18 Şubat 2007 01:00

SÖZ OLA, TORBA DOLA


Haşim Şahin “Tarafsızlık Üzerine” yazdığı yazısında “O halde bir yazar ve yorumcu ‘Aydın’ olduğuna göre...” diyerek bir tez atıyordu ortaya. Bunu yaparken de aydın sözcüğünün ilk harfini büyük yazarak başka bir denemede daha bulunuyordu, bir kentimizi de çağrıştırmak ister gibi.
Sanki aydın olduğunu söylediği insanlara, Aydın diyerek aslında aydın olmadıklarını vurgulamak istemiş gibiydi. Eğer gerçekten yazanlar ve yorumlayanlar efeler kenti Aydın’a benzetildiyse gözler Aydın; hem de çocukluğumdan kalma bir tekerlemede söylendiği gibi kulaklar da Manisa, ağız burun İzmir olsun. “Gözün aydın” dileğinin arkasından söylenirdi bu tekerleme o zamanlar. Şahin, aydını Aydın yapınca dilimin ucuna geliverdi işte.
Haşim Şahin, şahin gibi bir tez atınca ortaya, aydın dediği yorumlayanları ve yazanları gözümün önüne getirdim de aydının ne denli aydın olabileceğini çözmede zorlandım doğrusu. Ebesini, bebesini, türlü çeşitli organlarını ve yakın çevresini de yorumuna katan, diline ve kalemine dolayan aydınları falan filan yani...
Şahin, bu insanları aydın olarak nitelendirmesine karşın, bu aydınlardan Kazım Kanat ile aynı görüşte olmadığı görülüyordu tüm çıplaklığıyla. Çünkü, Kanat, kendisinin entelektüel olduğunu söylemiş izlencedeki kankasına. Ya da kavgalısına. Üstelik bunu bir kez de yapmamış. Kankası ya da kavgalısı çakar çakmaz çakan Ahmet Çakar, “Tecrübeli, aydın, akıllı bir adam” diyerek birini anlatırken. Kazım Kanat orayı burayı kanatırcasına kanat açmış ortalığa ve “Beni tarif ediyorsun” demiş. Bunları demiş demesine de, örneğin Haşim Şahin’in, Ahmet Çakar’ın, hele de “ben köpekle kemiği pek birleştiremiyorum abi...” diyen Adnan Aybaba’nın ve de başkalarının da aydın olduğu ya da olabileceği konusuna hiç değinmemiş. Hani, öyle bir düşüncesi olsa, “Yok canım, sadece ben değil. Hepimiz öyleyiz” derdi. Ya da “Yazan, yorumlayan aydın olduğuna göre ben de öyleyim” demesi gerekirdi. Dememiş işte. Demediğine göre de var bu iş de bir iş.
Yazan ya da yorumlayan herkes aydın sayılır mı, sayılmaz mı; Aydın ildir, ama aydın nedir üzerine tezler üretmeyi konunun uzmanı Yalçın Küçük’e bırakıp aydın ya da Aydın Haşim Şahin’in tarafsızlık, objektif, nesnel sözcükleri üzerinde oluşturduğu tezlere bir bakalım.
Üyesi olduğum; ama bana hiç de üyesiymişim gibi davranmayan Dil Derneği’nin Türkçe Sözlüğü’ne göre “Tarafsız, hiçbir düşünceyi, kanıyı paylaşmayan, tutmayan, yansız; tarafsızlık, tarafsız olma durumu, yansızlık; objektif, nesnel; nesnel de, gerçeğe varmak amacıyla, taraf tutmadan inceleme yapan, hüküm veren, objektif” olarak tanımlanmaktadır. Yani, tarafsız ya da objektif ya da nesnel görüş denildiğinde ya da böyle bir görüşten söz edildiğinde çok da değişik bir şey söylenmemiş olmaktadır. Tümü de aynı kapıya çıkmaktadır sonuçta. Yani, yoktur aslında birbirlerinden farkları; ama biri Arap, biri Fransız kaynaklı. Belki de kendine Fransız kalmanın Arapçası.
Bir de üçü birden kullanılmışsa... Yani tarafsız, objektif ve nesnel bir çorba yapılmışsa... Aydının oldu mu böyle olsun ve de gözler bir kez daha Aydın olsun. Çünkü, “o halde bir yazar ve yorumcu önce ‘Aydın’ olduğuna göre...” diye başladığı sözü ve sözün yer aldığı yazının sonunu şöyle bağlıyordu: “....objektif olma sorumluluğuyla da başbaşadır. Yani, tarafsızlık aydın için erdem olmadığı gibi zorunluluk da değildir. Yeter ki nesnel davranabilsin. Olay, olgu ve kişiler arasında objektif bakış açısıyla duruşunu belirlesin. Gerisi o kadar önemli değil. “
Bağladığı yerde de tarafsızlık, nesnellik, objektiflik doludizgin gidiyordu. Aslında yazının başka bölümlerinde de nesnelden objektife, objektiften de tarafsızlığa yatay dikey geçişler çokça görülüyordu. Bu tutumu da, Şahin’in objektif, tarafsız ve nesnel görüşünde ne denli yanlı davrandığını açık, seçik gösteriyordu.
Kendisinin söylediği gibi, kendisi de önce aydın olsa da ve “tarafsızlık aydın için bir erdem ya da zorunluluk olmaz” dese de, vardır aslında bir yan tutma durumu, yabancıdan yana olsa da.
Üstün Yıldırım

Evrensel'i Takip Et