Erken seçim öncesi ‘yeni’ savaş ya da yeni devrimci öznellik
Harun ERCAN
Ortadoğu’nun en büyük gerilla örgütlerinden olan, uluslararası güçler nezdinde meşruiyet kazanmış, Türkiye genel seçimlerinde %13.1 oy almış bir legal partiye öncülük eden ve aktif şekilde IŞİD’e karşı savaşan bir siyasal hareketin bu süreçte T.C. ile silahlı çatışma istemesinin rasyonel bir temeli olabilir mi? İnsani ve siyasi potansiyelinin büyük bölümünü IŞİD’e karşı seferber etmiş Kürt Özgürlük Hareketi için bugün savaşmak demek, HDP’nin seçim başarısını da tehlikeye atabilecek, sonu her iç savaş olasılığı gibi muğlak olan bir yola girmek demek. Her gün ölen insanlar, AKP’nin öncülük ettiği yeni savaş bloğu istediği için ölüyor. Bu nedenle hala “Çatışmaları kim başlattı?” sorusu ile uğraşmak anlamsız. Bu soruyu ciddiye almak, Türkiye ve Ortadoğu siyasetini ortalama düzeyde bile olsa takip eden herkesin zekâsına hakaret anlamına gelir. Ama “Erdoğan öncülüğündeki savaş bloğu neden yeniden çatışmaları başlattı?” sorusu ile uğraşmak gerekiyor.
Çatışmaların başladığı ilk günlerde bu soruya verilen en popüler yanıt “AKP erken seçim planları yaptığından kaybettiği milliyetçi oyları geri almaya ve tek başına yeniden iktidar olmaya çalışıyor” yönündeydi. Bu yanıt, son 1 ay içinde gerçekleşen çatışmaların, yakılan ormanların, sokak ortasında taranan gençlerin, TSK bünyesinde yapılan yeni atamaların, her gün devam eden gözaltılar ve tutuklamaların ağırlığını kaldıramaz oldu. Salt konjonktürel yaklaşım açıklayıcı gücünü yitirdi. Erdoğan’ın savaş hamlesinin üç nedeni var. Birincisi, hemen herkesin üzerinde uzlaştığı erken seçimle yeniden tek başına iktidar olabilme ihtimalini zorlamaktır. İkincisi, 7 Haziran sonrası çözülmekte olan parti-devleti ayakta tutmaya çalışırken, sadece kitleler nezdinde değil, devlet içinde de savaş bloğu oluşturup yeni milli bir mutabakat sağlamaktır. Erdoğan, Dolmabahçe mutabakatını elinin tersiyle iterken, Başkan olabilmek için önceden bileğini büktüğü Eski Türkiye ile milli mutabakat kurma peşinde. Savaşa yöneliminin üçüncü nedeni, makro siyasi bir dinamik değil. Kürt Özgürlük Hareketi bünyesinde ve çeperinde ortaya çıkan ve ana-akımlaşmaya başlayan yeni devrimci öznelliği tecrit etmek.
Erdoğan, 2002’den bu yana AKP’nin uzlaşma-çatışma—güçsüzleştirme-uzlaşma taktiğiyle iktidardan uzaklaştırdığı devlet-içi grupları savaş koalisyonuyla kendisine yedeklemeye çalışıyor. O yüzden, bugün süren savaş“AKP aklı” ile değil “devlet aklı” ile tasarlanıyor. Bunun en temel sebebi Kürt Özgürlük Hareketi’nin Rojava’daki kazanımları ve bu kazanımların artmasını engellemek adına AKP’nin devlet aklına yeniden iltica etmesi. Devlet aklını çağıran bir diğer gelişme elbette Kürt şehirlerinin 7 Haziran’da tamamen HDP’ye yönelmiş olması. AKP dışı güçlerin de “vatan savunmasını” gerektiren bir durum olarak gördüğü bu gelişmeler, AKP’nin değil “milli mutabakat bloğu”nun adayı olarak Erdoğan’ın Başkanlık ihtimalini zorlaması için bir fırsat penceresi sunuyor.
