13 Eylül 2006 21:00

Sıradışı bir yönetmen: Federico Fellini

Bir tatil kenti olan Rimini (1920) doğumlu. Kendisinin doğumundan sekiz yıl önce, 1912 yılında İtalyan Sineması'nda kayda değer film olan Enrico Guazzini'nin Roma İmparatorluğu'nun iç çatışmalarını anlattığı "Quo Vadis?" filmiydi. İtalyan sinemasındaki önemli gelişmeler Birinci Dünya Savaşı ve Mussolini sonrasıdır. Ama 1930'ların başından 1940'lara kadar, Almanya'da olduğu gibi, İtalyan Faşizmi de sinemaya büyük önem verdiğinden propaganda filmleri yapılıyor. Bu dönemde Deneysel Sinema Merkezi kuruluyor, sinema dergileri yayınlanıyor, İtalya'da ulusal sinema bilincinin oluşturulmasına dönük faaliyetler arttırılıyordu. Federico Fellini amaçsız yaşamın ve monotonluğun etkisiyle 1938'de Floransa'ya gidiyor. Haftalık bir mizah dergisinde ve bilimkurgu çizgi romanlarında çalışmaya başlıyor. Bir yıl sonra gazeteci olma hayaliyle Roma'ya gittiğinde, yaşamını çizdiği karikatürleri lokantalarda satarak sürdürdüğü sıralar oyuncu Aldo Fabrizi'yle tanıştı. 1940'ta haftalık hiciv dergisi Marc'Aurelio'nun yayın kuruluna girdi. Böylece çevresi de gitgide genişliyordu. 1943'te Mussolini kral tarafından tutuklayınca, Almanlar Roma'ya giriyor ve kuzeyde Sosyal İtalyan Cumhuriyeti'nin kurulduğu açıklanıyordu. Sinemayla ilgili kurumlar gitgide devletin etkisinden sıyrılıp muhalif çizgide filmler yapılmaya başlanınca sansür kurulu işletiliyor.

Yeni gerçekçilik Luchino Visconti'nin "Tutku" adlı filmi sansürleneceği söylentisi üzerine daha çok izleyici topluyor ve bu durum İtalyan Yeni Gerçekçilik'in doğuşunu sağlıyor. Fellini ise yazdığı bir radyo dizisinde rol alan oyuncu Giulietta Masina ile tanışıp evleniyor. 1944'te Müttefiklerin Roma'yı ele geçirmesinden sonra açtığı Funny Face Shop (Neşeli Yüzler Dükkânı)'ta gelip geçen askerlerin karikatürlerini çiziyor ve seslerini kaydediyor. Burada yönetmen Roberto Rosselini'yle kurduğu dostluk ilişkisiyle 1945 yılında Roma, Açık Şehir filminin senaryosunun yazımına ve yapım çalışmasına katılıyor. 1946 yılında Paisa (Köylü) filminin çekimi esnasında kafasında şimşekler çakıyor: "Eğer sinema buysa, eğer onu bu şekilde sonuna dek özgür ve çocuksu bir biçimde yapmak mümkünse, eğer sinemanın hayatla hayatın tasviri arasında akıp giden bir olay olarak yaşanması mümkünse, bu dünyaya ait olmam daha iyi olabilecekmiş gibi geldi." Rosselini'nin L'Amore (Aşk) filmi ile Il Miracolo (Mucize) filminin senaryosunun yazımına katılıyor ve daha önce bazı film senaryosunu yazdığı ünlü İtalyan yönetmeni Alberto Lattuada'yla birlikte 1950'de Luci del Varietta (Varyete Işıkları) yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlenmesiyle yaşamının dönüm noktası oluyor. Bir süre sonra Yeni Gerçekçilik'ten uzaklaşıp kendine has bir dil oluşturuyor Fellini.

