09 Kasım 2014 05:00

Küresel ve bölgesel çıkarlar kıskacındaki halklar

ABD öncülüğündeki Batı ve Rusya ile sessiz ortağı Çin gibi asıl aktörler bir yanda, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Türkiye, BAE, İran, Irak, Kürtler, Lübnan Hizbullah’ı vs. aktörler diğer yanda Suriye savaşı tüm vahşetiyle devam etmekte.

Paylaş

Mela EHMED*

KOBANE
ABD öncülüğündeki Batı ve Rusya ile sessiz ortağı Çin gibi asıl aktörler bir yanda, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Türkiye, BAE, İran, Irak, Kürtler, Lübnan Hizbullah’ı vs. aktörler diğer yanda Suriye savaşı tüm vahşetiyle devam etmekte.
Kobani bu savaşın sadece bir parçası değil aynı zamanda prototipidir. IŞİD’in Kobani’yi işgal girişiminde başta Türkiye olmak üzere bölgesel ve küresel güçler rol almakta. Bu işgal de Suriye iç savaşında kendisine büyük fırsatlar doğmuş olan IŞİD aracılığıyla yapılmaya çalışıldı, çalışılıyor. Tabi ki IŞİD’in kendine ait bir ajandası olmakla birlikte işgal etmeye çalıştığı bölgenin komşusuna olan güveni de bu saldırının bir parçasıdır. Aslında Kobani ta başından beri kuşatma altındaydı demek yanlış olmayacaktır. Güney, Batı ve Doğu’dan Selefi çeteler, ÖSO gibi güçler tarafından kuşatılmışken Türkiye de bu kuşatmaya Kuzey’den ambargo uygulayarak ve sınırın diğer tarafındaki akrabalarına ulaşmaya çalışanları birer ikişer vurarak destek veriyordu. Ancak IŞİD’in hem Kobani’nin doğusundaki Til Ebyad’ı hem batısındaki Cerablus ve Minbec’i ve son olarak da güneyindeki Sırrin’i diğer Selefi ve ÖSO guruplarından almasıyla Kobani’nin üç tarafı da IŞİD tarafından kuşatılmış oldu. Uzun süredir doğudan Til Ebyad sınırında; batıdan Fırat Nehri kenarında ve Güneyindeki Sırrin sınırında devam eden Kobani’deki çatışmalar IŞİD’in Musul’dan aldığı ağır silahlarla birlikte Kobani’ye saldırmasıyla 2 hafta içinde Kobani merkeze kadar taşındı. Şengal’deki katliamın bir benzerinin yaşanmaması için YPG Kobani’nin yaklaşık 380 köyündeki sivil halkın tamamını tahliye etti. Milyonlarca Suriyeliyi barındırmakla övünen Türkiye maalesef uzun bir “düşünme” sürecinden sonra sivilleri kabul etti. Zaten hem Til Ebyad hem de Cerablus kapıları uzun süre açık tutan Türkiye ancak Batılı güçlerin bastırmasıyla bu kapıları “kapatıyormuş” gibi yapmak zorunda kalmıştır. Kobani’nin düşmeyeceği şu an IŞİD tarafından bile kabullenilmişken Türkiye’de ise hala bu umudu taşıyanların olduğunu bilmek maalesef gelecek adına umut vaat etmemektedir.

