22 Haziran 2014 08:02

Bir darbeden bir darbeye; Tarihin aynasında, gerçek ve yalan

Saymakla bitmez… Provokasyon, kışkırtma, yalan haber yayma, böylece “hassas kitleleri ayaklandırarak” darbeye toplumsal destek hazırlama, yalnız Türkiye’de değil, Endonezya’dan Latin Amerika’ya, ABD’ni kendi “arka bahçesi” olarak gördüğü bütün dünyada uygulanmış “kontrgerilla” taktikleri kitabının ezberlenmiş hamleler cümlesindendir.

Bir darbeden bir darbeye; Tarihin aynasında, gerçek ve yalan
Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Hayali olaylar, canlılar, ilişkiler uydurmak, bir başka deyişle hikâye yazmak, ya da film yapmak vs. gerçek olaylara, canlılara, ilişkilere dayanmadan mümkün değildir. Diyelim gerçek dünyada hiç olmayan bir canlı, bir uzaylı filan uyduracaksınız, kaçınılmaz olarak bu dünyada var olan bir şeyleri birleştirerek, bozarak, az çok değiştirerek yapacaksınız bunu… Gözlerini sivrisinekten, bacaklarını katırdan, kafatasını insandan, kollarını peygamberdevesinden alacaksınız… Olmayan bir şey yaratmak için, olanları kullanmaktan başka bir yolunuz yoktur. Hayal gücünüzün ufukları, bu dünyanın sınırlarıdır.
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya müebbet hapis cezasına çarptırılırlarken, aynı saatlerde Silivri Cezaevindeki Ergenekon ve Balyoz davalarının tutukluları salıverildiler. Komplolar, cinayetler, katliamlar, darbe hazırlıkları iddiaları hepsi havaya gitti. Bir an için, haklarındaki bütün iddiaların yalan olduğunu düşünelim. Bunları uyduranlar nereden ilham almışlardı acaba? Olmadık bir yaratık, olmayacak bir olay tasarlayanlar, hani demiştik ya, gerçek dünyada bulurlar hayallerin kökünü; yalancıların ilham kaynağı neydi acaba?
12 Eylül öncesi, tıpkı bugün olduğu gibi, “gerekçe üretme” ustaları tarafından yaratılmış bir takım darbe gerekçeleri hazırlamak üzere görevlerinin başındaydı. Sonradan açıkça anlaşıldı ki, Maraş, Çorum, Malatya, Sivas gibi büyük katliamlar, 16 Mart Bayezid Meydanı katliamı, Abdi İpekçi başta olmak üzere, aydınlara, akademisyenlere, işçi önderlerine düzenlenen suikastları, “Bayrak Harekâtı” için hazırlık babında yapanlar ve yaptıranlar varmış. Hiçbiri kendiliğinden, cebinde rastgele tabanca taşıyan birilerinin aklına esti diye olmamış.
Camiye bomba atmazlar, kendilerini destekleyenler dâhil olmak üzere insan öldürmezler, gazete bombalamazlar, öyle mi? Ondan önce, Kıbrıs’ta Türkiye’nin de dâhil olacağı derin bir problem yaratmak üzere Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba koyanlar, 6-7 Eylül 1956 provokasyonunu düzenleyenler her kimler ise, her hangi kurum ya da örgüt ise, yine onlar Türkiye’de ve Ortadoğu’da gidişatı denetim almak için bu karanlık yolları açmışlar, binlerce, on binlerce insanı darbeye zemin hazırlamak üzere öldürülerek “şartları olgunlaştırmışlar” idi. 28 Şubat’ı hazırlamak için, zaten bu tür işlere teşne olan tipler üzerinden kamuoyu yaratanlar da yine onlardı. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya mahkûm edilirlerken bunlara benzer, hepsi aynı provokasyon şablonundan üretilmiş eylemlerinin hiçbirinden sorguya çekilmediklerini biliyoruz. Soyut bir “darbe” kavramının altında yatan binlerce somut olay hiç hatırlandı mı?
Saymakla bitmez… Provokasyon, kışkırtma, yalan haber yayma, böylece “hassas kitleleri ayaklandırarak” darbeye toplumsal destek hazırlama, yalnız Türkiye’de değil, Endonezya’dan Latin Amerika’ya,  ABD’ni kendi “arka bahçesi” olarak gördüğü bütün dünyada uygulanmış “kontrgerilla” taktikleri kitabının ezberlenmiş hamleler cümlesindendir.
Balyoz ve Ergenekon “masallarını yazanlar”, bu geniş uygulama alanının kendilerine sunduğu zengin birikimi kullanmaktan başka bir şey yapmamışlardır.
Camileri bombalayarak “hassas Müslümanları” ayağa kaldırmak, hiç olmamış bir şey midir? Türkiye’de defalarca bunun şayiası çıkarılarak katliamlar düzenlenmemiş midir? Komünistler kaç kez camiye bomba atmaya hazırlanmışlardır da uyanıklar “tam zamanında” bunu engellemiştir, bir hatırlayın...
“Yalancılar”, gerçeği biliyorlardı!
Şimdi, her biri özgürlük şampiyonu gibi ortalığı dolduranların Hrant Dink’in katlinden, Zirve Yayınevi canavarlığına kadar uzanan suçlar listesinden adlarını silmemizi gerektirecek ne var elimizde? Yayınları, sloganları, politikaları ve ideolojileri her gün gözümüzün önünden geçerken, “Ergenekon” diye bir örgütün olmadığına nasıl inanalım?
“Yalancılar” gerçeği tam olarak söylememiş olabilirler. Eksik ya da çarpık söylemiş olmaları da çok büyük olasılık. Hatta listesini sayıp döktükleri suçların pek çoğuna belki de şurasından burasından kendileri de katılmışlardı. Komplolar, tuzaklar, ihanetler ve darbenin doğasında vardır ve içinde olmayan arkasını bilemez.
12 Eylül’ün acınası iki paşası yaşlılıklarının son deminde mahkûm edilirken, onların da bir halkası oldukları darbeler zincirinin kesintisiz devamı olmaları hiç de ihtimal dışı olmayanlar “kumpas kurbanı” olarak takdis edildiler. Henüz yargılanmaları bitmedi; ama bu saatten sonra sahada tam takım olarak maça devam edecekler ve artık ofsayda düşmemeyi öğrenmiş olmaları doğaldır.
Önümüzdeki günlerde, hem de Ortadoğu’nun bu karmakarışık ortamında, nelerin olabileceğini yine geçmişe bakarak hayal edebiliriz. Yalancılık, hayal kurmak, geçmişin gerçeklerine sadık kalmak şartıyla serbest… Mevcut siyasal ortam, her türlü komploya, provokasyona, en vahşi yöntemler dâhil olmak üzere iktidar savaşını çığırından çıkarmaya müsait. En kötüsünden en olası olanına kadar, her türden senaryo rahatça yazılabilir ve gereken rolleri oynayabilecek pek çok aktör bulunabilir. Piyasa elverişli.
Komplocuların, yalancı kahramanların değil, tarihin bize ne rol biçtiği önemlidir. Biraz çalışmayla, halk kendi yazacağı hikâyenin başrolünde oynayabilir.

ÖNCEKİ HABER

Satranç, pişti ve sandık

SONRAKİ HABER

Dünya Kupası’nın en büyük kazananı kim?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa