3 Nisan 2007 00:00

Çölün tozunda kaybolan hayaller


İstanbul sokaklarında kara derili göçmenlere sık rastlar olduk. İstanbul’u Avrupa’ya gitmek için bir atlama taşı olarak gören kaçak göçmenlerden çok azı bu emeline ulaşıyor.
Dünyadaki eşitsiz kapitalist büyümenin acı sonuçlarından biri de insan kaçakçılığı. İtalyan yönetmen Vittorio De Seta’nın geçen yıl çektiği ‘Sahradan Mektuplar’ bu konuyu işleyen yarı belgesel bir film.
26. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin ‘Yıllara Meydan Okuyanlar’ bölümünde gösterilen 125 dakikalık yapım, Avrupa’ya kaçak göçün ‘popüler’ ilk durağı İtalya’daki bir hikayeyi anlatıyor. Babasının ölümünün ardından İtalya’ya kaçak göçmen olarak gelen Senegalli Müslüman genç Assane’in gözünden Afrika’nın dramı... İç savaşlar, açlık, işsizlik gibi sebepler nedeniyle doğdukları ülkeleri terk edip Avrupa’ya kapağı atmaya karar veren Afrikalılar, burada da pek çok zorlukla karşılaşıyor. Assane daha karaya ayak basmadan ilk ölüm tehlikesini atlatıyor. Kendisini İtalya kıyısına getiren insan kaçakçıları tarafından kıçına bir tekmeyle denize atılarak. Kıyıya ayak basmasından itibaren zorluklar başlıyor.
Yalın bir dil
Filmimizin kahramanı İtalya’da ‘dikiş tutturmuş’ tanıdıklarını bulup, onların hayatına girdikçe, hayalindeki Avrupa’nın hiç de gerçeklerle uyuşmadığını acı bir şekilde öğreniyor. İyi niyetli kahramanımız bir yandan da kafasındaki dini inançlar ve geleneklerle boğuşuyor. Seyyar satıcılıktan temizlikçiliğe kadar pek çok kötü işte çalışıyor. Göçmenlere yardım eden bir sosyal kurumun kanatları altına girip oturma izni alsa da bela yakasını bırakmıyor. Irkçı İtalyalar tarafından iyi bir hırpalandıktan sonra da ata toprağına dönmeye karar veriyor.
Kara kıta Afrika tarihinde görmediği ölçüde bir tahribatla karşı karşıya. Dünya kapitalist sisteminde göz ardı edilen Afrika’ya reva görülen şey, açlıktan ölmek. Seksen iki yaşındaki usta yönetmen Vittorio De Seta, son derece dürüst bir yaklaşım ve yalın bir sinema diliyle Afrika insanının bugün yaşadığı dramı gözler önüne seriyor.
Ve Batı Avrupa’nın yüzyıllar boyunca insan olarak görmediği, köle olarak pazarladığı Afrikalılarla ilgili zihniyetinde bir değişim -belki çok küçük- yaşanmadığının altını çiziyor. Film İtalya’da 2006 Venedik Roma Kenti Ödülü’nü aldı. Assena’nın evine döndükten sonra yaşadığı şey, bir nevi kimliksizlik. İletişim ve ulaştırmadaki baş döndürücü gelişmeler dünyayı hepimiz için çok küçülttü.
Film, Afrika insanının kültür ve göreneklerindeki geri dönülmez tahribata da dikkat çekiyor ama sonunda umutla bitiriyor. Kamuoyunda Afrika’yla ilgili yaygın inanç, salgın hastalık, soyulma ve kaçırılma tehlikesi, hijyen yokluğu. Modern dünyanın medeniyet kurallarını boş verin. Bu filmi izledikten sonra kesinlikle Afrika’ya gitmek isteyeceksiniz. Yönetmen filmdeki en önemli aksiyon sahnesi olan göçmenlerin denize atıldığı sahneyi bilerek slow motion’la geçiştirmiş. Bu onun kesinlikle bir aksiyon filmi yapmak istemediği belli ettiği bir ilk işaret. Bazı uzun ve birbirini tekrarlayan sahneler izleyiciyi sıksa da, yağmalanan kıta Afrika‘ya yönelik dürüst ve samimi bir bakış bu film.
Koray Karaermiş

Evrensel'i Takip Et