09 Kasım 2014 04:49

Kapkaççı dediğim dedik çaldığım düdükçü devlet

Validebağlılar’ın çağrısı ile acil olarak toplanan forumda alınan kararla yurttaşlar beton dökme hazırlıklarını gizlemeye çalışan paravanları yer ile yeksan etti, konteynırların kullanılmasını men etti ve inşaatı fiilen “mühürledi”.

Paylaş

Can ATALAY*

‘Neoliberal otoriter’ derdik, artık Türkçe’sini de biliyoruz
Validebağ, İstanbul’un diğer bölgelerinden gelenlerin varlığına inanamadıkları bir cennet parçasıdır.
Validebağ ahir zaman haramilerinin iştahını çok uzun bir süredir kabartıyor. Korunun devamındaki alanlarda ağaçların katledilmesine izin verilmesini, yoğun bir yapılaşma ile korunun adım adım kuşatılması yetmiyormuş gibi, marifetmiş gibi Koru ile ilgili içeriği halen gizli tutulan “çılgın projeler” ile övünmeyi marifet sayıyorlar. Bir koru, öğretmenlere emanet edilmiş bir eko-sistem...
Validebağlılar ve İstanbul’un çeşitli yerlerinden gelen yaşam savunucuları geçtiğimiz aylarda Koru’nun kuzey kapısına yakın üç bin beş yüz metrekarelik bir alanın “otopark” gerekçesi ile betonlaştırılmasının, Koru ile ilgili çılgın projelerin ilk adımı atmaya heveslenenlerin karşısına dikildi önce: Bir Pazar günü beton dökülmek için yere döşenen demir filizleri nazikçe alındı ve Belediye araçlarının alıp başka bir yere götürebilmesi için usulca kenara konuldu.
Nezaketten anlamayan beton kafalılar hemen ertesi gün söz konusu alanı paravanlarla çevirdi, konteynırları yerleştirdi ve hiç sıkılmadan “şantiye alanı” tabelası asıverdi.

HALK İNŞAATI FİİLEN MÜHÜRLEDİ
Validebağlılar’ın çağrısı ile acil olarak toplanan forumda alınan kararla yurttaşlar beton dökme hazırlıklarını gizlemeye çalışan paravanları yer ile yeksan etti, konteynırların kullanılmasını men etti ve inşaatı fiilen “mühürledi”.
Validebağ Gönüllüleri yıllar içerisinde adım adım ağaçsızlaştırılan beton dökülmek istenen bu alana meyve fideleri dikilmesinin bir zorunluluk haline geldiğini görerek, ertesi Pazar günü için tüm yurttaşları piknik yapmak ve fidan dikmek üzere Koru’ya davet etti. 
O Pazar günü Koru’ya giden yurttaşlar karşılarında sivili, resmisi, çeviği ile birinci derece doğal sit alanında izinsiz  ağaç dikilemeyeceğini söyleyen devletin zor aygıtlarını buldu; üç fidanın davasına sahip çıkanlar polis şiddetine karşı fidanları diktiler ve tüm engellemelere karşın diktikleri fidanlara “can suyu” vermek için direndiler, sonuna kadar...
Koru’ya göz dikenler yurttaşların çoluk çocuk, genç yaşlı direnişleri karşısında çaresiz kalmış ancak çok sinirlenmişti; Koru’nun içerisindeki İzci Evi’nin hemen yanındaki bir alana beton dökmeye çalıştılar yangından mal kaçırır gibi...
Durumu öğrenen yurttaşlar Validebağ Gönüllüleri’nin çağrısı ile buluştu ve beton kalıplarını söktü. Beton kalıplarını söken yurttaşlar çaresizlikle ve hırsla sivil araçların (bugünün beyaz Renaultları) içerisinden kendilerine bakanlara aldırış etmeden iç rahatlığı ile ayrıldılar Koru’dan. 
2014 Ekiminin ortasında -bu sefer Koru’nun güney sınırında- bir başka itiraz duyuldu: Mahalle sakinleri Koru’nun hemen sınırında olan bir yeşil alanın yapılaşmaya açılmasına karşı koyuyorlardı....
Günlerce süren, yeşil alandaki ağaçların canına kasteden iş makinalarının alana girişlerini engellemek için önüne araç çekilmesi ile başlayıp İstanbul’un zengin bir mahallesinde insanların bilfiil iş makinalarının karşısına dikilmesi ile bambaşka bir “hal” idi karşı karşıya kalınan.

