23 Kasım 2013 00:33

Gönüller bir olunca...

Gönüller bir olunca...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Tam sonuca gidecek bir girişimde bulunacakken, biraz da isteyerek yerde buldu kendini. Hem de çayır çimenin en tehlikeli; ama en yararlı yerinde. Oysa omuz omuza denilen bir savaşım içindeydi yanındaki oyuncuyla. Ama o düştü. Çünkü öbürünün düşmesi bir işe yaramazdı. Oysa o düşünce çok şey olabilirdi. Penaltı verilebilirdi, penaltı gole dönüşebilirdi falan filan. O böyle mi düşünmüştü bilemeyeceğim; ama o durumda ve o yerde genellikle böyle düşünülür ve düşünülen de yapılır. Bana da yapıldı gibi geldi. “  diyerek başlamıştım geçen haftaki “Gönüller Bol Olunca”  başlıklı yazıma ve ayaktopu karşılaşmasını yöneten adamı çayır çimenin en verimli bölümünde aldatmaya yönelik davranışın uzantısını anlatırken. Kendini yere atan adam en sert biçimde karşı bir duruş sergiliyordu istediğinin verilmemesi üzerine. Karşılaşma sonrasında da istediğini vermeyen kara giysili adama, bana sövgü gibi gelen övgüler yağdırmıştı “…adam gibi adam…”  gibisinden.
Yazımdan bir gün sonra, 10 Kasım Pazar günü oynanan o ünlü mü ünlü dünya derbisinde (!)  benzeri bir olayı görünce bu çayır çimenin o bölümünde Gönül’ lerin nasıl da bir olduğu bir kez daha görüldü. Sağdan sağdan kanarya uçuşuyla gelen oyuncu, karşısındaki aslan da olsa duracak gibi değildi. Topu önüne almış; aslanı da ardına takmış  kopturup gidiyordu topla birlikte. Omuz omuza denilecek durum çoktan yok olmuştu. Derken, oyuncuyu kışkırtan, usunu başından alan o tehlikeli ve güzel alana girdi kanarya. Sonuca ulaşmak, gol denilen o büyüleyici ve coşturucu olaya erişmek için bir tık yeterdi. Kanarya alıp başını gidecek gagasıyla bile topu ağlarla kucaklaştırabilecekken ayağının biriyle yeri kazmaya kalktı, çayır çimenden bir parça kaldırdı; sonra da kendini bırakıverdi o en güzel yere.  Bekledi ki bir düdük sesi gelsin ve muştuyu versin. O ses gelmeyince de eller kollar ve de baldır bacaklar bile sallanmaya; ona buna söylenmeye başladı. Oysa öylesine belirgindi ki düşüşteki aldatmaca, kart gerektirirdi; ama gerekmedi. Önceki yazımda andığım olay gibi bu da öylesine yapmacıktı ki yapanın beceriksizliğine verilmiş görmezden gelinmişti belki de.
Önceki yazımın kahramanı aldatma girişimini yutmadığı için belki de “adam gibi adam”  övgüsüne değer görmüştü aldatamadığı adamı. Bu yazımın kahramanı ise hiç oralı olmamış; övgüyü de, yergiyi de, sevgiyi de doğrudan kendisine yöneltmişti. Ona göre adam gibi adam ta kendisiydi: “İlk yarıda penaltı itirazı yaptığım bir pozisyon vardı. Kesinlikle değil ama pozisyonun içindeyken müdahale geldiğini hissettim. Penaltı olmadığını söyleyebilirim. Pozisyonun üzerinde konuşmaya bile gerek yok. Kendimi atmış gibi göründüğüm için utanıyorum. Bir daha gerçekleşmeyecektir diye düşünüyorum.”   Yine de bir kuşku var gibi olup olmayacağından.
Geçen yazıda olduğu gibi bu yazıda da benim kötülük (!) meleklerim boş durmadı ve her iki olayda da davranışlarla söylemler arasında çelişki olduğu görüşündeydi kendisi. Olayların düşünüldüğü gibi ak pak olmadığını fısıldıyordu kulağıma. Tüm iyi düşüncelerimle katılıyordum kötülük meleğime.
Çayır çimen üzerindeki davranışlarla çelişen bu duş sonrası güzellemeler, bana o aldatmanın süreği gibi geldi. Yani yeni bir aldatmaca gibi. “Ben düştüm ama bir sor bakalım niye düştüm”  savunusuyla  düzenlenmiş  bir aldatmaca. Oysa açıkça görülmüştür ki oyun gereği olmayan bir düşüştü o. Hem yeşil alanın tek egemeni düdüklü adama; hem de bir kıvılcım bekleyen izleyicilere karşı yapılan kışkırtıcı bir aldatma.
Bütün bunlara aldırmadan açıklama yapan oyuncuların olgun ve dolgun olduklarına inanmanın olanağını bulmak gerçekten zor; hem de çoook zor. O olgunluktaki insanların bu aymazlıklara yelken açmaması gibi bir doğruluk var üstelik. Ve yapmaması gereken daha neler.  Çünkü yeşil alanın düdüklüsünden kaçırmak için boynundan çıkarıp koluna bağladığı bir de muska olayı var çünkü. Yasak olduğunu bile bile. Bu olgunluktan, dolgunluktan, insanlıktan, dürüstlükten ne denli uzak olduğunun, inançlığın bile inandırıcı olmadığının göstergesidir bir yerde.
Görülüyor ki çayır çimen üzerinde gönül birliğiyle bir değişik doğruluk (!) akımı başlamıştır, tıpkı siyaset çayır çimeninde olduğu gibi.  İleri demokrasinin  geri bir oyunu olmalı bu!  Oynasınlar bakalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...