22 Mart 2014 00:03

Kartal kanadı kaşlı çocuk yakinimizdir

Kartal kanadı kaşlı çocuk yakinimizdir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Öyle günler olur ki yazacak çok şeyi olsa da yazası gelmez insanın. Canı çekmez, eli gitmez bir türlü. Bir isteksizlik sarar bedeni, düşünceyi. Yalan dünyanın pisliği kendinden alır insanı, umarsız kılar.
Geçtiğimiz hafta böyle biriydim ben. Düşündüklerimi yazamamanın sıkıntılı günleriydi. El gitmedi; ama can da onu itmedi. Kağıdın yüzüne baktım durdum öyle elime kalemi bile alamadan. Çayır çimen üzerindeki doğrucu Davut’u anlatan geçen haftaki yazım bile hoş görünmedi gözüme. Neredeyse göndermeyecektim.
Gazetenin içindeki kargaşadan bir haftayı boş geçirmemiş olsaydım o yazı yayımlanmış olacak, elimin altında bana bakıp durmayacaktı öyle anlamsız. Gerçi yayımlanmaması bungunluğumda beni de, gazeteyi de zorda bırakmadığı için işime de gelmişti. Ben yoktum kendi içimde de var olan yazıyı göndermem gerekiyordu. İteleye, kakalaya gönderdim.
Gözyaşı ıslaklığında sel olmuş aklıyordu insanlar bir yandan öbür yana. Müslüman bir başbakanın destan kahramanı polisinin vurduğu 15 yaşındaki Berkin canını bu dünyada bırakıp gitmişti. 14 ünde vurulan çocuk, 15’inde ne olduğunu, niye olduğunu anlamadan göçüp gitmişti. Hem de “Allah’ın verdiği canı Allah alır” diyenlerin inançsızlığında, imansızlığında. Burada bıraktığı canını birilerinin gözüne sokmak istercesine…  Berkin’in ucunu koparıp yiyemediği ekmek eve onsuz dönmüştü. Destan yazan, yazdıktan sonra da göğsünü gere gere dolaşan güvenlikten sorumsuz, can korumaktan yükümsüz biri yüzünden. Niceleri gibi.
Berkin de gitti. Durup dururken. Son ekmeğini yiyemeden. Gitti ülkeyi yasında birleştirerek. Kimileri ve birileri bu birleşmenin dışında kalmaya özel bir çaba gösterse de birleşme Berkinleşmişti bir kez. Eğer bu ülke bir gün; hele de bugün astığım astık sapkınlığından kurtulursa bunda Berkin’in katkısı kuşkusuz büyük olacaktır. Berkin bunu bilmeli ve bu bilinçle uyumalıdır gittiği yerde. Ve Berkin iyi bilmelidir ki kendisini uğurlayan herkes oradaki bir yakının ve kendisinden önce giden yedi canın ilgisine, sevgisine bıraktı onu. Sevgilisinin, anasının, babasının, çocuğunun, sevdiği kim varsa onun. Bir de ileti gönderdiler arkasından: “Kartal kanadı kaşlı çocuk yakinimizdir…”
Ölümün zamansızlığında Ömer Hayyam’ın bir dörtlüğünü anımsarım hep. “Can verinceye dek bu çorak yerde / Dertten başka ne geçer ki eline / Ne mutlu çabuk gidene dünyadan / Hele hiç bu dünyaya gelmeyene” der dünyanın kötülüğünü vurgulamak için. Berkin’in erken gidişine bir de böyle bakınca yerinde olmayı isteyecek denli imreniyor insan. Düşünsenize, yaşasaydı, “Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyen ölüm buyruğunu vermiş adamla yaşamak zorunda kalacaktı. Uçurduğu şeytan uçurtmasını Uludere’yi vuran  uçak sanan, oynadığı misketleri Afyon cephaneliğinde patlayan bomba olarak gören ve Berkin’den bir Pınar Selek yaratmaya kalkan adamla aynı dünyada, aynı ülkede yaşamak.
Çok çekecekti çocuk, çoook! Bunları çekerek büyüyeceğine, hazır büyümüşken biz, ben çekelim onun yerine. O uyusun. Bu dünyada uyuyamadığı tüm uykuları orada tatsın. Uyuması için de ona türküler, şarkılar söyleyelim. Kendisinin de söylediği “Hiroşima”yı örneğin. “Çocuklar ölmesin, şeker de yiyebilsinler”  diyelim göz yaşlarımızı tutabilirsek eğer. Ve çocuklar yaşamasın, şeker de yemesinler diyen; onun için de üzerlerine bomba, kurşun, gaz fişeği yağdıranlara inat.
Nasıl bir baktıysa o kartal kanadı kaşlarının altından, suya sabuna dokunmayan ayaktopçuların “dini ayrı..” diye dışlanan yabancıları bile ağıt yaktılar da “dini aynı; hem de bütün” olduğunu söyleyenlerin sesi çıkmadı bir türlü. Onlar sevgiyi, saygıyı yüreklerinde değil cüzdan yerine ayakkabı kutusu taşırlar ya! Berkin’in ekmek alacak olmasına da bu yüzden inanmazlar ya! Ayrıca onlar iyi ana baba olduklarından,değil ekmek almaya göndermek çocuklarını, evlerinde kalmasına bile izin vermezler de kendi dokunulmazlık alanlarında barındırırlar ya. Hani yasa kapıverir yakalarından falan. Ya da Berkin’in misketleri orasını burasını bozar. Zaten terörist olmuş çocuk.
Berkin’miş demek benim geçen haftaki iç sıkıntılarım, beyin bulantılarım. Umarsız, isteksiz boşluklarım. Kendimde olamayışlarım.
Bağışla beni çocuk; beni benden alan senmişsin de ben bilememişim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa