09 Eylül 2004 21:00

Kültürlerin dansettiği ada İMROZ...

Gökçeada... Eski adıyla "rüzgarlı ada" anlamına gelen İmroz. Ege Denizi'nin kuzeybatısında bulunan Türkiye'nin sahip olduğu yüzölçümü açısından en büyük ada olan Gökçeada'da birbirinden farklı ancak birbirinden beslenen kültürler bir arada.

Paylaş
Rum, Laz, Kürt, Türk, Boşnak ve Araplar... Birbirinden farklı ancak birbirinden beslenen bu kültürler Gökçeada'da birlikte yaşamanın güzel bir tablosunu oluşturuyor. İstemleri, renkleri, geçmişleri farklılıklarını oluştursa da ada; yine de kültürler arası kardeşliğin eşsiz güzelliğinin rüzgarını estiriyor. Gökçeada... Eski adıyla "rüzgarlı ada" anlamına gelen İmroz. Ege Denizi'nin kuzeybatısında bulunan Türkiye'nin sahip olduğu yüzölçümü açısından en büyük ada olan Gökçeada, Grek kültüründen eski Rum köylerini, manastırlarını, kiliselerini dünden bugüne taşıyor. Kültürel zenginliğin kimi zaman coşku ırmağı, kimi zaman ise çatışma ve gözyaşıya denk düştüğü bir ülkede, Gökçeada tüm farklılığı ile direniyor. İçindeki farklı kültürler birbirini beslese de, yemeğinden, sanatına, dilinden yaşayışına bin bir benzerlikler taşısa da kimi acı anekdotlar da düşmüyor değil adanın geçmişine. Adanın resmini oluşturmak oldukça güç: İlişkiler ada kültüründen kaynaklı kardeşlik mesajları verse de içten içe zıt duygular da barındırıyor. İlk göze çarpan ise halkların adanın belli köylerinde gruplaşması oluyor. Zeytin ağaçlarının olduğu geniş ovadan geçilerek varılan tepeye kurulu bir köy Zeytinli. Bu Rum köyü, adını aldığı verimli zeytin bahçelerine bakıyor. Fesleğenler ve süs kabakları ile renklendirilmiş bahçeler arasında kalmış evler, tarihi dokusunu koruyor. Köyün ortasındaki meydanda, yaz geceleri bir araya gelinen açık hava kahveleri kültürü yaşatılmış. Yüzyıllık geçmişe sahip Madamın Dibek Kahvesi ise köyün sembolü haline gelmiş. Kiliseler, çeşmeler, evler, taş döşeli daracık sokaklar Rumların "eskiden cennetti" dediği hatıralarını yansıtıyor.

Köyün aykırı Rum'u Köyden Nikola Karavasila ile görüşüyoruz. Karavasila'nın tercih etmemizin nedeni iyi Türkçe bilmesi ve Anadolu kültürlerini tanıması. Anadolu müzikleri dinliyor. Diğer Rumlardan aykırılığını ise zaman geçince daha iyi anlıyoruz. Karavasila, tüm yaşlılar gibi konuşmaya eskiyi ne kadar özlediğini anlatarak başlıyor. "Eskiden hayat bambaşka idi" derken dalıp giden yaşlı Rum, şimdi insanların, doğanın, çalışmanın, iklimin bile değiştiği görüşünde. En çok eski dostlukları özlüyor. Eskiden adada arabalar olmadığını ulaşımın sadece at arabaları ile sağlandığını öğreniyoruz. Rum köyü Zeytinli'de bir zamanlar 700 kişi varken şimdi sadece 160 kişi var. Sayı kış aylarında 16'ya düşüyor. Çünkü eğitim için tüm gençler ve ebeveynleri Yunanistan'ı tercih ediyor. Geriye bir tek maziyle yaşayan yaşlılar kalıyor köyde. 1921 doğumlu Karavasila'ya diğer kültürlerle ilişkilerini soruyoruz, gülerek yanıtlıyor: "Bizim gavur bayramları bitmez derler. Diğer kültürlerin bayramları, dini günlerini birlikte kutluyoruz. Böylece çok sayıda kutlama yaptığımız bayramımız oluyor." Karavasila, adada en çok Kürtlerle anlaştıklarını söylüyor. Birlikte çalıştıklarını dile getiren Karavasila, bayramlarda ortak kutlamalar yaptıklarını da ekliyor.