‘DEMOKRASİ HİKAYESİ!’
Kendi mahkemelerinizin kararlarına uyun dediği için dövülen, tehdit edilen, tacize uğrayan, yedi saatlik bir süre için polis araçlarında ve karakolda tutulan yurttaşlar ile ilgili olarak göz altı işlemi dahi yapılamamış olması da mı bir “demokrasi hikayesi” olarak anlatılacaktır?
23 Ekim ile 30 Ekim akşam saat 18:00’e kadar ise hiç bir kural tanımayan kapkaççı, dediğim dedik çaldığım düdükçü devletin kendi mahkemelerinin kararlarına -bari en azından ona- uymasını talep eden, talep etmekle yetinmeyip bunu sağlamaya çalışan, bunun için her türlü polis şiddetine göğüs germesi ile geçti diye özetlenebilir.
İstanbul Kent Savunması ve Validebağ Gönüllüleri, korunun korunması talebini Topbaş’ın açıklamasına kadar ön planda olan ‘mahkeme kararının uygulanması’ talebinin ve direniş alanının Çamlıca Konakları önündeki nöbet alanıyla sınırlı alanın dışına da genişletilebilmesi için, 2 Kasım Pazar günü için “Hukuk iptal, direnişe devam” sloganıyla yeniden Validebağ direniş alanına yaptığı çağrı sonrasında beş bini aşkın yurttaş iki koldan direniş alanına yürüdü, alanda yapılan konuşmalar sonrasında Acıbadem-Koşuyolu arasında direnişin sesinin duyulmadığı tek bir sokak bırakmamacasına yürüdü.
Acıbadem’den Validebağ’a, Kücük Çamlıca yamaçlarından Koşuyolu’na yer gök evine, emeğine, mahallesine, parkına, korusuna, doğasına, kentine yani geleceğine sahip çıkan bu yeni yurttaşlık bilincinin sloganları ile çınladı.
İtiraz etmekle yetinmeyen, hakkını bilen onu almak için ricacı olmayan, hakkını almak için elinden gelen her şeyi yapan ve bu sefer Validebağ’da uç veren AKP’nin yeni Türkiye adını verdiği bu kapkaççı diktatörlüğün karşısına amasız, fakatsız dikilen bu yeni yurttaşlık bilincine can suyu verdiğimiz meyve fidanları gibi sahip çıkmalıyız, bu mayanın tutması ve sınıf hareketi ile buluşmasının biricik umudumuz olduğunun bilincine varmalıyız.
“Camiye karşı çıkıyorlar” ile başlayıp “ezandan rahatsız olanlar” ile devam eden ancak 30 Ekim tarihinde o zamana kadar adı hiç geçmeyen “sosyal tesisten” vaz geçildiğini ancak caminin yapılacağını duyuran bezirganlığın üç kuruşluk kar için dahi insanlarımızı ve doğal varlıklarımızı felakete götürebilecek bir gözü dönmüşlükle davranmalarını artık durdurmalıyız...
Gözaltı dahi diyemedikleri gözaltılar, dayak, ölüm tehditleri, biber gazı, plastik mermi, TOMA falan yetmezmiş gibi, sivil polis oldukları tüm İstanbul  toplumsal muhalefeti tarafından bilinen sivil polislerin plakasız araçlarla cirit atması talimatını veren, bununla da yetinmeyip ara sokaklarda ablalarımıza sopa gösteren utanmazlardan tutun, alana gönderdiği tebliğcilere kadar envai çeşit provakasyona heves edenin AKP’nin yeni güvenlik rejiminin bizzat kendisi olduğunu görmeli, İstanbul’un hallice bir mahallesinde herkesin gözü önünde bunu yapanın Soma’da, Ermenek’te ve Diyarbakır’da nasıl zulüm edebileceğini işitmeyen kulaklara dahi haykırmalıyız.
Süslü laflara, aşağıdakilerin etkisini bir satranç müsabakasındaki gibi kavrayan kuru lafçılığa değil kapkaççı, dediğim dedik çaldığım düdükçü bu rejime, bu diktatörlüğe karşı her düzeyde direnmeye ihtiyacımız var. Sadece kendimiz için değil tüm canlılar için ...
Bu yeni yurttaşlık bilinci ve mücadelesini emeği ile geçinen yurttaşların Soma’daki yahut Ermenek’teki talepleri ile buluşturmak ve ortaya çıkan damarı Fırat’ın diğer yanı ile kardeşleştirmek bir zorunluluktur.
06 Kasım’ı 7 Kasım’a bağlayan gece yarısında Validebağ’da da Soma Yırca’da neoliberal otoriter (kapkaççı, dediğim dedik çaldığım düdükçü) devlet saldırdı.
Aynı devlet, aynı gün içerisinde IŞİD militanlarını el sallayarak uğurladığı yerde “Bütün insanlar eşit ve özgür yaşasın diye” Kobanê’deki direnişe güç veren Kader Ortakaya’yı öldürdü.
Kapkaççı, dediğim dedik çaldığım düdükçü (ecnebicesi neo-liberal otoriter ) devletin yağmasının ve zorbalığının karşısına dikilmenin sadece “Batı” için değil Kobanê ile dayanışmak için de görevimiz olduğunu unutmamalıyız.

* Avukat

ÖNCEKİ HABER

Saraylara savaş

SONRAKİ HABER

250 SOMA vardı, 249 ERMENEK kaldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...