15 Mart 2009 01:00
Bulutu herkes görür
İnsan bazı filmleri nasıl değerlendireceğine biraz zor karar veriyor. Siyasi duyarlılığı olan filmler arttıkça, böyle arada kalmalar da daha sık yaşanır oldu.
Güneşi Gördüm tartışmalarında da, aynı siyasi görüşten insanların aynı filmi başka değerlendirebileceğini gördük. Sonbaharda da böyle olmuştu, Güz Sancısında, Yağmurdan Sonrada da. Kimileri devrimcilerin aciz gösterildiğini düşünüp eleştiriyordu, kimileri ise gerçek olmayacak kadar sloganlarla konuşmasını.
Filmin siyasi mesajı, yönetmenin söylemeye çalıştığı şey, filmi değerlendirirken temel ölçüt mü olmalı? Soru bu!
Her yönetmen bir şeyler söylemeye çalışır, bazılarının çok güzel dertleri de olur da, seyirci filmden onu nasıl anlar, orası biraz karışık. Sinema hakkında yazarken, benim bildiğim bir tane kayda değer ölçüt var. O film ne işe yaradı? Yani izleyici, ondan ne aldı?
Güneşi gördük mü görmedik mi, oraya geleceğim. Çünkü bu filmi alıp, dram tarafı nasıl da gereksiz şekilde abartılmış diye değerlendirenler oldu. Mahsun Kırmızıgülün Kürt sorunu üstüne aslında gerici görüşler savunduğunu düşünenler de oldu, teröristlerin yanında diyecek kadar coşanlar da.
Filmin ne olduğuna dair çok şey söylemek mümkün de, ben size ne olmadığını söyleyeceğim.
* Mesela, bir sinema filmi, bir makale değildir. Onun için, güncel siyaset konusunda yazılmış bir makaleyi değerlendirir gibi değerlendirilmez. Orada karakterler vardır, bazıları öyle düşünür, bazıları böyle konuşur. Her birinin sorumluluğunu filmin yazarına yüklemek olmaz. Benimsemediği görüşleri savunanların kötü adamlar olduklarını ille de vurgulamasını beklemek hiç olmaz. Sahiciliğini tartışmak daha anlamlı olur.
Önemli olan, seyircinin filmin karşısından, kafasında hangi soruyla kalktığı.
Güneşi Gördüm, ne kadar eksik bir Kürt sorunu tarifi yaparsa yapsın, bu bakımdan hayırlı bir işe yararsa, bu onu anlamlı bir film yapar.
* Bir sinema filmi, bir adamın fikirlerini, hayallerini, hayatını anlattığı günlüğü değildir. Ruh halini, geçmişini, onu yaparken kafasından neler geçirdiğini önemsemeyiz. Filmi izleriz, onun bize ne anlattığı, ne hissettirdiği önemlidir.
* Sinema, sinemacıların birbirini etkilediği, o sinemacının bu sinemacıya benzediği, onun diğerinden ödünç aldığı, ötekinin berikine gönderme yaptığı, sinemacıyı ancak sinemacının anladığı, kapalı devre bir alan değildir. Sinemacı, bir toplumun içinde yaşar, ondan etkilenir, ona anlatır.
Mahsun Kırmızıgülü Yılmaz Güneye benzetmek, onun için bir taraftan birtakım anlamları olmakla birlikte, olacak şey değildir. Çünkü Yılmaz Güneyi Yılmaz Güney yapan memleket, başka bir memleketti. Bir Yılmaz Güney çıkardı, başka devrimciler, başka sanatçılar çıkardığı gibi. Bugünün memleketi başka bir memleket, onun için de başka sanatçılar çıkarıyor, başka devrimciler çıkarıyor. Öyle olacak.
* Bulutu herkes görür. Mahsun Kırmızıgülün filmindeki köyün, 5 bin tane Kürt köyünün hepsinden daha kibarca boşaltıldığını ben de gördüm. Dağa çıkma öyküsünün anlatılmadığının, Kürtlerin probleminin ne olduğunun doğru dürüst verilmediğinin farkındayım. Ama filmdeki gerçek insanların gerçekten bir meseleleri olduğunu anlamayan bir tek seyirci çıkmayacağını da düşünmek gerek.
Kürtçe şarkı söylenmesinin manşetlik haber olduğu bir ülkedeyiz. Bunu olumlu tarafından görmek de mümkün. Ama hâlâ haber değeri olduğuna göre, yürüyecek çok yolumuz var diye düşünün. Sinemada Kürt sorunu üzerine söz söylemek de hâlâ yürek isteyen bir iş. Zor bir işin üstesinden ellerini kirletmeden gelmiş Mahsun Kırmızıgül. İyi niyetini teslim etmek gerek. Kardeşlik Türküsü diye şarkılar söylediği yerden buraya geldi, çok uzaktan değil yani. Geldiği yer de, barışı istemek, güneşi görmek istemek. Sorduğu, sordurduğu sorular önemli. Güneşi görmek için soru sormak da güzel!
Daha dalga geçecektik
Dinle ıssız adam. Senin film öyle bir film ki, dalga bile geçilemiyor.
Övünmek gibi olmasın, ben bugüne kadar çok dalga geçtim. Hayatta kolay kolay dalga geçilmeyecek bir şey olduğunu düşünmezdim. Derli toplu bir şey anlatan her şeyle isteyen dalgasını geçebilir.
Ama gel bak, Issız Adamla geçememişler. Kızsız Adam diye bir pa-rodi yapmaya çalışmışlar. İnternet aleminde şu anda bir numara. Haberlere konu oldu. Onu da izle-dim.
Gülemedim.
İnsana, ilk bakışta ZAZ ekibinin Çıplak Silah, Uçak, Hot Shots gibi filmlerini hatırlatıyor. Burun karıştırmalı, mimiklere dayalı, filmlerin pa-rodisini yapan yapısıyla... Hatırlarsanız o filmler, belli filmleri alıp onlarla dalga geçmek üzerine kurulu bir mantıkla yapılıyor. Orada esas espri şudur: Komik olmayan bir şeyi komik duruma düşürmek.
İşte Issız Adam öyle saçma bir film ki, dalga geçilemiyor. Onu daha nasıl komik duruma düşüreceksin? Kızsız Adamın işi zor. Ya Issız Adamdakinin aynısını yapmışlar -ki oralar komik gelebilir, çünkü Issız Adam da komik gelir-, ya da saçmalamışlar; oralar da gülene komik gelir, kapıyı kapatıp Karagöz oynatmaya, uzun saçlı adama sarılmaya, burun karıştırmaya gülen varsa güler.
Issız Adamın kendisi zaten parodi, ıssız kardeşim. İlişkiler üzerine yapılmış filmler, asıl Issız Adamda kendisini bulmuş; en komik, en karikatür halleriyle yer almış. Karikatürün karikatürü nasıl olacak? Olur da, komik olmaz.
Ama ben kolay pes etmem. Sen ıssız adamsan, ben de dalga geçmenin bir yolunu bulurum!
Patlamamış mısır - Çağdaş Günerbüyük
Evrensel'i Takip Et