17 Kasım 2013 07:36

Özgürleşmenin grameri

Özgürleşmenin grameri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hayvanları Koruma Derneği yayınladığı açıklamada, yahni fabrikasının uzun süren mücadele ve müzakereler sonucunda yeni bir birimi faaliyete geçirmeye ikna olduğunu söyledi. Burada balık çorbası ve tavşan yahnisi konserveleri tek tek açılıyor, parçalar birleştiriliyor ve balıklarla tavşanlar midelere değil doğaya, ait oldukları yere bırakılıyordu. Dernek yetkilileri yahni fabrikasının müdürüne “hümanizmi doğru anladıkları için” teşekkür etti…
István Örkény’in meşhur ‘Bir Dakikalık Öyküler’inden biri bu. Macar dilinin en özgün eserlerinden biri olan bu derlemenin ironisi bu öyküde saklı. İdeolojilerin kalıbından kolayca çıkacak denli çapsız, o kalıbı doldurmaya yetecek kadar akıl üretemeyen, duygu ve vicdan düzleminde gayet arabesk, sinir uçları kendine dönük insanların dünyasında yazılabilecek en aklıselim öykülerden biri. Komiği kaçmış bir fıkra değil. Mizahını derinden fışkırtmış grotesk bir anlatı. Parmak sallayan bir ders değil. Aksine, meşrebine göre ibret üret diyen, hümanizm dendiğinde akla ne geliyorsa işte onları getirmeyen, arka pencereden bakmayı öneren bir küçük hikaye…
Yaşama inerken bir annenin ipine tutunuruz. Sonra sarılacak başka ipler buluruz. Bunlara ideoloji deriz. İlişkilerimizi, ana fikirlerimizi, önceliklerimizi belirlemelerine izin veririz. Bazı kötülüklerden bizi koruyacağına inandığımız şemsiyelerdir onlar. Hakkımızı ihlal edene yanıtı ideolojimizin grameriyle veririz. Fikir, yürek ve emek yağmacılarına onlarla direniriz. Yaşamımızı ters yüz etmelerinden haz alır, kendimizi oldururken onlardan medet umarız. Bizi daha iyi birer canlı yapmalarını bekleriz. İyi olmak yetmez gerçi, hakkaniyet, samimiyet, zarafet de gerekir. Bunları içeren direnişler inceliklidir.
Hümanizm, bugün algılandığı haliyle, sıkıntılı bir fikir. Otorite karşısında insanı özgürleştirmek, insan türünün biricik üstün varlık olduğu yanılgısına yüz vermemek erdemdir evet ama Örkény’in öyküsünde olduğu gibi, hümanizmi de doğru anlamak gerekir. Gayet açık sebeplerle -izm’lerden korkunun bir aile telkini olduğu ülkemizde, kaçtığımız şeyi yakalandığımız yerde doğru öğrenebileceğimizi düşünmek saflık olur. Bundandır ki o tutunduğumuz ipler bazen elimizde kalır. Ve her zaman karşımıza işi ileri götürdüğü için gülünç olduğu zannedilen, oysa hayli düşündürücü bir kurgunun hayali olan bir yahni fabrikası çıkmayabilir. Nasihat-musibet eğrisi…  

CEHALETİN MAZERETİ

Ben vaktiyle, ismi gökyüzünden düşmüş tatlı bir kadından, feminizmin yaşamına yön veren bir ideoloji olduğunu dinlemiştim. Kendi ipini arayan biriydim, daha gençtim ve bugün olduğumdan daha mutlu değildim. Onun anlattıklarını iştahla ezber ettim.
Nice sonra anladım ki, -izm diye biten irili ufaklı anlatıları hatmetmekle iş bitmiyor. Yorum da gerekiyor. Yorumu bitimsiz öğrenmelerle güçlendirmek, geliştirmek gerekiyor. Çünkü bilgi kaynakları sonsuz. Cehaletin mazereti olmaz. Bunu öğrendiğimden beri, bana kalırsa, iyi bir insanım!
Yaşamımıza yön veren öğretilerin yenilenebilir olmasını istiyorum ben. Kalıplarından sıyrılmasını, kurallarını sıklıkla tazelemesini, gövdesinin kabuğunu çatlatacak denli genişlemesini bekliyorum. Özgürleşme sözlüklerden başlayacak, biliyorum. Kavramların kişileri kıstırmadığı yerden başlayacak. Tanrı buyruğunu güncellemekle başlayacak.  
Alternatif bir dilin mümkün olduğunu da biliyorum. Feminizmin insanın insanla kavgası olmadığını, aksine, barışın hızlandırıcısı olacağını da görüyorum. Bu sebeple ki sonuna -izm gelmişlere mesafelenmek yerine, bunların üstüne yürümek, aralarında eşelenmek, kendine en uygun olanını bulup üstüne oracıkta giyinivermek iyidir diyorum. Bu aitlik, bu gönüllü teslimiyet, aklın ve kalbin inançla adanması, birçok yıkıcı aidiyet görünümlerinden (vatan, aile vb.) iyidir, bana inanın! Çünkü bunlardan daha barışçıldır.

KADINLAR KURTULURSA...

Epridiğinde ters yüz etmeyi bilmemiz gereken bir şeydir feminizm. Bir önyargılar silsilesi olarak tuhaf biçimlerde karşımıza çıktığında, o tuhaflığı diline dolayanın nasıl bir çevrede büyümüş olabileceğine kafa yormaktır. Erkekliğin tehlikelerini anlatırken tek tek erkekleri değil hep birlikte üretegeldiğimiz sistemi suçlamak gerektiğini bilmektir. Feminizm hiyerarşilere kafa tutarken onu başka bir yerde yeniden üretmeye itirazdır. Tahakküme tahammülsüzlüktür. İktidarlar saçmalarken öfke tuzaklarına düşmeyip, onlarda olmayanı devreye sokabilmektir; anladınız siz! Feminizm mağdur ya da üzgün olduğunda bir kadının sırtını sıvazlamaktan çok daha fazlasıdır. Eşyanın tabiatını kavrama becerisi gerektirir. Ayrıştırıcı değil, bütünleştiricidir. Sadece kadınları değil tüm ezilenleri, güçsüzleştirilmişleri, haksızlaştırılmışları da görmek demektir. Savaşa karşı olmak, çevreyi korumak, ötekilerden korkmamak demektir. Bir hakkı savunurken bir diğerini ihlale açık hale getirmemektir. Feminizm bir kapı açar; uzun uzun masallar, kısa kısa meseller dökülür. İstediğinizi alıp çıkarsınız. Nasıl biri olmak istediğiniz artık size kalmıştır. Feminizm kadınlar kadar erkeklerin de meselesi olmalıdır. Onlar da inanmalıdır kadınlar kurtulursa erkeklerin de özgürleşeceğine. Ancak böyle olabilir çünkü. Yani bence böyledir… Sizce?..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...