1 Şubat 2004 04:00
Olmadı Nihat Genç!
Yıllardır seni büyük bir ilgiyle izlemekteyiz. Son yıllarda ülkemizin nadir yetiştirdiği ve varlığınla onurlandığımız yazarlardan birisin... Seninle çok tartışmak istediğimiz ancak sürekli ertelediğimiz siyasi tarih, Marksist felsefe ve sosyoloji derinlikli soyutlamalar şu anda boğazımızda bir yumruk gibi durmakta ve tüketilmemiş olguların sancısıyla bizleri rahatsız etmektedir.
Sözü edilen paradigmaların gerçek anlamda ve yeteri derecede tüketilmediği, özellikle milliyetçilik temelli virüslü yapıların yaşamımızdaki küçümsenmeyecek etkinlikleri, reddettiğimizi sandığımız şovenizmin derinliklerimizdeki canlı urları, bir şekliyle harekete geçip, büyük hayal kırıklıklarına sebep olduğun bir röportajınla birden karşımıza dikildi. Büyük bir düş kırıklığına uğrattığın dostların, sevenlerin ve tüm sosyalist çevreler 5 Ocak 2004 tarihli Yeni Harman dergisindeki röportajınla ilgilenip bu günlerde seni konuşuyorlar.
Kaçınılmaz olan... Sende bilirsin ki; Ulusal kimlikli başkaldırılar, varoluşlar için gerçekleştirilen isyanlar, tarihimizin kaçınılmaz yapısal parametreleridir. "Biz" istediğimiz için insanlık tarihi ve sosyal-ekonomik yapılanma gelişmediği gibi, dünyanın hiçbir iradi gücü bizden bağımsız yasalarla akıp giden toplumsal dinamiklerin doğal sayılabilecek seyrini önleyemez, değiştiremez. Klasik modernist açıklamalar göstermiştir ki; toplumsal tarihin gelişmeleri, her toplum için birebir aynı görüntüyü vermemiştir. Kapitalist pazarın olgunlaşıp serpilmesi temelindeki yatakta rüşeym kazanan ulus devletler ve diğerleri bağımsız ve bağımlı duruşlarıyla şekillenmişler ve bir kez şekillendikten sonra yeni kimlikleriyle dünya uluslar topluluğunda kendilerini yansıtmışlardır. Küreselleşen dünyanın evrensel birlikteliği; aynı zamanda ulus egemenlerinin siyasal, sosyal, ekonomik örgütlenmelerinin tepesindeki en gelişkin sınıf şekillenmeleridir. Bu aynı zamanda dünya halklarının yaşamlarına her alanda el koyan bir organizasyondur. Yani sınıf temelli çıkarlar etrafında bir araya gelen dünya mali oligarşisi ulusal birliklerin çıkarlarını yerle bir ederek, sınıf mücadelelerini körleten argümanları ezilenlerin milliyetçi çıkışlarına ara nağme yapmışlardır. Her tarafı kaynayan savaşlarla yerle bir olan dünyamızın ve mahvolan zavallı halkların bugün en fazla özlemini çektikleri şey ve ilgili konuma en çok uygun düşen insanlık hali barış ve demokrasi rüzgarlarının dört bir yandan geliştirilip, özgürlüklerin ve demokrasinin dünya ölçeğinde yerleştirilmesi durumudur. Emperyalist güçlerin açığa çıkmış varlıklarını tüm dünya ezilenlerine göstermenin ve bunların üzerinden siyaset yapmanın ve örgütlenmenin kaçınılmaz sorumluluğu bugün tüm yazarların, sanatçıların, demokratların, yurtseverlerin, devrimcilerin birincil görevidir.
Hoş seda... Sevgili Nihat; Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı "tonlaması kulağı dolduran bir hoş seda" değildir. Uğrunda milyonlarca dünyalının şöyle veya böyle ancak ezene karşı vermiş oldukları antiemperyalist, antisömürgeci, antikapitalist mücadelelerin sonucunda dünya insanlığına kazandırdıkları olmazsa olmaz bir ilkeler bütünüdür. Bir ulusun demokratı, sosyalisti, sanatçısı "ötekinin" geri bıraktırılmışlığının sonuçlarını veya isyan eden insanlık hallerini kendi egemeninin manipüle ettiği bir ağız ile eleştirme hakkına sahip değildir. İlgili röportajdaki içerik ve söylem; halkların kardeşliğine gidecek olan yolu bir defada berhava edip, bunca emekle bir araya getirilen ortak duruşlar yerini tekrar şovenizmin azgın dalgalarına bırakmayacak mıdır? Bu durumda bizler, olacak da ortadoğu halklarının barış ve demokrasi projeleri üzerinde söz söyleyip, yeni ufuklar açabileceğiz? Ve nasıl hayat bulacaktır halkların kardeşleşmesi? Barzani'nin KDP'sine, Talabani'nin YNK'sına, Irak'taki federasyon tezlerine, Şiilerin siyasi örgütlenme anlayışlarına ilişkin siyasi eleştiriler ayrı bir şey olup, bir halka ve mezhepsel bir birliğe toptan küfretmek herhalde içinden çıkılamayacak ayrı bir durumdur.