Artık siyaset yapmayı öğrenmiş Kemalist TSK kadroları başta olmak üzere, biat etmiş Cemaatçilerden MHP’lilere kadar, AKP’nin yeni ittifak kurabileceği devasa bir savaş bürokrasisi var. Erdoğan’ın, bu olası müttefikleri ile güven ilişkisi kurup kuramadığı meçhul. TSK, birkaç ay içinde Kürt Özgürlük Hareketi ile AKP arasındaki görüşmelerin yeniden başlamayacağına bugünden ikna olmaları düşük bir olasılık. İkna olabilmelerinin iki yolu var. Birincisi, bu kesimlere yeniden iktidar alanı açılmasıdır. Yani TSK ve Emniyet bünyesinde bu kesimlere makam ve mevkiinin yanı sıra kayda değer bir seviyede daha fazla hareket alanı verilmesi. İkincisi, PKK karşısında askeri inisiyatifi elinde tutamayan AKP’nin daha çok kan dökmesidir. Ancak kan gördüğünde ikna olanlar Silopi’de, Silvan’da ve Şemdinli’de yaşananları dişlerini gıcırdatarak izlemiştir. Başkomutan Erdoğan’ın, savaşın nasıl kontrolden çıkması veya çıkarılması riskini göze alarak yaptığı bu hamleden geri adım atması kolay olacak bir iş değil. Erdoğan’ın “kontrollü savaş” istediğini gören Kürt Özgürlük Hareketi, çatışmaları Erdoğan’ın kontrol edemeyeceği bir zemine çekiyor.Yeni savaş sürecinin başladığı 24 Temmuz tarihinden iki hafta sonra askeri inisiyatifi eline alan Kürt Özgürlük Hareketi, savaş bloğunu öz-yönetim ilanları ile silkelemeye çalışıyor. Bu hamle, bir yandan Erdoğan’a savaşın siyasi inisiyatifini elinde tutamayacağını göstermeyi amaçlarken diğer yandan da tabandan gelen bir tazyike cevap veriyor. Makro siyasi analizlerin toplumların bağrında yaşanan dinamik gelişmeler ile bağı kurulmadığında, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaptığı hamleleri açıklamak da zor. O yüzden şu soruyu soralım: Birçoklarının “zamansız”, “gerçekçi olmayan”, “çatışmacı” olarak gördüğü öz-yönetim ilanlarını Erdoğan’ın başlattığı yeni savaş bağlamında nasıl anlayabiliriz?
AYNANIN ARDI: YENİ DEVRİMCİ ÖZNE VE ÖZ-YÖNETİM
Kürdistan sokaklarındaki duvarlarda bir yazılama var: “Özgürlük bu kadar kolay olsaydı Ronahi ile Berivan kendini yakmazdı”. Bu yazılama, savaş bloğuna katılanların ideolojik harcını ters taraftan kısa ve öz şekilde açıklıyor. Bulaşıcı bir özgürlük mücadelesi var ve bu mücadeleden rahatsız olan sadece AKP değil.1993 yılında Almanya’da PKK’nin yasaklanması sonrasında bedenlerini ateşe veren Bedriye Taş (Ronahi) ve Nilgün Yıldırım’ın (Berivan)eylemlerinin üzerinden 22 yıl geçmiş. Kolektif bir siyasi özne ile bütünleşmek için kendi bireyselliğinden vazgeçişin sembolleri olan bu isimlerin, muhtemelen henüz 22 yaşında bile olmayan gençler tarafından hatırlanması öylesine bir durum değil. Bizleri, bugün içinde bulunduğumuz çatışma süreciyle, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yarattığı devrimci özne arasında bir ilişki kurmaya zorluyor. Ölüm güçlüdür. Her kalkan cenazenin Kürt mahallesindeki gençliği yeni adanmışlıklara sürüklediği sır değil. Lakin hemen her gün yaşanan korkunç acıların yanı sıra üzerine konuşulması gereken başka şeyler de var.
Kürt Özgürlük Hareketi, on yıllardır yaptığına ek olarak, üzerine hakiki şekilde konuşulmasına pek fırsat olmayan yeni bir şeyi başardı. Rojava devrimi ve 7 Haziran gecesiyle birlikte yeni bir devrimci öznellik yarattı. Öncesine kıyasla, dar yaşamsal alanlara hapsolmuş, ana-akımlaşamayan, gündelik hayatları dönüştürmeyen, kendisini duygusal borçlanma ile yeniden üreten ve genelliklede kaybeden Soğuk Savaş sonrasının devrimci özne sıkışmışlığı aştı. Eski solun mücadele yöntemlerini yeni sol ile buluşturuldu. Daha da önemlisi, Rojava’da ve 7 Haziran’da, doğru siyasi perspektif ve araçlarla kazanmanın mümkün olduğunu gösterdi.Sınıf, toplumsal cinsiyet ve etnik kimlik temelinde toplumda var olan özgürleşme taleplerine farklı öznellik düzeylerinde alan açıldı. Bugün oluşturulan savaş bloğu, özünde sadece Kürt hareketinin silahlı kanadına karşı konumlanmıyor, kendisini yeniden kuran bir devrimci öznelliği yok etmek istiyor. Ve Kürt gençlerinin duvarlara yazdığı üzere, özgürlük o kadar da kolay değil. Yaptığı hiçbir terör eylemini üstlenmekten geri durmayan IŞİD’in sahiplenmediği Suruç katliamı, tam da bahsini ettiğimiz “öznelliğini kurmakta olan yeni devrimci kuşağa” devletin sıktığı ilk kurşundu.Kürt illerinin dışına da yeni devrimci öznelliği ihraç eden Kürt Özgürlük Hareketi’ne debir had bildirme girişimiydi. Kobanêli çocuklara oyuncak alabilmek için inşaatlarda çalışan, elleriyle patik ören, boncuk yapıp satan ve bir bölümü belki de Kobanê’den geri dönmemeyi planlayan bir devrimci öznellikten bahsediyoruz.Diğer bir yandan, seçim süreciyle birlikte tüm Kürtler nezdinde ana-akımlaşan Kürt Özgürlük Hareketi, evvelden “çeper” olarak görülen yeni örgütlenme sahalarında hamle yapma imkânına kavuşmuşken Erdoğan’ın savaşa yönelmesi tesadüfi değil. Erdoğan, savaşla, Kürt şehirlerinde gençliğinin hemen hepsine yayılan siyasi öznellik sıçramasını tecrit etme peşindeyken Türkiye genelinde de HDP projesinin ivmesini kesmeyi amaçlıyor.