Kaleköy... Gökçeada'nın en renkli yerleşim yeri Kaleköy. Sırtını bir tepeye dayayan köyde, sadece Kürtler yaşıyor. Bunların büyük çoğunluğu 1974 Kıbrıs Hareketi sonrası adanın boşalması ile Iğdır ve Kars'tan göç etmiş. Buradaki Kürtlerden 45 yaşındaki Mecit Akmugan, adada nüfusu 2 bini bulan Kürtlerin büyük çoğunluğunun 20-30 yıllık ada geçmişlerinin olduğunu söyledi. Çoğunlukla inşaat ve tarım ile uğraştıklarını aktaran Akmugan, şu bilgileri veriyor: "Gökçeada 1974 Kıbrıs Harekatı ile boşaldı, sonrasında zorunlu göç edenler, yaşam şartları kötü olan insanlar göç etti adaya. Kürtler özellikle inşaat üzerine çalışıyorlar. Van Iğdır, Hakkari, Muş ve Siirt'ten yoğun göç var. En çok Kaleköy'de yaşıyorlar. Dereköy ve merkezde de kısmen yaşayanlar var. En iyi anlaştıkları kesim Rumlar, bunda da yaşadıkları ortak mağduriyetin sebebi olabilir."

Dereköy... Yıllar önce içinde yaşayan binlerce insanıyla, 2 binden fazla hanesiyle Türkiye'nin en büyük köyü olma özelliğine sahip olan Dereköy, viraneye dönmüş görüntüsüyle Kürt coğrafyasındaki yıkılmış köyleri anımsatıyor. Aynı zamanda üzerinde taşıdığı hüzünlü silueti ile adanın en siyasi köyü. Bugün sağlam 5-10 hanesi dışında evde tam anlamıyla taş taş üstünde kalmamış durumda. Rum köyünde kısmen Kürtler ve Lazlar'da yaşıyor. Çamaşırhanesi, kiliseleri ve yıkık da olsa evleriyle lirik bir şiir gibi Dereköy. Adanın yaşadığı felaketi öğrenmek için sohbet ettiğimiz köydeki Rumlar söz birliği etmişçesine köyün neden viraneye döndüğünü Kaymakamlığa sormamızı istiyorlar. Çoğu da tepki vererek uzaklaşıyor yanımızdan. Sorduğumuz bir Rum kadının bağırarak söylediği tek söz, "Kim yıktıysa bu evleri, gidin onlara sorun!" oluyor. Köyde bizimle konuşan tek Rum köylü kahvenin sahibi Barba Mimi oluyor. Barba Mimi, "eskiden böyle miydi" diyerek başlıyor anlatmaya. Eskiden yemyeşil, sokakları, evleri ile pırıl pırıl, capcanlı bir köy olduğunu söylüyor. Şimdi Hiroşima gibi olduğunu vurgulayan Mimi, "Şimdi her taraf ölü gibi. Devlet bir şey yapamaz. Kürt de Rum da Laz da aynı" diyor. Devlet tarafından tarlalarının ellerinden alındığı için tüm gençlerinin Yunanistan'a gittiğine değinen Mimi, şöyle diyor: "Üretim artırırsa belki insanlar geri döner. Şu an için arazi yok, sadece evlerimiz var. Çocuklarımızı okutacağımız okullarımız yok. Gençler ne yapsın burada?" Rumlar, ada halkı ile kaynaşsa da devlete olan öfkesini koruyor. Adaya göç eden Lazlar adına Dereköy'de görüştüğümüz Hasan Güvercin (55) 33 yıldır adalı. Adanın yalnızlığının ve yaşanılan tüm sorunların sorumlusunun devlet olduğunu düşünüyor. "Birlikte yaşamaktan mutluyuz" diyen Güvercin, kültürlerin kaynaşmasından memnun. Kürtlerle kız alıp vererek akraba olduklarını dile getiren Güvercin, düğünlerde bir taraftan kemençe çalınırken, diğer taraftan Kürtçe türkülerin söylendiğinin altını çiziyor. Güvercin'e göre adanın daha da güzelleşmesi için kültürlerin zenginliği ile korunması gerekiyor. Adanın bir diğer köyü ise Tepeköy. Köy adına yakışır şekilde bir tepenin eteklerine kurulmuş. Köyde Rum ve Boşnak ve Lazlar kalıyor. Çeşitliliği, renkliliği, bereketi ve hiç dinmeyen rüzgarı ile Gökçeada, birlikte yaşamanın en güzel dalgalarının, maviliklere açılan mutlulukların kırılmaması için ağırlıyor ve uğurluyor misafirlerini...

ÖNCEKİ HABER

Jotun Boya'da grev başladı

SONRAKİ HABER

Rusya Batı'ya sert çıkıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...