Tehlikeyle gırgır geçiyorum Giovanni Grazzini'nin Fellini ile yaptığı söyleşiden oluşan ve İtalya'da 1983 yılında yayımlanan "Federico Fellini" adıyla Agora Kitaplığı yayınları arasında çıkan kitapta, ünlü yönetmen kendini ve sanatını anlatıyor. Grazzini'nin soruları Fellini hayranlarının öğrenmek istediklerinin çoğunu karşılıyor. Aslında birileriyle yaptığı görüşme sırasında anlamsız şeyler konuşan ya da hiçbir şey söylememek için konuşan biri... Kimi zaman davet bile edilmeden içine daldığı konuşmalar, kimi zaman da konuşma imkanı varken içine gömüldüğü sessizlikler... Fellini kendini anlatırken tipik bir Romalı olmadığını söylemekle, sıra dışı biri olduğunu fark ettiriyor: "(...) genel kanıya göre, Romalılar dışa dönük, nefsine düşkün, eli açık, çok sosyal, insanlarla birlikte olmaktan hoşlanan, iyi masallardan zevk alan, siyasete tutkunluk derecesinde bağlı, kendini dinsiz diye tanıtan, ancak karısıyla kızlarını bir ailede Tanrı'yla ilişkileri geliştirmesi gereken kişiler de olmalıdır." sözleriyle belirttiği tipik özelliklerin hiçbirine uymadığının altını çiziyor. Peki kimdir Fellini? Nasıl biridir? Korkuları, aşkları, hayata bakışı, dünya görüşü, sanat anlayışı gibi merak edilen soruların cevaplarını, kimi zaman kaçmaya yeltense de, "Belki çocuksu ve sorumsuz bir tutum ama, orada yalnızca beni ilgilendiren şeylerle adını koymak gerekirse, film çekmekle uğraşarak kaçtığım tehlikeyle gırgır geçiyorum. Tavrımın belki de bir miktar nevrotik olduğunu, büyümeyi yadsıma anlamına geldiğini, kısmen de faşizm döneminde yetişmiş olmamla belirlendiğini ve bu nedenle siyasete kendi iradesiyle katılmayı bilmeyişimden kaynaklandığını kabul ediyorum. Siyasetin büyüklere göre olduğunu, toplu tarih kitaplarımızda belirtildiği gibi..." diye birkaç ipucu veriyor.

Varoluşçuluğun kıyısında... Dostoyevski'de sarsıcı ve dokunaklı bir soruşturma alanı oluşturan bilinçaltıyla kollektif, kayıtsız, metafizik bir bilinçaltının su yüzüne çıkmasını, Kafka'nın Değişim'indeki bireysel bilinçaltını önemsiyor. Kendisini en çok Kafka'nın derinden etkilediğini düşünüyor. "Şeylerin gizemli yanlarına, çözülemezliklerine kafa tutma, günlük olayları büyü haline getirebilme tarzı beni çarpmıştı." Ünlü sinema yönetmenlerden, "büyüleyici bir ayindeki gibi sihirli, olağanüstü Kurosawa"yı beğeniyor. "Bergman'ı daha ciddi, belki de daha mutsuz bir büyük ağabey olarak görüyordum. Belki de daha az mutsuz, çünkü onda mutsuzluk, fantazmlarıyla amansız bir tartışma içine girmiş gibidir."

Kendi filmlerine dair … Amarcord'da ortaokul ve lise yıllarını, Strada'da, derin karşıtlıkları, mutsuzlukları, geçmişe özlemleri, akıp giden zamana ilişkin önsezileri, Dolce Vita (Tatlı Hayat)'nın Roma'sının bir içkent olduğunu ve filmin adının hiçbir ahlaki ya da eleştirel kaygı taşımadığını, her şeye rağmen hayatın kendine özgü derin ve yadsınamaz bir yumuşaklığı, Aylaklar', Casanova, Decameron ve Öfkeli Roland… İlle de Satrycon'la: "Petrone'yi ( İ.Ö. 521-441 yılları arasında yaşamış eski Yunan şairi.) yeniden okudum. Petrone'yi okuyunca, Yüzyılların tozlarının tamamen durmuş bir kalbin atışlarını muhafaza ettiği fikri, beni büyülemişti. (…) Belleğin eski Roması ile geleceğin bu fantastik izleyicisi arasında, böylesine ince ve hiç kopmamış bağlar, böylesine gizli bir anlaşma bulunduğunu birden açığa vuran film artık benim olmaktan çıkmıştı sanki. Varlığımın esas yönü, görüntüler aracılığıyla öyküler anlatmak olduğuna göre, öyle sanıyorum ki, özel hayatım da çalışmanın en büyük kısmını oluşturacak şekilde örgütlenmişti. Zaten biçimsel açıdan Satrycon'un ve Casanova'nın en çekici filmlerim olduğunu düşünüyorum." Filmlerinden bazıları: 1950- Varyete Işıkları, 1952- Beyaz Şeyh, 1953- Aylaklar, 1954- Sonsuz Sokaklar, 1955-Kalpazanlar Çetesi, 1956-Cabiria Geceleri, 1960 Tatlı Hayat, 1962- Boccacio 70, 1963 Sekiz Buçuk, 1965-Ruhların Giulietta'sı, 1969-Satyricon, 1972-Roma, 1973-Amarcord, 1976-Casanova, 1978-Orkestra Provası, 1980-Kadınlar Kenti, 1983-Ve Gemi Gidiyor, 1986-Ginger ve Fred, 1987-Görüşme, 1990-Ayın Sesi… Correre della Sera'nın sinema eleştirmeni Giovanni Grazzi'nin ustaca yönlendirdiği söyleşisinin yayımlandığı "Federico Fellini" adlı kitapla ünlü yönetmeni yakından tanıma fırsatını sunuyor.
 

Evrensel'i Takip Et