08 Eylül 2008 00:00

Fotoğrafın 50 yıllık hafızası

Usta fotoğrafçı Gültekin Çizgen sanat yaşamında 50 yılı geride bıraktı. Ve bu 50 yılı geçtiğimiz günlerde Fototrek Fotoğraf Merkezi’nde açılan “Renkte Leke” isimli sergisiyle kutladı.

Paylaş

Usta fotoğrafçı Gültekin Çizgen sanat yaşamında 50 yılı geride bıraktı. Ve bu 50 yılı geçtiğimiz günlerde Fototrek Fotoğraf Merkezi’nde açılan “Renkte Leke” isimli sergisiyle kutladı. Profesyonel sanat sürecinde fotoğraf, ilüstrasyon ve sanatsal cam üreten Çizgen zengin birikimi, yoğun emekleri ve yüklüce üretimine karşın çelebice yaklaştığı tüm sanatsal ve kültürel geçmişinde, kendisini önce bir “fotoğraf eriyim” sözleriyle tanımlıyor. Çizgen’le geride bıraktığı 50. sanat yılını ve Türkiye’de fotoğrafın geldiği noktayı nasıl değerlendirdiğini konuştuk.

Sanatınızda 50 yılı geride bıraktınız. Bu 50 yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?
50 yılım hep çalışmakla, üretmekle geçti. Ben çalışmaya ve paylaşmaya çok önem verdim. Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda sergim açıldı. Daima bir ekip yetiştirdim. Bir yılı aşkın bir süredir, Fototrek Fotoğraf Merkezi’nin küratörlüğünü yürütüyorum. Fototrek bence bugün Türkiye’nin en önemli fotoğraf merkezi oldu. Yani özetlersek 50 yıl çalışmayla geçti ve bundan da davacı değilim.

Türkiye’nin son 50 yıllık fotoğraf geçmişinin hafızasına sahip bir isim olarak, Türkiye’nin fotoğrafta bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin tüm sanat alanlarında olan düzeyi ne kadarsa fotoğrafta da o kadardır. Bileşik kaplar gibi. Ama fotoğraf her zaman yaygın ve heyecanlıdır. Çünkü görselliğin anahtarıdır. Ve eğer fotoğraf olmasaydı dünya tasavvurumuz farklı olurdu. O açıdan fotoğrafın bütün görselliği değiştirdiği ve yeni bir görsel tarih başlattığı çok bilinen bir bilgidir. Ülkemizde de çeşitli kuşaklar bu alanda büyük çabalar gösterdiler ve son derece yapıcı çalışmalar ortaya koydular. Ben bu tayfanın bir üyesiyim. Ama bu büyük hareketin içinde sanıyorum böyle altı çizilen bir verimliliğim olduğunu söyleyen kişiler var, bunlardan da davacı değilim. Eğer dünyayı bir takım adalar olarak görürsek biz kendi adamız da kendi kozamızı işliyoruz. Ama her ülke kendi yapısıyla vardır. Yani her sanat arkasında ki ülkeyle vardır. Ülkenin bu büyük değişimi içinde her sanata olduğu gibi fotoğrafa da çok büyük ilgi ve destek olduğunu söylemek güç. Ama fotoğrafçılar kahramandırlar. Her şeye rağmen kendi kozalarıyla bugüne büyük ürün yelpazesiyle taşındılar. Verimliliklerinin devamını arzuluyorum.
50. sanat yılınızı çeşitli çalışmalarınızın toplamıyla değil de yeni bir çalışma olan “Renkte Leke” serginizle karşılıyorsunuz...
Bu çalışma ve 17 Eylül deki “Yaşamın İçindeyiz” sergisi 2008 yılı ocak ayından itibaren yaptığım çalışmalar. Nedeni şu. Benim 500 bin tane diam var. 50 yılım verimlilikle geçti diyorum bu yalan değil. Büyük bir arşivim olduğunu herkes bilir. Yaşlandık, ölüyoruz, bitiyoruz havası için de davrananlar var, ama ben onlara da moral vermek için yeni bir çalışma olsun istedim. Taze işler ortaya çıkarmak istedim. Renkte Leke; ismi üstünde olduğu gibi renk ve lekenin buluşması. Çünkü biliyorsunuz, yüzey görselliğinin üç unsuru vardır. Biri desendir, biri lekedir, biriside benektir. Başından itibaren lekeye ben çok önem verdim anlatımımda. Bu sergiyi de bu çok sevdiğim tarza ayırdım.

İbadethaneye gider gibi...