Dipsiz kuyu Sevgili Nihat; Ulusal sorundaki bu cehalet ve aymazlığın sonu yoktur. Hele "ötekilerin" şovence aşağılanması dipsiz bir kuyu gibidir. Şimdi Ortadoğu uluslarının yazarları, sanatçıları, sosyalistleri, demokratları ayağa kalkıp da Genç Osmanlılardan, Jön Türklerden, İttihat ve Terakkiden bahisle ve onların siyasetlerinin üzerinden emperyal politikaları dile getirip koca bir ulusu hiç ayrım yapmadan toptan inciten sözlerle hareket edip, hakaret etseler acaba nasıl bir durum ortaya çıkar? Türkiye burjuvazisinin halkına ve çevre komşularına dair ince sorumlulukları olmadığı için çoğu zaman şu terminolojiyi duyup şaşırmadan izleriz: "Ayı" Ruslar, "palikarya" Yunanlılar, "çoban" Bulgarlar, "hain" Araplar, "kuyruklu" Kürtler vs. vs... Ancak solcu ve sosyalist dediğimiz bir yazarımız, aynı literatürle hareket edip bugün kardeş halkların nazarında bizleri utandırıyorsa, bu üzerinde hassasiyetle durmak zorunda olduğumuz bir konumdur.
Söz artık senin Sevgili Nihat; Şii'lik temeli üzerinden yaptığın Irak'taki siyasal açımlamalar ise siyaset ve ekonomi tarihine manifesto olabilecek yetkinlikte! Şimdi burada toplumların tarihsel gelişimlerinin mezhepsel argümanlar temelindeki açılımlarla izahını mı temel alalım? Sınıflar üstü, ekonomiden bağımsız şekillenen kültürel, sosyal, ekonomik oluşumların varlığına mı inanalım? Şii karakterini çözdükten sonra Ortadoksların, Protestanların, Katoliklerin, Budistlerin ve de Sünnilerin yapılarını da çözmeye devam ederek insanlığı tarihsel gelişiminin ana hücrelerini ve dokusunu üretim süreçlerinin üzerinden atlayarak şekillendirip, katkılarımızı bu yönde mi oluşturalım? Yoksa Marksist ekonomi politiği tekrar hak ettiği çöp tenekesine mi atalım!!?? İşin şakası bir yana, sevgili arkadaşımız Nihat Genç kendisinden beklenilmeyen bir tarzla, şu anda Türkiye sosyalistlerinin, demokratlarının, yurtseverlerinin karşısındadır. Biliyoruz ki, o bu günlere gelene dek kendi kulvarında amansız mücadeleler verdi. Teslim olmayan yapılanmasıyla devamlı halkının yanında duruşlar gösterdi. Özverili mücadelesiyle halkının yüreğini kazandı. Sevgili Nihat Genç; Yüzlerce yazısının, onlarca kitabının satır aralarında bile görülmeyen bu çirkin tarzını insan kokan varlığıyla ve akıl dolu beyninin gücüyle aşacağına inancımız tamdır. Haydi Nihat Genç, artık konuş, söz artık senin...
Kaçınılmaz olan... Sende bilirsin ki; Ulusal kimlikli başkaldırılar, varoluşlar için gerçekleştirilen isyanlar, tarihimizin kaçınılmaz yapısal parametreleridir. "Biz" istediğimiz için insanlık tarihi ve sosyal-ekonomik yapılanma gelişmediği gibi, dünyanın hiçbir iradi gücü bizden bağımsız yasalarla akıp giden toplumsal dinamiklerin doğal sayılabilecek seyrini önleyemez, değiştiremez. Klasik modernist açıklamalar göstermiştir ki; toplumsal tarihin gelişmeleri, her toplum için birebir aynı görüntüyü vermemiştir. Kapitalist pazarın olgunlaşıp serpilmesi temelindeki yatakta rüşeym kazanan ulus devletler ve diğerleri bağımsız ve bağımlı duruşlarıyla şekillenmişler ve bir kez şekillendikten sonra yeni kimlikleriyle dünya uluslar topluluğunda kendilerini yansıtmışlardır. Küreselleşen dünyanın evrensel birlikteliği; aynı zamanda ulus egemenlerinin siyasal, sosyal, ekonomik örgütlenmelerinin tepesindeki en gelişkin sınıf şekillenmeleridir. Bu aynı zamanda dünya halklarının yaşamlarına her alanda el koyan bir organizasyondur. Yani sınıf temelli çıkarlar etrafında bir araya gelen dünya mali oligarşisi ulusal birliklerin çıkarlarını yerle bir ederek, sınıf mücadelelerini körleten argümanları ezilenlerin milliyetçi çıkışlarına ara nağme yapmışlardır. Her tarafı kaynayan savaşlarla yerle bir olan dünyamızın ve mahvolan zavallı halkların bugün en fazla özlemini çektikleri şey ve ilgili konuma en çok uygun düşen insanlık hali barış ve demokrasi rüzgarlarının dört bir yandan geliştirilip, özgürlüklerin ve demokrasinin dünya ölçeğinde yerleştirilmesi durumudur. Emperyalist güçlerin açığa çıkmış varlıklarını tüm dünya ezilenlerine göstermenin ve bunların üzerinden siyaset yapmanın ve örgütlenmenin kaçınılmaz sorumluluğu bugün tüm yazarların, sanatçıların, demokratların, yurtseverlerin, devrimcilerin birincil görevidir.
