21 Aralık 2013 00:06

Yüreğimle konuşmalar

Yüreğimle konuşmalar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Top o kaleden bu kaleye bir Kartal’ ın, bir Kanarya’ nın vuruşlarıyla gidip gelirken izleyenlerin ağzı kulaklarındaydı. Yorumlamak, yazmak için bir olay beklentisindeki kimi izleyenlerin ise ağzı kulaklarına varamamıştı daha. Kimilerine göre son yılların en güzel büyük karşılaşmasıydı; ama kimine göre de nitel anlamda yoksul, nicel olarak da olabildiğine varsıldı. Sonuçta kaleden kaleye top uçuruyordu İstanbul sultanlığının irili ufaklı, karalı sarılı kuşları.
Onca hızlılığa karşın yine de oyunun genelinde bir olgunluk, bir doygunluk vardı. Her büyük karşılaşmada beklenen gezi olayları benzeri sıcak (!) ilişkiler yoktu. Olanlar da oyun gereği idi. Bir kez bir kasığa basma olayı olmuş; o da karşılaşmanın havasına uygun bir biçimde geçiştirilmişti. İyi oynayan da, kötü oynayan da ayırtedilebiliyor; ama oyunun genel akışı değişmiyordu. Kaleler arasında kanat takmış uçan artık meşin olmayan yuvarlak bir o yanda, bir bu yanda ağlarla kucaklaşıyor, coşku daha bir doruğa çıkıyordu. Böyle bir coşku içerisinde dizginlenemez davranışlar, duruşlar ve duramayışlar korkusu da olmuyor değildi. Hani ne olur ne olmazdı. Çabuk gaza gelen, tez dolmuşa binen insanlardık ne de olsa. Yanımızdan hiç eksik etmediğimiz bir delikanlılığımız da vardı üstelik.
Coşkunun sürekli dorukta olduğu böyle bir ortam da top yine yeni bir uçuşa geçmişti Kanarya’ dan Kartal’ a doğru. Kartal’ ın kalecisi topu kucaklamış ve yüzükoyun yere uzanmıştı. Oyunu soğutmaya çalışıyor; bir yandan da Kartal gözlerle arkadaşlarının dağılmasını bekliyordu. Arkadaşları da, diğer oyuncular da oyunu soğuğa almış; kendilerini de soğutmuşlar, yeşil alanda yer bulma uğraşındaydılar. Oyun soğumuş, oyuncular soğumuşken sarı Kanarya’ nın sıcağını üzerinden atamamış bir oyuncusu varmış meğer çayır çimen üzerinde. Önceki karşılaşmaların en savaşkanı, bedenini de, hırsını da kolay kolay soğutamayan her girişimde salt topa değil karşısındaki oyuncuya da egemenliğini kabul ettirmeye çalışan birisi kopup gelmekteydi ufuktan. Üstelik bir önceki karşılaşmada kendinden uzun olan oyuncununboğazına dayadığı kolunu; hem de her yan top kullanımında acımasızca ittirmişti. Hem oyuncuyu, hem beni ürkütmüştü bu yabanıl davranış da, oyunu yöneten adama fısıltı gelmişti. Öylesine yani.
İşte o geliyordu soğumamış bedeniyle ve yerde yatan kaleciye doğru. Gelip de ne yapacağı belirsizdi; ama kuşku vericiydi. Geliyordu ya, geliş o geliş değildi. Yani savaşçı bir atak değildi bu. Bedeni soğumamış olsa bile hırsı soğumuş yüreği sıcacık bir gelişti. Bir hoş gelişti. Bir afacanlık var gibiydi. Bir yaramazlık yapacak olmanın sevimliliği vardı o sakallı savaşkan yüzünde.
Geldi. Giderek azalttığı hızıyla kalecinin başucunda diz çöktü önce. Sonra da attı kendini üzerine. Sardı sarmaladı. Öylesine bilinçli, öylesine egemendi davranışlarına ve öylesine sevecen. Bir süre sonra elleriyle kalecinin sırtından destek alarak kalktı, uçtu gitti bir kelebek gibi görev alanına. Göstermelik değildi yaptığı. İçtendi. Özlem yüklüydü, sevgi doluydu. Eski takım arkadaşıydı; ama bu kısa sürede onca sevgi.. Ne eski, ne yeni arkadaşlar olmuştu yaşamda, yeşil alanda, insansız davranışlar, acımasızlıklar, sevgisizlikler taşıyan. Sokaklarda insanların öldürüldüğü, en güvenilir yerde işkenceden canların alındığı, güvenlikçilerce çekincesiz insanlara kıyıldığı bu sevgisizlik ortamında yabansı bir görüntü veren o ayaktopunun bu davranışı, o gergin ortamdaki sevecenliği yerimden bile fırlatmıştı beni gollerden bile öte.
Ne güzeldi insanın yüreğinin bir köşesinde azıcık da olsa bir sevgi barındırabilmesi. Bana bir ayaktopu karşılaşması üzerine üçüncü yazıyı yazdıracak denli de büyük olması. Hem de kimsenin görmediği; görüp de aldırmadığı bir sevgi özeğinden hiç söz edilmediği, sevgisizliğin yaşamın her alanında kol gezdiği bir ortamda çiçek açması.
Sevgiden söz etmişken, güne çok uygun düşmese de yazıya uygun olduğu için Hayyam’ ın bir dörtlüğüyle bitireyim yazıyı:
                                Benim halimden haber sorarsan,
                                Bir çift sözüm var sana yürekten:
                                Sevginle gireceğim toprağa,
                                Sevginle çıkacağım topraktan.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...