Nadir Ede: 40 yıldan fazla süredir fotoğraf çekiyorum. Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim görevlisiyim.
Fotohaber dergisinin editörlüğünü yapıyorum. Gültekin ağabeyi de herhalde 40 yıldan fazla zamandır tanıyorum. Fotoğraf dergisini çıkardığı zamanlar bir iş yeri vardı ve biz oraya bir ibadethaneye gider gibi girer çıkardık, o zaman amatördük ve çömezdik.
Gültekin ağabey her zaman bize hoşgörüyle davranırdı. Biz orda Türk fotoğrafının büyükleriyle karşılaşacağımızı bildiğimiz için her zaman saygılı olurduk. Derginin çıkmasını da her zaman beklerdik. Bir an önce çıksa da bir şeylerden haberimiz olsa diye. Çünkü o zamanlarda Türkiye’de, Türk dilinde kaynak ne yazık ki çok azdı. Halen daha çok fazla değil ama yine epey iyi. O kaynaklardan birisi Gültekin Çizgen’di. Çünkü hem yeni fotoğraf dergisi dolayısıyla hem de onun kendi ilişkileri ve kütüphanesi dolayısıyla bizim hep Gültekin ağabeyimiz oldu.
Halen de öyledir. Gültekin abi camla uğraşmaya başladıktan sonra fotoğraf da pek fazla bir şey yaptığını görmedim. Ama bu sergisiyle beraber, bu serginin aynı zamanda kitabı da var, kitap da hazırlanırken acaba neler yapacak diye düşündüm. Artık çok da iyi bir şeyler çıkmaz sanıyordum. Ama kitap çıktıktan sonra, gerçekten çok beğendim. Leke konusunda iyi işler ortaya koymuş. Eğitim de kullanabileceğim çok çok hoş şeyler var.

Gültekin Çizgen kimdir?

1940 yılı İstanbul doğumlu Gültekin Çizgen, yaşamının 50 yıllık profesyonel sanat sürecinde audiovisual fotoğraf, illüstrasyon ve sanatsal cam üretti. Çalıştığı tüm alanlarda basılı eser verdi ve müze koleksiyonlarına girdi. Sanatsal fotograf ve meslek uygulamaları alanına yetiştirdiği onlarca yeni isim kazandırdı. Dönemini ve sonraki kuşakları sanat ortamındaki “yerlilik” duruşuyla, yapıp etmeleriyle derinden etkiledi. Fotoğrafları ülkesinde ve yurt dışında 13 ülkede, Almanya, Fransa, İsviçre, İtalya, Çin Halk Cumhuriyeti, Kanada, Meksika, Brezilya, Kore, Hindistan, Hongkong, Moğolistan ve Rusya’da solo olarak sergilendi. Yapım ve yönetimini üstlendiği yüzlerce multivizyon programı ABD’den Kazakistan’a kadar 24 ülkede gösterildi. Çizgen’in fotoğraf alanında 14 adet albümü, deneme, teknik gezi ve anı alanlarında 14 adet kitabı, resim ve cam alanında 11 adet katalog ve albümü olmak üzere , 38 adet yayını vardır. Yeni Fotoğraf Dergisinin kurucusu Çizgen, Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Enstitüsü kurucu onur üyesi ve Profesyonel Tanıtım Fotoğrafçıları Derneği kurucu başkanıdır. Gültekin Çizgen, yeni sanatsal projeler peşinde çalışmalarını yoğun olarak İstanbul’da sürdürmektedir.

Bir çok ilkin adamıdır

Nevzat Çakır: Ben dinozorlar sınıfına giren 60 yaşını geçkin Türk fotoğrafının misyonerlerinden birisiyim. Fotoğrafa ‘70 yıllarında başladım. ‘80’de yoğunlaştı ve halen sürmekte. Sergiler, gösteriler ve grup çalışmalarıyla devam etti. Türk fotoğrafının oluşum aşaması da olduğuna inanıyorum. Kendimizi de Türk fotoğrafçısı olarak değil, Türk fotoğrafının misyonerleri olarak görüyoruz. Ben bu işlere başladığım zaman Gültekin çok yol almıştı. Gültekin 1950’lerde başladı. ‘50’den evvel hemen hemen bir şey yoktu. Dünya 1900 başlarında meseleleri çözmüşken biz ancak çözme aşamasına 1950’de girdik. ‘50’ye gelinceye kadar yalnızca basın kökenli fotoğrafçılar vardı. Ama onlar dışında, sanatsal kaygı taşıyarak ilk ortaya çıkan ve kendini profesyonel fotoğraf sanatçısı olarak tanıtan kişidir Gültekin Çizgen. Türkiye’deki doğru düzgün ilk fotoğraf dergisini çıkaran kişidir. Türkiye’nin fotografik topografyasının çıkarılması deyimi onundur. Ülkedeki bütün polemiklerin kökeni ondadır. Birçok ilkin adamıdır. Renkte Leke isimli yeni bir sergiyle girmek büyük bir iddia. Biz dinozorlar sınıfındayız ya çağdaş tavırlara, çağdaş tematik boyutlara biz sanki yaştan dolayı kapalıyız. Bunların hepsine bir cevaptır sergi. Bu diliyle bu tavrı ve anlatımıyla kimse Gültekin’e 1958 yılında fotoğrafa başlamış, 50 yılını kutlayan bir adam diyemez.
Yasin Kayırtar
ÖNCEKİ HABER

Altın Aslan'ı Güreşçi kazandı

SONRAKİ HABER

6. Paralimpik Oyunları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...