09 Şubat 2014 06:53

‘Yukardan bakmak-sokaktan bakmak!’

Bir de aranızdan birine siyaseten gıcık olmuşsa yukardan bakanlar, yandınız! Tutukluluk süresinden beter bir beklemeye hazır olun! Ama E, seçimler de yaklaşıyor! Bu yüzden, “Yukardan Bakanlar” ile aranızdaki mesafeyi koruyun ve de aşağıda onlar için büyükçe bir çukur kazın! Sokağa düşecekler!

‘Yukardan bakmak-sokaktan bakmak!’
Paylaş

Ezel AKAY*

Hiç helikopterle bu şehrin, İstanbul’un üzerinde uçtunuz mu? Ben yüzlerce kere uçtum. Sinemacıların şansı işte, her yere giderler, ne “göstereceklerini” tespit edebilmek için “meseleyi” her açıdan görmek zorundadırlar! E, paralar da yapımcıdan, gezelim o zaman!
Oralardan bakınca, insanın içinden hemen eline bir dev cetvel, kazma, mala, alıp, çizip-kesip-biçip-kazıp şehri “düzene” sokası geliyor! Yeni 3 boyutlu modelleme programları sayesinde mimari tasarımları şehrin bozuk, dağınık yüzeylerine yerleştirmek, aralarına yollar, parklar, havuzlar, ağaçlar sıralamak çok zevkli. Üstelik böyle şeyler görmemiş, teknolojinin uzağındaki insanlar, izleyiciler için çok şaşırtıcı! Biz ölümlülere bir deha ile karşı karşıya oldukları duygusunu veren bu “modellemeciler” dünyasını anlamak için en iyisi, “şehre havadan bakmak”!
Öyle oluyor! Tüm dünyada, modern şehir planlaması anlayışının üzerinde tartıştığı konu bu “şehre havadan bakmak” alışkanlığının (cazibesinin?) yarattığı problemlerdir. Mimarlar da, belediye memurları da tasarımı ve sonuçlarını hep masalarının üzerine serdikleri çizim taslakları veya haritalara “yukarıdan” bakarak  görmeye çalışırlar.
Çift manalı bu bakış, artık “eski moda” sayılmalı! Çağın şehirleri, artık iç içe birkaç şehir, birkaç kültür, yüzlerce demografik eğilimden oluşuyor ve asla temel bir planlama stratejisinin değişik bölgelerde yeniden yorumlanmasıyla planlanamıyor. Bunu yapmaya çalışanlar, şehri kaosa sürüklüyorlar. Halbuki neredeyse her mahalle için farklı planlama modelleri üretip bunları yaratıcı  çözümlerle birbirine bağlamaya çalışmak “yukardan bakınca” çok dağınık, ama içinde yaşayanların pek rahat ettiği bir şehir doğurabiliyor. Şehre sokağın içinden bakmak, çok zahmetli ve yöneticiler için büyük zaman kaybı! Doğru! Biz de zaten, o yöneticinin yükünü sırtlanmak, paylaşarak hafifletmek isteyen, yeni nesil bir anlayışın modasının geldiğini düşünüyoruz. Adem-i merkeziyetçi, yeni, cesur bir dünya! (Buradaki adem, “Aadem” gibi okunmuyor, “a-dem” diye çabuk çabuk! Merkezi olmayan, ya da merkezin yokluğu” demek!)
Osmanlı’da nasılmış peki? Padişah varken merkezden hiçbir şey kaçamaz tabii, ama bence “ister istemez” öyleymiş! Ulaşmak zor, haberleşmek zor, teknoloji transferi zor! “Kendi aralarında halletsinler, biz de ara ara gidip vergimiz toplayalım!” sanırım oldukça sık duyulan cümlelerdendi! İstanbul gibi büyük şehirlerde bile yerel ticari-dini-sosyal örgütlenmeler semtlerden semtlere kendine has özelliklere sahipti!
Tabii “Osmanlı Şehirciliği” diye, Max Weber’i gıcık etmek uğruna Bizans-Selçuklu geleneğinin olgunlaşmış bir biçiminden sözetmek gerekir! Sadece cami yapmıyordu, padişahlar, beyler, paşalar! Şehir kendi kendine, camilerde-kiliselerde-havralarda örgütleniyor, çarşılar semtlerin kalbinde yer alıyor, vakıflar mimari bir çeşitlilikle imarethane, hastahane, aşevi, vs. sosyal dayanışma alanları olarak iş görüyor, planlı bir şekilde örgütlüyordu mahalle, semt ve şehirleri… Tüm Türkiye şehirleri, asla birbirlerinden ayırt edilemeyecek kadar benzemeye, yani aleladeleşmeye, başlayana kadar da bu planlar işlevselliklerini korudu.
Unutmamak lazım, şu an dünya şehirlerinde yaşayan 3.5 milyar insan var ve 2050’ye kadar 6 milyar olacak bu sayı! Bence elimizdeki bu 15 milyonluk şehir (ve artıyor!) de, asla ama asla insani bir şekilde tek elden yönetilemez! Bu yepyeni bir durumdur, atalarımız asla böyle bir kalabalık görmedi, bu yüzden asla eski formüller, gelenekler, örf ve adetler işe yaramaz! İnsanlık, hemşehriler, mahalleli buna mutlaka “yeni” çözümler bulmak zorunda!
Düşünün ki artık, iletişim teknolojisinin de sayesinde, 20 kişi bir araya gelip 100 evden oluşan mahallenizi fıstık gibi yönetebilirsiniz! Hem de, eğer meraklıysanız, iktidar arzunuzu bile tatmin edecek bir pozisyonunuz olabilir. Ama birlikte yaşamanızdan kaynaklanan sorunlarınız çözmek için topu başkasına (mesela bir belediye başkanına) atarsanız, en iyi ihtimalle “sıranızı bekleyeceksiniz!”
Bir de aranızdan birine siyaseten gıcık olmuşsa yukardan bakanlar, yandınız! Tutukluluk süresinden beter bir beklemeye hazır olun!
Her zaman bir şeyleri halletmek için zengin veya güçlü olamazsınız. Ama birlikte yaşamaktan kaynaklanan problemlerinizi çözmek için gayet orijinal yollar bulabilirsiniz. E, seçimler de yaklaşıyor! Bu yüzden, “Yukardan Bakanlar” ile aranızdaki mesafeyi koruyun ve de aşağıda onlar için büyükçe bir çukur kazın! Sokağa düşecekler!
Yeter ki “kucağınıza düşsünler!”

* Yönetmen

ÖNCEKİ HABER

Taş deyip geçmeyeceksin!

SONRAKİ HABER

Sözümüzü Toros’un öte tarafına atmaya geldik!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...