12 Ekim 2013 06:00

Söz gider, kitap da yasaklanır

Söz gider, kitap da yasaklanır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir süredir yasak kitaplarla ilgili bir çalışma yapıyorum. Fakülteden hocamın emekliliğimde verdiği bir ödev bu. Ama nicedir de yapmak istediğim bir şeydi.  Bir şeye takılıp kalmasam şimdiye çoktan bitmiş olacaktı da takıldım kaldım o bir şeye. “Bu da Geldi Kitabın Başına”  dediğim çalışma kitap olacak boyuta da ulaştı da; olur mu olmaz mı onu benden çok yayıncılar bilir. Her çalışmaya para ayırmayı her yayıncının göze alamayacağı gibi acı bir gerçek var bu ülkede. Çalışmanın çok küçük bir bölümünü yazı olarak yayınlayacak yer bulamamışken kitap olmasını beklemek zor olsa da ekmeğini umuda bağlamış yoksul için yine de katlanılası bir durum. Ben de ucundan ucundan tırtıklıyorum o ekmeği tez bitmesin diye.
Kitap yasaklamanın alışkanlık olduğu ülkemde kitabın başına gelen ve gelecek olan güzel şeyler de var bu çalışmada. Onun için “Bu da Geldi Kitabın Başına”  diyorum ya! Ancak ondan önce de gelmiş ve gelmekte olan kötü şeylere değiniyorum o güzel şeyin güzelliğini daha bir güzelleştirmek için. O kötü şeylerin içinde hiçbir yasal dayanağı olmayan kişisel yasaklamalar daha bir ağırlıkta ne yazık ki; hem de ne acı ki. Bunun önemli odaklarından biri olan Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğünde bir dönem çalıştığım için olaya tanıklığım yakındır. Genel Müdürlük, kendisine bağlı yüzlerce kütüphaneye alınacak kitapları inceler alınıp alınmamasına karar verirdi. Alınmış olanların da okunup okunmayacağına. Sakıncalı görülenleri de çeşitli biçimlerde kullanımdan alıkoyardı. Ya dosyalarda ya da fişleyerek kayıt altına alır ya da kitapların kendisini bir kütüphanede kilit altında tutarmış. Bunlardan biri de 12 Eylül öncesinin tam bağımsız TDK yayını olan “Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler” sözlüğü idi. Kitap “müstehcen sözler çok” diye yasaklanmış; altına da “Talim Terbiye kararı”  eklemesi yapılmış. O karar tutanağını (!) da hâlâ saklarım, başka kitaplarınkiyle birlikte.
12 Eylül öncesinin, pek çoğunun başında Süleyman Demirel’ in bulunduğu açık ya da yarı açık MC hükümetlerinin olduğu ve kitaplardan çok korkulduğu bir dönemdi. Bu da onlardan biriydi. Oysa, kitabın, hiç değilse o kitabın korkulacak bir yanı yoktu. Çünkü, halkın dilinin ürünü sözlerin bir derlemesiydi. Bizden çok önce yaşamış insanların ata, özlü, güzel olarak adlandırılmış ders alınacak sözlerden öte bir özelliği olmayan; ama pek çok güzelliği olan bir kitaptı.  Demek ki söz gidiyor, yazı kalıyordu; o da suç oluyordu. Basın yayın yoluyla dağıtılıp yayılmış mı oluyordu ne! Oysa, yıllardır dilden dile dolaşan o sözlerin yok olmasını önlemekti amaç. Gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak. Hani sözel olarak nasıl olsa ulaşıyordu da yazınsal olarak da bir yerlerde bulunsun istenilmişti. Ne de olsa halk yazınında bir yeri vardı bu sözlerin de. Söz deyip geçmek olmazdı.
Hiç kuşku yok ki bu sözler derlenirken bir yasaklama nedeni olacağı düşünülmemiştir. Neden ve nasıl düşünülsün ki. Her şeyin altında başka şey arayanların işi bu. Ayrıca kitabı yasaklayınca ağızlar da torba gibi büzülmüş olmuyor ki.
Yıllar önceki yasaklamadan söz etmem boşuna değil.  Günümüzde de benzeri bir olay yaşıyor olmamız eskiyi anımsattı bana. Yine bir atasözü kitabı üzerinde fırtınalar koparılıyor ve ölümünden 20 yıl sonra kitabın yapımcısı Ömer Asım Aksoy acımasızca eleştiriliyor. Başkasının söylediği kimi sözleri kitabına aldığı için büyük olasılıkla. İleri demokrasinin bağnaz Müslümanlarının çok hoşlanacağı kadını aşağılayan o sözler ilerici görünenlerin eleştirisine uğramış, kitabın toplatılmasını istemişler. Örneğin bir kız çocuğu 15’ ine geldi mi “Ya erde gerekmiş ya yerde”   Yani, bu ülke insanının ağzından çıkmış bu söz. Tıpkı “Ya benimsin, ya kara toprağın” diyen kamyon arkası yazısı gibi. Bizim insanımız bu…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...