27 Eylül 2013 17:05

Ustanın ustalığı

Ustanın ustalığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yakın gelecekte 60 yıllık bir gazetecilik geçmişine kavuşacak olan; bu süreçte de üç büyük kulübü tek tek dolaşıp sonunda şimdiki takımında karar kılan; salt ayaktopunda değil her konuda bilirkişi konumunda olan biri o. Günümüzde azıcık dili uzayanlar işinden olurken hükümet yanlısı gazetesinde yerini koruyan bir adam. Hınç alırmışçasına öfkeyle yazdığı yazılarından başka bir spor gazetesinde de düşüncelerini tam sayfa yazdırarak duyuran ve  usta olarak anılan bir adam.
Geçen günlerin birinde; hem de olimpiyat stadının yeşil alanının ne olduğu çok belli kimi güçlerin eline geçtiği ve güvenlik güçlerinin alandan sürüldüğü İstanbul’ un ve ülkenin büyük; ama dünyanın önemsiz karşılaşması sonrasında olayı yine tam sayfa değerlendirmişti soru yanıt biçiminde. Olayların öncesi, sırası ve sonrasına ilişkin görüşleri görüştür bir şey dememek gerekir de o görüşlerin içinde yer alan bir yanılgıya da bir şey demeden geçmek hiç olmaz. Yakışık almaz çünkü.
Usta gazetecimiz diyordu ki:” Ben 1957’de gazeteciliğe başladığımda adetti; tribünler dolmadığı için maçın bitimine 10 dakika kala kapılar açılırdı” Gitmişliğim, görmüşlüğüm, kullanmışlığım var, doğrudur, karşılaşmanın bitimine 10, 15 dakika kala kapılar açılırdı. Açılırdı; ama stadı doldurmak için değil, tam tersine boşaltmak için. Karşılaşmanın bitimine, izleyicilerin çıkışına bir hazırlıktı o. Kapıların açılacağını bilen ve her karşılaşmayı parayla izleyecek gücü olmayan ayaktopu tutkunları ya da takım yandaşları büyük bir coşkuyla beklerlerdi bu anı. Hele bir de gol olursa o on dakika içinde coşkularına, sevinçlerine diyecek olmazdı.  Ben de gençliğimde kimi zaman o bekleyenlerin arasında olduğum için iyi bilirim o duyguyu, coşkuyu. O 10 dakika için kilometrelerce yol yürüdüğümüz çok olmuştur. Ankara 19 Mayıs Stadı’ nın “dış saha” olarak adlandırılan toprak alanlarında çok amatör karşılaşmalar izlemişizdir o 10 dakikayı beklerken. Yani stadın doldurulması için değildi kapıların açılması, tam tersine boşaltılması içindi. O saatte stadın doldurulmasını kim ne yapsın ki.
Kaldı ki söz yazıya dökülürken ”Tribünler dolmadığı için”  bölümünün  altı özellikle çizilmek istercesine siyah yazılmıştı. Demek ki vurgulama gereği duymuştu söyleşiyi yapan. Bu işten anlayanların da bitime 10 dakika kala izleyici sayısını arttırmak için kapıların açılmayacağını bilir; bilmese bile bu sözün saçmalığına takılıp kalması gerekir. O saatte izleyici sayısını arttırmanın kime ne yararı olur ki. Hani karşılaşma başladıktan 10 dakika sonra olsa… Ya da ilk yarı bitmeden 10 dakika önce… Hiç değilse ikinci yarı başladıktan 10 dakika sonra… Bir anlamı olur da, bitime 10 dakika kala. Gülerler adama, ben gülemesem de. Üzüldüm üstelik. Hem usta olacaksın; hem de bilmeyeceksin. Yalanla, yanlışla bilirmiş gibi yapacaksın.
Sözün sonrasında ise ağır ve aşağılayıcı bir söylem vardı. Hani, ben de içinde olduğum için alınganlık gösterdiğim düşünülebilir; ama onunla ilgisi olmadığı anlaşılacaktır birazdan. “’Beleşçiler’ dediğimiz o tayfa içeri dalar ve bunların içinde her türlü kişi olduğu için çoğu maçta da olay çıkardı” buyuruyor usta. Beleşçiler onlar mıydı yoksa eşin dostun yardımıyla ya da çakma kartlarla kapıları açtıranlar mıydı tartışmasına girmeyeceğim, çünkü o büyük ustanın, “bunların içinde her türlü kişinin olduğunu”  nasıl belirlediğinin üzerinde duracağım. Ve o her türlü kişilerin onların, yani beleşçi olmayanların arasında olmadığını nasıl saptadığının merakıyla çatlamamaya çalışacağım. Aslında, o her türlü kişilerin kimler ve nasıl kişiler olduğunu sormak gerekir büyük ustaya; ama kapıların ne için açıldığını karıştırması gibi o kişileri de karıştırmasından korkarım.
Kuşkusuz o her türlü kişiler her yerde de bulunabilirler. Ama o büyük karşılaşmada yeşil alana giren kişilerle ilişkilendirilmesi yanlış olur bence. Orada her tür kişiler değil, tek tür kişiler vardı ve kendilerine verilen görevi (!) yerine getirme çabasındaki özel kişilerdi. Spora siyaset sokmamak için didinen (!) kesimin, savaş çığlıkları atarken içerde de karışıklık çıkartma, kendilerinden olmayanı yok etme düşüncesindekilerin özel erleriydi o kişiler. Bitaraf olmayanlar bertaraf olurdu ya! Öyle bir şeydi bu da.
Usta mı? Hıncal Uluç!…

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...