Kobanê direnişinden bu yana Kürt illerine yüzlerce cenaze geldi. Ölüm bir yandan yaşamı tüketirken diğer yandan Rojava ve Erdoğan’ın yeni savaşı bağlamında yeni devrimci öznelliği kendiliğinden örgütlüyor. Kürt Özgürlük Hareketi, her toplumsal hareket gibi, tabandan gelen bu baskıya cevap vermek zorunda. Kobanê ayaklanmasıyla birlikte, sadece siyasi kadrolarında değil, toplumda da görülen özerkleşme eğilimi, HDP projesinin Erdoğan tarafından reddi sonucunda kendiliğinden oluşan bir kopuş arzusu dayatıyor. Öz-yönetim ilanları, bir yanıyla Erdoğan’ın sebep olduğu kopuşa bir siyasi projeyle cevap verirken diğer yandan da yeni devrimci öznelliğe bir yön tayin ediyor. Bir dönem boyunca eski kuşak Kürt siyasetçilerin yanlış bir şekilde tartıştırdığı “biz müzakere edebileceğiniz son kuşağız” söylemindeki “kontrol edilemeyen”, “siyasi bilinçten yoksun”, “müzakereye kapalı” bir gençlikten bahsetmiyoruz. Seçim sürecinde görüldüğü gibi, kolay kolay provokasyonlara gelmeyen, attığı adımları siyasi bir perspektiften süzerek atan ve bedel ödemenin sırf duygusal-siyasal bir borçlanma üzerinden değil; kazanmak ve dönüştürmek üzerinden olması gerektiğine inanan bir kuşak var. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bel kemiği olan bu kuşak, özerkleşme eğilimini siyasetin ana eksenine oturtmaya çalışıyor. Bunu konjonktürel bir durum veya Kürt Özgürlük Hareketi’nin AKP’yi tehdit etme siyaseti olarak okumak doğru değil. Hemen yanı başlarında devrimci bir öznellikle inşa edilen Rojava örneği varken; statüsüz, öz-yönetimsiz ve de özgürlük alanları savaşla boğulmaya çalışılan bir gençliğin orta-vadede izleyeceği rota olarak okumak gerekiyor.
Yeni devrimci öznellik bir yandan savaş koşullarında kendisini dayatırken, 7 Haziran’ın gösterdiği üzere, Kürt toplumunda var olan özerkleşme eğiliminin diğer bir yüzü de var. Türkiye siyasi-ekonomik sistemine neredeyse tamamen entegre olmuş, çatışmasızlık sürecinden her anlamda kazançlı çıkan, savaş ya da çatışma istemeyen ve devrimci sürecin pratik anlamda dışında konumlanan kayda değer bir HDP seçmeni var. Bu toplumsal kesimlerin siyasi algısı, iyi niyetli bir okumayla, yaşanan çatışmaların konjonktürel olduğu ve belirli bir süre sonra sona ereceği yönünde. Önümüzdeki sürecin bu kesimlerin tasavvur ettiği gibi şekillenmemesi durumunda, yani savaşın derinleşip erken seçimin bir eşik olmayacağı kanısının derinleşmesi söz konusu olursa, şimdiye kadar Kürt Özgürlük Hareketi’nin hegemonik olduğu yerlerde yapılan öz-yönetim ilanları, toplumsal zemini genişleyerek yeni daha büyük kentlere sıçrayabilir.
Evrensel'i Takip Et