19 Ekim 2013 12:14

İki yazı, bir gooolll!...

İki yazı, bir gooolll!...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz günlerin birinde Evrensel’de okuduğum iki yazı beni dipsiz bir kuyunun derinliklerine daldırdı. Biri İlker Aktükün’ün “Toprak Saha”daki yaralarken düşündüren yazısı, diğeri de hemen karşısındaki ya da bir önceki sayfadaki Zaytung imzalı düşündürürken güldüren yazı. Spor basınının çirkinliğini diline dolayan, dalga geçen birilerinin olması hoşuma gitmişti doğrusu. Demek ki Evrensel’ de yazmak böyle bir şeydi. Keşke Evrensel ve benzeri gazetelerle sınırlı olmasa bunlar diyeceğim; ama sesi biraz çıkanın kapı önüne konduğu günümüzde böyle bir şey beklemek boş bir umut olmaktan öteye gitmez. Olacak şey değil bu kuşkusuz. Hem basında çalışacak adam; hem de basının aymazlığından, yere basmazlığından, yaramazlığından söz edecek; okurun da bunları para ödeyerek bilmesini sağlayacak. Koyuverirler adamı kapının önüne. Hem de ne biçim.
Gözünün yaşına bakmadan. Adına, sanına aldırmadan. Geçmişini, geleceğini düşünmeden. Yapıyorlar da nitekim. Yaptılar da. O zamana dek aşk ile çalışanlar, kapı önüne çıktıklarında kahraman (!) oluverdiler üstelik. Atılmış (!) oldular. Kendinden önce atılanlara aldırmayanlar kendileri atılınca haksızlığa uğramış oldular. Ayrılarak kahraman (!) olmayı düşünmediler nedense. Tensel uyuşmazlık varsa, görsel ayrışma varsa, düşünsel benzeşme yoksa; hele de toplumsal ve siyasal çelişkiler varsa atılma niye beklenir ki! Sana yer mi yok yalnız ve güzel ülkenin göze ve kulağa yönelik basınında. Onlara her yer Trabzon gibi görünüyor; ama gidilen yerde de beli doğrultamıyorlar bir türlü. Böyle olunca da salt Trabzon kalıyor elde; her yer tırabzana dönüşüyor. Bir Zülfü Livaneli attırmadı kendini; o da o güne dek neyi ve niye beklediyse.
Bakıyorum da bu atılanlar hep başka sayfalarda kalem oynatanlardan. Yani spor sayfasının dışından. Pek kimse anımsamıyorum güncel bir uyuşmazlık sonrasında spor sayfasından atılmış ya da ayrılmış.  Eeee, spor basını bu. Spordan başka bir şey düşünmez (mi), düşünemez (mi), düşünür de yazamaz (mı). Yani, oyun alanını sınırlayan çizgilerin dışında iş görmez (mi), göremez (mi) o. Varsa yoksa daha çok toplu, daha az olarak da topsuz oyunlarla ilgilidir.
İşte bu nedenle önemliydi yazının başında sözünü ettiğim o iki yazı. Hem gülünesi, hem düşünülesi güzellikteydiler.
Ben o yazıların güzelliğini kağıda dökerken bir yandan da, televizyonda birinci ligden bir  karşılaşma izler gibi yapıyorum; ama daha çok dinliyorum. Amacım işime yarayacak birkaç sözcük ya da söz yakalamak. Anlatan çok canlı, hızlı bir karşılaşma izlediğimizi söylese de bana hiç öyle gelmiyor. En azından canlı değil. Sıkıcı bile. Yine de ben beklediğime ulaşıyorum ve anlatanın anlatamadığı o şeyi yakalayıveriyorum onca işin arasında.  Karşılaşmanın ikinci yarısı oynanırken anlatan dinleyeni bilgilendirmek istiyor. Hep yapılır ya! Mikrofonu soluksuz bırakmamak için bilinenlerin ikide bir yinelenmesi gereği duyulur. O da onu yapıp duruyor işte. Ve oyuncu değişikliğini duyururken şöyle bir şey diyor: “İkinci yarıda oyuna girdi. Aslında 35. dakikada demek daha doğru.”
Niye böyle diyor, ne düşünüyor da böyle bir ayrım ya da açıklama yapıyor bilinmez. Vardır kendine göre bir sıkıntısı. Kendi içinde git-gelleri. Ama beni güldürdü. Sanki, 4+4+4 diye de adlandırılan eğitim dizgesinin çıkmasıyla birdenbire ortaokullu olan ilköğretim beşinci sınıf öğrencisi gibi 90 dakikalık karşılaşma süresi de 30+30+30 olmuştu ve 35. dakika da kendini birdenbire ikinci yarıda buluvermişti. Anlayacağınız bizim ileri demokrasinin bakandan bakana git-geller yaşayan ulusal eğitim dizgesinde olduğu gibi 35. dakika ikinci yarıya zorunlu bir geçiş yapmıştı.
Ne yalan söyleyeyim, o sıkıcı karşılaşma birden eğlenceli gelmeye başlamıştı bana. Gol beklentisindeki yandaş gibi yeni bir gaf beklemeye başladım büyük bir coşkuyla. Beklediğim gelseydi golsüz karşılaşmayı izlerken “Gooollll!” diye bağıracaktım. Ama olmadı. Karşılaşma yenişmezlikle sonlansa da ben 1-0 önde kapadım günü. Sonra yine çakma kahramanları düşündüm o iki yazının ışığında.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...