Hoş seda... Sevgili Nihat; Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı "tonlaması kulağı dolduran bir hoş seda" değildir. Uğrunda milyonlarca dünyalının şöyle veya böyle ancak ezene karşı vermiş oldukları antiemperyalist, antisömürgeci, antikapitalist mücadelelerin sonucunda dünya insanlığına kazandırdıkları olmazsa olmaz bir ilkeler bütünüdür. Bir ulusun demokratı, sosyalisti, sanatçısı "ötekinin" geri bıraktırılmışlığının sonuçlarını veya isyan eden insanlık hallerini kendi egemeninin manipüle ettiği bir ağız ile eleştirme hakkına sahip değildir. İlgili röportajdaki içerik ve söylem; halkların kardeşliğine gidecek olan yolu bir defada berhava edip, bunca emekle bir araya getirilen ortak duruşlar yerini tekrar şovenizmin azgın dalgalarına bırakmayacak mıdır? Bu durumda bizler, olacak da ortadoğu halklarının barış ve demokrasi projeleri üzerinde söz söyleyip, yeni ufuklar açabileceğiz? Ve nasıl hayat bulacaktır halkların kardeşleşmesi? Barzani'nin KDP'sine, Talabani'nin YNK'sına, Irak'taki federasyon tezlerine, Şiilerin siyasi örgütlenme anlayışlarına ilişkin siyasi eleştiriler ayrı bir şey olup, bir halka ve mezhepsel bir birliğe toptan küfretmek herhalde içinden çıkılamayacak ayrı bir durumdur.
Dipsiz kuyu Sevgili Nihat; Ulusal sorundaki bu cehalet ve aymazlığın sonu yoktur. Hele "ötekilerin" şovence aşağılanması dipsiz bir kuyu gibidir. Şimdi Ortadoğu uluslarının yazarları, sanatçıları, sosyalistleri, demokratları ayağa kalkıp da Genç Osmanlılardan, Jön Türklerden, İttihat ve Terakkiden bahisle ve onların siyasetlerinin üzerinden emperyal politikaları dile getirip koca bir ulusu hiç ayrım yapmadan toptan inciten sözlerle hareket edip, hakaret etseler acaba nasıl bir durum ortaya çıkar? Türkiye burjuvazisinin halkına ve çevre komşularına dair ince sorumlulukları olmadığı için çoğu zaman şu terminolojiyi duyup şaşırmadan izleriz: "Ayı" Ruslar, "palikarya" Yunanlılar, "çoban" Bulgarlar, "hain" Araplar, "kuyruklu" Kürtler vs. vs... Ancak solcu ve sosyalist dediğimiz bir yazarımız, aynı literatürle hareket edip bugün kardeş halkların nazarında bizleri utandırıyorsa, bu üzerinde hassasiyetle durmak zorunda olduğumuz bir konumdur.
Söz artık senin Sevgili Nihat; Şii'lik temeli üzerinden yaptığın Irak'taki siyasal açımlamalar ise siyaset ve ekonomi tarihine manifesto olabilecek yetkinlikte! Şimdi burada toplumların tarihsel gelişimlerinin mezhepsel argümanlar temelindeki açılımlarla izahını mı temel alalım? Sınıflar üstü, ekonomiden bağımsız şekillenen kültürel, sosyal, ekonomik oluşumların varlığına mı inanalım? Şii karakterini çözdükten sonra Ortadoksların, Protestanların, Katoliklerin, Budistlerin ve de Sünnilerin yapılarını da çözmeye devam ederek insanlığı tarihsel gelişiminin ana hücrelerini ve dokusunu üretim süreçlerinin üzerinden atlayarak şekillendirip, katkılarımızı bu yönde mi oluşturalım? Yoksa Marksist ekonomi politiği tekrar hak ettiği çöp tenekesine mi atalım!!?? İşin şakası bir yana, sevgili arkadaşımız Nihat Genç kendisinden beklenilmeyen bir tarzla, şu anda Türkiye sosyalistlerinin, demokratlarının, yurtseverlerinin karşısındadır. Biliyoruz ki, o bu günlere gelene dek kendi kulvarında amansız mücadeleler verdi. Teslim olmayan yapılanmasıyla devamlı halkının yanında duruşlar gösterdi. Özverili mücadelesiyle halkının yüreğini kazandı. Sevgili Nihat Genç; Yüzlerce yazısının, onlarca kitabının satır aralarında bile görülmeyen bu çirkin tarzını insan kokan varlığıyla ve akıl dolu beyninin gücüyle aşacağına inancımız tamdır. Haydi Nihat Genç, artık konuş, söz artık senin...
Evrensel'i Takip Et