan her zaman kadınlar etkileniyor. Bu anlamda kadınlar sokaklara barış talebiyle çıkmalı. Örneğin biz halk festivali düzenliyoruz. Bu yıl festivalin ana konusu barış. Kadınlar barış talebini dile getirmek için, barış şarkıları söyleyecek. Kurduğumuz stantlarda kadınları barış için dayanışmaya ve örgütlenmeye çağıracağız. İşçi kadınların da katılımıyla “Neden barışta ısrar etmeliyiz” başlığıyla bir panel düzenledik. Şu an işçi kadınların talepleri görünmüyor. Kadınlar bulundukları yerlerde, ürettikleri alanlarda savaşa karşı ses çıkardıklarında aslında kendi taleplerini de dile getirecek. Eşit işe eşit ücret, çocuklarını bırakacakları güvenli kreşler, iş yerinde ayrımcılığa uğramamak gibi talepler barışın olmadığı bir ortamda gerçekleşemez. Bu nedenle biz kadınlar, Esenyalı’nın kadınları barış istiyoruz.


Üçüncü gözün mutlaka olması gerekiyor

Yüksel Genç (Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi):

Aslında bitmiş ve bitirilmiş her ateşkes sürecinin ardından çıkan çatışmalar her zaman daha kapsamlı, yoğun, yaygın ve travmatik etkiler oluşturur. Yaşadığımız süreçteki savaş devam ederse bir önceki döneme benzemeyeceği açık. Yaygın ve çok daha fazla sivil hayatı da içerecek şekilde etkileri olacaktır. Bu tip süreçlerin doğası biraz da böyle gelişiyor. Bozulmuş bir ateşkes sürece bir öncekini de aşan bir şiddet sarmalı olarak geliyor. Bu şiddet sarmalından da çıkabilmek için bir sonraki adım açısından önceki dönemde denenmiş olan ateşkes biçimleri yeterli olmaz. Bu yüzden daha ciddi, daha sağlam, daha yasal güvenceleri kavuşmuş ve sonuç odaklı müzakerelerin açığa çıkması gereklidir. O nedenle yapılmamış olanı yapmak gerekiyor.
Bu da İmralı’da bulunan sayın Öcalan’ın pozisyonunun değişmesi, baş müzakereci olması anlamına da gelir. Ve mutlaka ve mutlaka bu süreçle beraber bir izleme heyetinin yeni dönemde oluşması gerekir. Çünkü ateşkesin bozulmasıyla beraber açığa çıkan çatışmada taraflar birbirlerini suçladılar. Devlete göre PKK bozmuştu, PKK’ye göre devlet bozdu tartışmalarıyla karşılaşılıyor. Dolayısıyla salt tarafların birbirlerini ifade etme biçimlerinin kendisi bu tip süreçleri sağlıklı yürütmez. Bir izleme heyeti ve üçüncü gözün mutlaka olması, ateşkes ve müzakere koşullarının iki taraf için hep uyarıcı, hep gözetleyici hem hakikati daha sağlıklı toplumsallaştırıcı bir özellik taşıması gerekiyor. Çok hızlı bir biçimde yasal güvenceler ve her müzakere edilmiş konunun yasal hale kavuşturulması ile ilgili süreç oluşturulmalıdır. Bunun için de müzakere sürecinde mutlaka parlamento zeminine taşınması ve parlamentonun devlet adına çözüm yeri olarak işlevlenmesi, rol ve aktörlük pozisyonuna ulaşması gerekiyor. Bunun dışında müzakerelerin güçlü yürütülmesi için hakikat komisyonları olmak üzere, bir dizi çalışma komisyonlarının da hayata geçirilmesi ilk etapta yapılması gerekenlerdir.


Savaşa mahkum değiliz

Behçet Çelik (Yazar):

Savaşın sona erip barışın sağlanabilmesi için en önce savaşa mahkum olmadığımızı ve sorunların barışçıl yollarla çözümünü zorlamaktan başka bir çaremiz bulunmadığını bıkıp usanmadan vurgulamak, yinelemek, ısrarla savunmak büyük önem taşıyor. Bunun yanı sıra, çatışan taraflar arasındaki müzakerelerin yeniden, gecikmeksizin başlaması ve hakiki bir çatışmasızlığın yeniden hayata geçirilmesi lazım. Yürütülecek müzakerelerin öncekiler gibi akamete uğramaması için bağımsız gözlemcilerin de eşlik etmesi büyük fayda sağlayacaktır. Gizli yürütülen görüşmelerde kimin ne taahhüt ettiğini ya da kararlaştırılan adımlardan hangilerinin atılmadığını tam olarak bilemediğimiz için bir sorunla karşılaşıldığında sorunun nedenleri meçhul kalıyor, taraflar kabahatin öbür tarafta olduğunu iddia ediyor ve bu kördüğüm sürdükçe bir çözüm üretmek de mümkün olamıyor. Bağımsız gözlemcilerin varlığı tartışmaların açıklıkla yürütülmesini sağlayacağı gibi, sorunun ve çözümün kamuoyunda tartışılmasına da imkan verecektir. Müzakerelerin anlamlı ve kalıcı bir sonuca ulaşabilmesi için yasama organının ve toplumsal kesimlerin müzakere edilen konuları tartışması ve çözüm konusunda kamuoyunun ikna olması büyük önem taşıyor. Çözümün geniş kesimlerce tartışılarak kabul görmesi; savaştan çıkarı olanların muhtemel kışkırtmalarının önüne geçmenin yanı sıra, toplumsal barışın temelini oluşturacak eşitlikçi, özgürlükçü ve adil bir anayasanın hazırlanmasına zemin oluşturmak gibi bir başka önemli işlev daha görecektir.
Savaşı sona erdirmenin yolunun savaşın nedenlerini ortadan kaldırmaktan geçtiğine şüphe yok. Bireylerin ve toplulukların silaha gerek duymaksızın hak mücadelesi vermesinin meşruiyetini kayıtsız koşulsuz temin eden, bunun önündeki bütün yasal ve manevi engellerin kaldırıldığı, gücün ve iktidarın tek bir merkezde yoğunlaşmayıp dağıldığı bir siyasal sistemde, yine siyasal çekişmeler, tartışmalar yaşanacaktır, ama silahların yerini düşünceler alacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Savaş uçakları Kandil'de elektrik şebekesini bombaladı

SONRAKİ HABER

Caferi camiinde elektriğin kesilmesi protesto edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa