15 Haziran 2014 11:15

Ali’yi gördüm Ali’yi

Aklımızla şöyle alay ediyorlar: Alevilik Ali’yi sevmekse en büyük Alevi onlarmış. Komik mi yani bu şimdi? Memleketin bir yerinde, kendi inançlarına uygun yaşayan insanlar var.

Ali’yi gördüm Ali’yi
Paylaş

Mehmet Said AYDIN*

Defalarca anlatılsa yeridir. Cümleyi defalarca, bıkmadan kursak yeridir. Temmuz ayını defalarca sevmesek, bazı şiirlere elimiz hiç uzanmasa, elimizin uzandığı şiirlerden hicap duysak, duyduğumuz hicabı bıkmadan birbirimize anlatsak yeridir. Çünkü 1993 yılı diye bir yıl oldu, çünkü 1993 yılının Temmuz ayının ikinci gününde, Sivas’ta Madımak denen bir otelde insanlar yanarak ve boğularak öldü. Bize de bazı fotoğraflara hiç bakamamak mesaisi kaldı. Az kusur mesaimiz varmış gibi.
Alevilik üzerine akademik meselelerin bile tartışmaya çok geç açıldığı bir “kardeşlik” hukukundan söz ediyoruz. Nasıl kardeşlikse artık o. Biliniyor; bazı kelimeler ağza sakızdır, kof bir retorikten başka hiçbir şey değildir. Demokrasi, son zamanların en ağızda sakız kelimesi. Evet kavramı bile değil artık, apaçık kelimesi. Kelimelerden, o kelimelerin telaffuzundan ibaret ideoloji tartışmaları yürütüyoruz. Kadıköy’de Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir “yemin”ini duymuştum uzaktan, faşizme karşı mücadele etmek üzere ant içiyorlardı. Mizah, kimi zaman mizahi bir nesne olmadan da mümkün. Hatta öylesi daha makul bugünlerde. Madem aklımızla alay ediyorlar.
Aklımızla şöyle alay ediyorlar: Alevilik Ali’yi sevmekse en büyük Alevi onlarmış. Komik mi yani bu şimdi? Memleketin bir yerinde, kendi inançlarına uygun yaşayan insanlar var. Memleketin bir yerinde, inançsızlıkla yaşayan insanlar da var. Memleketin başka yerinde, çoğunluğun inandığı inancın tam zıddına inananlar da var. Olacak. Ama bunların hepsini “kucaklayan” büyük devletimiz, ancak kendi sınırları içerisinde muhatabının yaşamasına müsaade ediyor. O sınırı ihlal ettiğini düşünenleri de öldürüyor. Sert mi bu dediğim? Mübalağa mı? Değil, açıp bakalım Türkiye’nin katliamlar tarihine. Şah İsmail, İdris-i Bitlisî, Gazi, Maraş, Çorum, Sivas... Gezi’de kaybettiğimiz güzel kardeşlerimiz, daha dün Cemevi’nde cenazede öldürülen kardeşimiz, ağabeyimiz, kız kardeşlerimiz, ablalarımız. Bütün bunlara bakalım. Bu ülkede madun olup gadre uğramamış tek bir topluluk var mıymış? Yok ve ölüm var. Öldüren devlet. Bütün aygıtlarıyla devlet üstelik.
Anlatıldı, duydum. Gençmiş, bir kıza sevdalıymış, fakülteyi bitirip işsiz kalmış, işsizliği de çok dert etmiş kendine. Oraya başvurmuş yok, buraya başvurmuş kapı duvar, o sınava girmiş olmamış, bu sınavın sonucunda “dayı” bulamamış. Ne olmuş? Sonunda gitmiş sevdalandığı kıza, demiş “Sen Alevi’sin, ben Sünni’yim. Bizimkiler yanaşmıyor, sizinkiler isim bile anmana müsaade etmiyor. Zaten kaybetmişim ben, bari gidip iki satır para biriktireyim, kaçalım. Nereye gideceksek, nerede mesut olacaksak kendimiz, ikimiz el ele becermeye çalışalım. Gayret bizden olsun, tevfik Allah’tan.” demiş. Zaten kaybettim demiş, artık son çare olsun bu. Polis olmuş. İlk görev yeri, Bingöl. Yılın kıymeti yok ama hadi onu da ima edelim. Çok karışık, çok gürültülü, çok ölümlü zamanlar. Gitmiş, üniformasını giymiş, sevdalığına mektuplar yazmış, telefonlarda ağlamış “Dayanamıyorum,” demiş. “Buraya geleceğimi bilsem ben hiç yapar mıydım, hiç böyle bir şeye niyet eder miydim?​” demiş. Zaman zamanı, gün günü kovalamış. Genelde öyle olur, zaman bir zamanı kovalar ve felaket belirir. Bir gün görev çıkmış, demişler “Belindeki silahı kullanacaksın.” Köy bir Alevi köyü. “Sen Sünni’sin, bak bunlar Alevi ve terörist, Allahları yok bunların, biz öldürmezsek onlar öldürecek.” İki satır para biriktirecekti, sevdalığına kavuşacaktı, istifa edecekti, tek bir kimsenin canını yakmamış olacaktı. Şimdi söylenene bak. Telefon mu var ki ses duysun? Duymamış. Orada, o kıyıda silahı karşısına değil şakağına. Gitmiş. Bize, bir de bunun ağırlığı kalmış.
Alevilik “sadece” Ali’yi sevmek değil. Dolayısıyla siz Alevinin daniskası falan değilsiniz. Ben de değilim. Ben anlamaya çalışıyorum. Anlamaya ve halis bir gönülle yan yana durmaya. Siz Temmuz’dasınız, Temmuz’un ikinci gününde. Otelin dışında. Siz sevda da bilmediniz. Yazık ki bilmediniz. İntihar eden o sevdalının kanı da elinizde. Bak şimdi eline, göreceksin. Orada, değil mi?

“Arslanı gördüm çağında,/ Açılmış cennet bağında,/ Musa ile Tur dağında,/ Ali’yi gördüm Ali’yi.// Cennet kapısında duran,/ Hayber’in kilidin’ kıran,/ Kâfire Zülfikâr çalan,/ Ali’yi gördüm Ali’yi./ Çiskin dağlar başı çiskin,/ Kul Himmet’im oldu küskün,/ Cümle erden yerden üstün,/ Ali’yi gördüm Ali’yi.”

* mehmetsaida@gmail.com, @bahcelikusur

ÖNCEKİ HABER

IŞİD’in cürmü, ne kadar yer yakar?

SONRAKİ HABER

Canı yanmışlar ya da bir soruyu tersten sormak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...