ISITILIP ISITILIP ÖNÜMÜZE KONULAN ILIMLILAR
Suriye iç savaşının başlamasıyla Suriye ordusundan ayrılan subayların oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Batı tarafından muhatap alınıp körfez ülkeleri ve Türkiye tarafından silah ve para desteği alınca eline silah alıp bir cep kamerası bulan 3-5 kişi bir araya geldiğinde kendine “devrimci” bir isim takıp “ÖSO bileşeniyiz” demeye başladı. Ancak dünyanın dört bir tarafından gelen Selefi-tekfirci cihadcılar bu gurupları kısa sürede tasfiye ederek silahlarıyla birlikte onları kendi bünyelerine kattı. Özellikle de Suudilerin Selefi-Vahhabi ideolojisiyle beslenen bu guruplar, hakimiyet kurdukları bölgelerde Vehhabilerin Suudi okullarında okuttukları kitapları ders kitapları olarak okutmaktalar. Keseb saldırısında olduğu gibi Türkiye sınırından giren Nusra ve “ılımlı” diye sunulan ve birçok gurubun birleştirilmesiyle meydana getirilmiş olan İslami Cephe bu “Alevileri kesme operasyonlarında” ortak hareket etmekten çekinmemektedirler. Suriye’de artık “meşru” olmanın şartı ÖSO olmak değil şeriat devleti kurmayı hedef almak olmuştur. Zaten Suriye’deki hiçbir ılımlı gurup da El Kaide’nin resmi kolu olan Nusra Cephesi’ni terörist olarak görmediklerini Batıya açık bir şekilde ifade ettiler. Suriye’de yönetimi ellerinde bulundursalar da Aleviler Şubat 2014’te olduğu gibi Hama’nın Maan köyünde sadece ve sadece Alevi oldukları için katledildiler. Aynı şekilde Humus’taki Alevi köylerine giren IŞİD, sivilleri kesip fotoğraflarını sosyal medyada yayınladı. 
Sonuç olarak Suriye savaşı sonrasında Türkiye de dahil olmak üzere –Türkiye’deki Selefi tehdidi ayrı bir yazı konusudur- tüm bölge bu Selefi tehdidinin altındadır. Başta da onlara destek veren Bölgesel güçler bu tehdidin hedefidir. Dönemsel çıkarlar uğruna halkları felakete sürükleyen bu insanlık düşmanlarına karşı tüm kesimlerin bir an önce pozisyonlarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Kendileriyle birlikte halklarını da sürükledikleri bu bataklıktan çıkarmak için yaşadığımız günler belki de son şanslarıdır. Çünkü Selefi anlayışta “La ilahe illallah”, ‘Allah’tan başka ilah yoktur’dan ziyade ‘ya biat edersin ya da ölürsün’e tekabül etmektedir. 

AFRİN
2013’te başta El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi olmak üzere birçok selefi gurup tarafından hedef alınan Afrin Kantonunda, o dönemde ÖSO içindeki gurupların araya girmesiyle bölgedeki Selefilerle ateşkes imzalamış ve bu ateşkes bugüne kadar devam etmiştir. Ancak Nusra Cephesinin geçtiğimiz hafta içinde İdlib’te Cemal Ma’ruf komutasındaki Cephet El Suvvar’a (Devrimci cephe)  ait bölgeleri ele geçirmesi ve sonrasında da Batının ağır ve gelişmiş silahlar verdiği Hazm hareketinin silahlarını Nusra’ya teslim etmiş olması Afrin sınırındaki Nusra’nın tekrar Afrin’e saldıracağı ve Afrin’i işgal etmeye çalışacağı riskini ortaya çıkarmış oldu. IŞİD’in hilafet devletine karşılık Nusra da İdlib’te emirlik ilan etmiş ve diğer guruplardan hem alan hem de silah elde ederek emirliğin sınırlarını genişletmiştir. Nusra lideri Cevlani geçtiğimiz Temmuz ayında emirlik ilan ettiği konuşmasında düşmanlarını sıralarken Rejim, PKK (YPG) ve aşırıya gidenler (IŞİD’I kastediyor) olarak sıralamıştı. 

Nusra Cephesi; IŞİD’in aksine diğer Selefi guruplarla uzlaşmayı ve tam güçlenmeden de düşmanlarına saldırmamayı strateji olarak belirleyen bir örgüt. Örgüt Koalisyon saldırılarından sonra IŞİD’e zeytin dalı uzatmış ve şu aşamada da IŞİD’le çatışmamayı tercih etmektedir. Ancak Afrin’e saldırması halinde Afrin’e doğudan yaklaşmak üzere olan IŞİD’le bir anlaşmaya gidebilir ve bu da Afrin için tehlikenin daha da artması anlamına geliyor. Geçen yıl Atme’de Nusra ile yaşanan çatışmalarda sınırın Türkiye tarafında kurulmuş mülteci kamplarından da YPG’ye havan atışlarının yapıldığını hatırlayacak olursak Afrin’de çatışmaların tekrar başlaması halinde Türkiye’nin IŞİD’e karşı kullanmadığı angajman kurallarını YPG’ye karşı kullanabileceğini söylemek abartı olmayacaktır. 
Tüm bunlara rağmen İdlib ve Halep kuzeyinde Esad’la çatışan, Koalisyonun saldırılarına maruz kalan Nusra’nın Afrin’i işgali kolay olmayacaktır. Göçlerle nüfusu 1 milyona yaklaşmış olan, özellikle son 2 yıldır askeri eğitime ağırlık veren Afrin’in Kobani gibi olmayacağı kesindir. Ancak savaşın şiddetlenmesi halinde siviller katliam tehdidiyle yüz yüze kalmamak için tekrar Türkiye sınırına yığılabilir. 

* www.twitter.com/mela_ehmed

ÖNCEKİ HABER

Dinmeyen dumanlar var. Yükseliyorlar hala…

SONRAKİ HABER

Kerbela’dan Kobane’ye süren matem

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa